Kategori: Carl Gustav Jung

Analitik Psikoloji’ye Yönelik Eleştiriler: Jung’un Tartışmalı Mirası Üzerine

Carl Gustav Jung’un kurucusu olduğu Analitik Psikoloji, doğduğu günden bu yana psikanalitik gelenek içinden ve dışından gelen sert eleştirilerin hedefi olmuştur. En dikkat çekici eleştirilerden biri, doğrudan Freud’dan gelmiştir. Jung’un bir dönem birlikte çalıştığı Freud, onun düşüncelerini “mistik ve züppe” olarak nitelendirmiştir. Psikanaliz tarihçisi Sonu Shamdasani, Jung’un 1912 yılında New York’ta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Eril ve Dişil Enerjinin Bütünlüğü ile İyi-Kötü Kutbu Üzerinden Ahlaki Psikoloji: Jungiyen Bir Okuma

Toplumsal ve bireysel düzlemde en çok çatışmaya neden olan temalardan biri, eril ve dişil enerjiler ile iyi ve kötü kutuplarının mutlak biçimde ayrılmasıdır. Oysa Jungiyen psikoloji, hem cinsiyet temsillerini hem de etik ikilikleri bir savaş alanı değil, bir tamamlayıcılık alanı olarak görür. Bu yazıda, eril-dişil bütünlüğünü ve ahlaki kutupların psikodinamik işleyişini, bireysel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Karşıtlıkların Dansı: Düşmanlık Değil, Tamamlayıcılık Olarak Kutupsallığın Psikodinamiği

Modern dünyada kutuplar genellikle çatışma zeminleri olarak algılanır: iyi-kötü, biz-onlar, kadın-erkek, doğu-batı, gelenek-modernlik… Bu ikiliklerin her biri, hem bireysel ruhsal yapıların hem de kolektif sistemlerin derin çatışma alanlarına dönüşebilir. Ancak psikodinamik perspektif, özellikle de Jungiyen anlayış, bu karşıtlıkları bir savaş alanı değil, bir bütünleşme alanı olarak görmeyi önerir. 1. Psikolojik Bütünlüğün Anahtarı: Zıtların Uyumu Jung’a

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’a Göre Rüya Türleri ve Örnekleri

Jung rüyaları bilinç ve bilinçdışı arasındaki ilişkiye göre farklı türlere ayırmıştır. Her rüya tipi, bilinçli zihnin ihtiyaçlarına ya da ruhsal dengenin sağlanmasına hizmet eder. Aşağıda Jung’un belirlediği rüya türleri ve her biri için örnekler bulunmaktadır. 📌 1. Ödünleyici (Kompansatuvar) Rüyalar 🔹 Tanım: 🔹 Örnek:Özgüven Eksikliği ve Rüya Ödünlemesi: Başka bir örnek: 📌 2. İndirgeyici (Reduktif) Rüyalar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Serbest Çağrışım Yöntemi ve Jung’un Çağrışım Deneyleri

Freud ve Jung’un çağrışım testleri konusundaki görüşleri bazı açılardan örtüşse de, Freud’un çağrışım testleriyle ilgili spesifik olarak Jung’a doğrudan söylediği bilinen net bir ifade bulunmamaktadır. Ancak, Freud’un serbest çağrışım yöntemi ile Jung’un çağrışım deneyleri arasında bazı farklar ve Jung’a yönelik eleştirileri olduğu biliniyor. 1. Freud’un Serbest Çağrışım Yöntemi ve Jung’un Çağrışım Deneyleri 2. Freud’un

OKUMAK İÇİN TIKLA

İktidarın Öznesi ve Jung’un Kendiliği: Özgürleşmenin Sınırları

Foucault’nun İktidar Anlayışı: Özne, İktidarın Ürünü mü? Michel Foucault, özneyi iktidarın bir ürünü olarak görür. İktidar, bireyi yalnızca kısıtlamaz; aynı zamanda onu inşa eder. Eğitim, tıp, hukuk gibi kurumlar aracılığıyla birey, belirli bir öznellik formuna zorlanır—itaatkâr, üretken, disiplinli. Foucault’ya göre, modern toplumda özne, iktidarın gözetim ve normlaştırma mekanizmalarının bir sonucudur.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Eşzamanlılık ve Episteme: İktidarın Rasyonel Sınırlarını Aşmak

Foucault’nun Episteme: Tarihsel Bilgi Düzeni Michel Foucault, epistemeyi bir dönemin bilgi sistemlerini şekillendiren tarihsel bir çerçeve olarak tanımlar. Bu sistemler, rasyonel söylemlerle desteklenir ve iktidar tarafından korunur; örneğin, bilimsel bilgi, tıp veya hukuk, belirli bir dönemin epistemik düzenine gömülüdür. Foucault’ya göre, bu düzenler zamanla kopuşlarla değişir, ancak her zaman bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heterotopyalar ve Arketipler: Toplumun Bastırılmış Rüyaları

Foucault’nun Heterotopyaları: Öteki Mekânlar Michel Foucault, heterotopyaları toplumun alışılagelmiş mekanlarından ayrılan, farklı anlamlar ve işlevler taşıyan alanlar olarak tanımlar. Hapishaneler, müzeler, hastaneler, bahçeler—bu mekanlar, toplumun hem düzenini hem de çelişkilerini yansıtır. Heterotopyalar, bir ayna gibi işler: Toplumun bastırdığı, ötelediği ya da idealize ettiği şeyleri görünür kılar. Foucault’ya göre, bu mekanlar,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Panoptikon ve Gözetleyen Baba: İktidarın Psişik Yansıması

Foucault’nun Panoptikonu: Görünmez Gözetimin İktidarı Michel Foucault, Panoptikon’u modern iktidarın sembolü olarak tanımlar. Jeremy Bentham’ın tasarladığı bu mimari yapı, mahkûmların her an gözetlenebileceği hissini uyandırarak onları kendi kendilerini disipline etmeye zorlar. Merkezi bir kuleden gelen görünmez bir bakış, bireyleri sürekli bir denetim altında tutar. Foucault’ya göre, bu yapı sadece fiziksel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Büyük Anne Arketipi ve Devlet: İnfantilizasyonun Gölgesinde

Jung’un Büyük Anne Arketipi: Koruyucu ve Yutucu Güç Carl Gustav Jung, Büyük Anne arketipini hem koruyucu hem de yutucu bir figür olarak tanımlar. Bu arketip, bireyin bilinçdışında annenin sıcak sığınak hissiyle birlikte, bağımlılığı ve yutulmayı da barındırır. Psişik düzeyde, Büyük Anne, güven ve emniyet sunarken aynı zamanda bireyi olgunlaşmaktan alıkoyan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyleşme ve Neoliberal Öznelik: Direnişin Psişik ve Politik Boyutları

Foucault’nun Modern Öznesi: İktidarın Ürünü Michel Foucault, modern öznenin iktidar mekanizmaları tarafından inşa edildiğini savunur. Birey, neoliberal düzenin bir parçası olarak, sürekli üretken, rekabetçi ve tüketici bir kimliğe zorlanır. Kapitalizm, öznelliği bir mal gibi paketler: İş dünyasının “başarılı girişimcisi”, sosyal medyanın “mükemmel bireyi”. Foucault’ya göre, bu kimlikler özgür bir seçim

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gölge ve Öteki: Foucault ile Jung Arasında Bir Karşılaşma

İktidarın Dışlama Mekanizması: Foucault’nun Ötekileri Michel Foucault, iktidarın tarihsel olarak “ötekileri” nasıl dışladığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Deliler, suçlular, hastalar—toplumun “normal” kabul etmediği herkes, birer tehdit olarak damgalanır ve dışlanır. Akıl hastaneleri, hapishaneler, tecrit odaları; bunlar sadece fiziksel mekanlar değil, aynı zamanda iktidarın ötekileştirme stratejisinin somutlaşmış halleridir. Foucault’ya göre,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un Evrensel İmgeleri Foucault’nun İktidar Ağında Nasıl Yeniden Üretilir?

ARKETİPLER EVRENSEL Mİ, YOKSA TARİHSEL İKTİDAR ARAÇLARI MI? Foucault’nun normatif iktidar analizi, toplumsal kabullerin nasıl “doğal” kılındığını gösterirken, Jung’un arketip teorisi bu kabullerin kökenini kolektif bilinçdışının mitik imgelerine dayandırır. Peki ya arketipler, iktidarın kültürel hegemonya aracına dönüşmüşse? Örneğin, “anne” arketipinin fedakârlık miti, kadınları ev içi emeğe mahkûm eden bir norm

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ego ile Bilinçdışı Arasındaki Mitolojik Dans: Arketipsel Gerilimden Radikal İnançlara

Carl Gustav Jung’un mitolojik arketip teorisi, bireyin içsel dünyasında yaşadığı çatışmaları sadece kişisel düzeyde değil, kolektif düzeyde de anlamamıza yardımcı olur. Ego (bilinçli benlik) ile bilinçdışı (gölge, anima/animus ve kolektif bilinçdışı) arasındaki etkileşim, bir karşılaşmalar serisidir. Bu karşılaşmalar, bazen içsel dönüşümle sonuçlanır, bazen de bireyin savunma sistemleri aracılığıyla dış dünyaya

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’un “Düşlerin Öğretimi” Metninin Özeti

Bu metinde Jung, düşlerin (rüyaların) doğası, anlamı, psikolojik işlevi ve yorumlanma yöntemleri hakkında düşüncelerini paylaşır. Freud’un rüya teorisine eleştirel bir bakış getirerek, düşlerin sadece bastırılmış arzuların dışavurumu olmadığını, aynı zamanda bilinçaltının psişik dengeleme mekanizması olduğunu savunur. 📌 Maddeler Halinde Jung’un Rüya Kuramı 1. Rüyalar Bilinç ve Bilinçaltı Arasındaki Köprüdür 2. Rüya İçeriği

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jung’a Göre Kompleks Çeşitleri, Mistik Ortaklık Kavramı ve Libido

Jung’a göre kompleksler, bilinçdışında bulunan ve bireyin psikolojik süreçlerini etkileyen bağımsız, duygusal yüklü düşünce ve anı kümeleridir. Kompleksler, bilinçaltında birer özerk yapı olarak bulunur ve bazen bilinci ele geçirerek düşünceleri, duyguları ve davranışları yönlendirebilir. Başlıca Kompleks Türleri: 2. Mistik Ortaklık Jung, mistik ortaklık kavramını Levy-Bruhl’ün çalışmalarına dayanarak geliştirmiştir.Mistik ortaklık, bireylerin ya da toplulukların bilinçdışı düzeyde birbirleriyle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toni Wolff’un Kadın Psişesinin Yapısal Formları

C.G. Jung’un psikolojik işlevler (düşünme, hissetme, duyum, sezgi) kuramına bir tamamlayıcı olarak Wolff, kadın psişesi üzerine yenilikçi bir kuram geliştirdi. Bireyleşme (individuation) sürecinin bir yolu, bu dört yapısal formun veya tipin tümünü bütünleştirmektir. Bu çalışma, insana bütünlük ve dolu bir yaşam sağlar; ayrıca her arketipin gölge (shadow) olasılıklarına karşı bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

James Joyce, Ulysses: Bloom ve Stephen’ın Çatışmalarının Karşılaştırmalı Analizi

James Joyce’un Ulysses’ini psikanalitik bir çerçevede incelediğimizde, Leopold Bloom ve Stephen Dedalus’un bilinçaltı çatışmaları, Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung’un teorileriyle derin bir şekilde ilişkilendirilebilir. Her iki karakterin iç monologları, bilinç akışı tekniğiyle açığa çıkan zihinsel süreçler, bastırılmış arzular, arketipsel imgeler ve kimlik arayışları üzerinden bu teorilere bir pencere sunar.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche ve Jung Bağlamında Okul ve Hapishane: İktidarın Ruh Mimarisi

Nietzsche’ye göre: Okul ve hapishane gibi kurumlar, bireyin içindeki güç istencini bastıran, onu kendi hizmetine koşullandıran “sürü ahlakının” kurumsallaşmış biçimleridir. Bu yapılar, üstinsanın doğuşunu engelleyen “egemen değer sistemlerinin” yeniden üretildiği alanlardır. Bu alanlarda birey değil, itaat eden kitle istenir. Yani okul da, hapishane de, aslında görünüşte farklı ama özde aynı şeyi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nietzsche ve Jung: “Deve, Aslan, Çocuk” Alegorisi Üzerinden Bir Arketipsel Yolculuk

1. Deve: Taşıyan, Katlanan, Gelenekle Yüklenen Benlik Nietzsche’nin “deve”si, kültürün, toplumun ve geçmişin yükünü sırtlayan figürdür. Bu figür, Jung’un terminolojisinde personaya, yani toplumsal maskeye yakındır. Deve, uyum sağlar, itaat eder, taşıması gerektiğini düşünür. Aynı zamanda gölgeleri bastırır çünkü bireyleşmenin henüz eşiğindedir. Jung’a göre birey, gelişimin ilk evrelerinde kimliğini dışsal beklentiler üzerinden

OKUMAK İÇİN TIKLA