Bilinçdışında Neler Var ?

Bilinçli, Bilinçsiz ve Bireyleşme Üzerine Bir İnceleme bölümünde anima figürünün bilinçdışı bağlamında anlatılıp açıklanmasının temel nedeni, bireyleşme (individuation) sürecini ve bilinçdışının kişisel merkezinin (ikinci bir ego) olmaması durumunda bile gösterdiği parçalı kişilik tezahürlerini detaylandırmaktır.

İşte kaynaklarda belirtilen temel nedenler ve bağlamlar:

1. Bilinçdışının Fragmenter (Parçalı) Kişilik Tezahürlerini Açıklamak

Yazar, bilinçdışında egoyla kıyaslanabilir bir kişiliğin (bir “ikinci ego” veya “Pisagor’un karşı-dünyası” gibi) keşfedilmesinin mümkün olmadığını belirtir. Ancak, bilinçdışının tezahürleri kişilik izleri göstermektedir; bu izler, rüyalarda görülen insanlar gibi parçalı karakterler taşır. Bu parçalar, daha büyük bir bütünden ayrılmış kompleksleri temsil eder ve bilinçdışının kişisel bir merkezinin tam tersidir.

  • Anima’nın Rolü: Anima, yazarın “daha az parçalı ve daha bütünsel kişilikler” için kanıt sunduğunu düşündüğü bu tür gizli kişiliklerden biridir. Her erkekte gizli bir dişil kişilik (anima) ve her kadında gizli bir eril kişilik (animus) bulunur. Anima, bilinçdışının spontane olarak kişileştirdiği ve duygusal tona sahip içeriklerden biri olduğu için terminolojide bir isim olarak kullanılmıştır.

2. Cinsiyet Zıtlığı ve Bütünlük (Syzygy) Kavramını Sunmak

Anima’nın açıklanması, biyolojik bir gerçeğe dayanır: Cinsiyet çoğunluk genlerle belirlense de, karşı cinse ait azınlık genleri tamamen kaybolmaz.

  • Buna bağlı olarak, her erkekte bilinçsiz bir dişil taraf (anima) ve her kadında bir eril taraf (animus) mevcuttur. Bu figürler, bilinçdışının ikili yapısını ifade eden syzygy (zıtlık çifti) kavramının bir parçasıdır.
  • Anima’nın bu feminen niteliği, “ben-olmayan, eril-olmayan” her şeyin feminen olarak hissedilmesi ve dışarıya yansıtılması gerçeğiyle ilişkilidir.

3. Bireyleşme Sürecinin İlerleyen Aşamaları İçin Gerekli Bir Adım Olması

Anima’nın keşfi ve anlaşılması, bireyleşme sürecinin ilerleyen aşamalarında merkezi bir sorundur.

  • Yazar, gölge (shadow) ile karşılaşmayı “çıraklık eseri” olarak adlandırırken, anima ile ilişkiyi “ustalık eseri” olarak nitelendirir. Gölge, bilince en yakın ve en az patlayıcı bileşendir, bu nedenle analizin ilk aşamalarında ortaya çıkar.
  • Anima, gölgenin hemen arkasında duran ve büyük bir büyülenme (fascination) ve sahiplenme gücüne sahip olan bir figürdür. Erkek psikolojisi için anima, duyguların ve sezgisel algılamanın devreye girdiği her yerde son derece önemli bir faktördür. Bilinçdışındaki bu figürle yüzleşmek, bireyleşmenin manevi ve ahlaki güçler için bir ateşle imtihanı niteliğindedir.
  • Bu figürün entegrasyonu, kişiliğin daha üst düzeyde bir bütünlüğe (whole) ulaşması için kritik öneme sahiptir.

4. Bilinçdışının Tarihsel ve Arketipsel Derinliğini Göstermesi

Anima ve animus, bilinçdışının daha derin katmanlarında, yani kolektif bilinçdışı (collective unconscious) olarak adlandırılan filogenetik substratta yaşar ve işlev görürler.

  • Anima figürü, uzak bir geçmişe ait bilinmeyen bir psişik yaşamı bireyin geçici bilincine taşır. Bu, atalarımızın zihni, onların düşünme ve hissetme biçimleri ve tanrıları deneyimleme yollarıdır.
  • Bu figürlerin, mitolojik, dini veya şiirsel formüllerle çarpıcı bağlantılar göstermesi, bunların kişisel değil, arketipsel yapıda olduğunu kanıtlar (örneğin Rider Haggard’ın She ve Benoît’nın L’Atlantide eserleri arasındaki paralellik). Anima kompleksi, simyadaki regina veya femina alba (beyaz kadın) figüründe bulunması itibarıyla Latin simyasının en eski özelliklerinden biridir.

Özetle, Anima, yazarın bilinçdışının sadece bastırılmış içeriklerden ibaret olmadığını ve bütünlüğe yönelimli, organize bir yapıya sahip olduğunu göstermek için kullandığı, ampirik olarak gözlemlenebilir arketipsel bir kişileştirmedir.