Kategori: Donald Winnicott

Otizmde Sanat Psikoterapilerinin Psikodinamiği

Sanat terapisinin, otistik spektrumdaki çocuklarla yapılan çalışmalardaki kuramsal temel ilkeleri, çağdaş çocuk ve bebek psikolojisinden, özellikle duygusal gelişim ve ilişkiler üzerine yapılan araştırmalardan derinleşimle beslenir. Bu yaklaşımlar, otizmin temel özelliklerinden biri olan iletişim ve hayal gücündeki belirgin eksiklikleri ele alarak, sanatın bu alandaki dönüştürücü potansiyelini vurgular. 1. Otizmin Gelişimsel Eksikliklerinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yaratıcı Deneyimleri Oluşturabilmek İçin Ne Olmalıydı ?

Winnicott’ın geçiş alanı (transitional space) ve potansiyel mekân kavramlarını anlamak bu açıdan önemlidir. Bu alan, bireyin yaratıcı deneyimler yaşadığı, oyun ve gerçeklik arasındaki etkileşimin gerçekleştiği bir mekândır. Peki oültürel deneyimin bu mekândaki yerini nedir ? Bebek ile anne, çocuk ile aile, birey ile toplum ya da dünya arasındaki potansiyel mekân,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçek benlik… İçimizde uyuyan bir hazine mi, yoksa zamanla ördüğümüz bir yapboz mu?

Bu sorunun cevabı, “doğa mı, kültür mü?”, “öz mü, yapı mı?” gibi kadim felsefi-psikolojik tartışmalarla da derin bağ kursa da benim için ne anlama geldiğini biraz deneyimsel bir yerden açıklamaya çalıştım. 🌱 1. Gerçek Benlik Keşfedilecek Bir Cevher midir? (Jung / Kierkegaard / Platon) Bu yaklaşım, benliği içsel ve doğuştan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kendim Olmamın Bedeli: Kimlik, Gerçeklik ve Sahicilik Arasında Sıkışmak

Kendim olmanın bedeli, sahte-benliğin konforundan vazgeçmek, gerçek-benliğin risklerini göze almak, öz-benliğin yalnızlığını kucaklamak ve postmodern dağılmanın belirsizliğinde yol bulmaktır. Ancak bu bedel, özgürlüğün ve anlamın kapısını aralar. Her birey, bu yolculukta kendi terazisini kurar: Maskelerle yaşamak mı, yoksa bedelini ödeyip kendin olmak mı? 🧠 1. Gerçek Benlik / Sahte Benlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Üçüncü Alan Nedir ?

Winnicott’un teorisinde üçüncü alan, bireyin iç dünyası (subjektif gerçeklik) ile dış dünya (nesnel gerçeklik) arasındaki geçiş alanıdır. Ona “potansiyel mekân” da denir. Bu alan: Çocuk için bu alan, annela kurulan ilk güvenli oyun alanıdır. Yetişkin içinse sanat, kültür, yaratım, terapi ve derin düş gibi deneyimlerin kaynağıdır. 🧸 Bu Alan İlk

OKUMAK İÇİN TIKLA

Üçüncü Alan Olarak Potansiyel Mekân: Güven, Yaratıcılık ve Kültürel Süreklilik

Potansiyel mekân, bireyin iç dünyası ile dış gerçeklik arasında kurulan yaratıcı bir ara alan olarak tanımlanır. Bu alanın varlığı, içsel yaşantı ile dış dünyadaki nesneler arasında bir bağ kurmamıza olanak tanır. Ne yalnızca içsel bir fantezidir, ne de dış dünyaya tam bir teslimiyettir. Bu nedenle, potansiyel mekânın varlığı, diğer iki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ayrı Olmadan Birlikte Olmak: Potansiyel Mekânın Paradoksu

Winnicott’un potansiyel mekân kavramı, hem paradoksal hem de olağanüstü yaratıcı bir süreci tanımlar. Bu kavram, iki nesnenin – bebek ve anne gibi – birbirine hem bağlı hem de ayrışmış olabileceği özel bir alanı ifade eder. İlk bakışta çelişkili gibi duran bu hal, aslında bireyin iç dünyasını oluşturan temel koşuldur. 🔹 

OKUMAK İÇİN TIKLA

Oyun, Kültürel Hayat ve Potansiyel Mekan İlişkisi

Üçüncü alanı anlarken “oyun” ile “kültürel hayat” arasındaki farkı netleştirmek çok önemli, çünkü bu ikisi aynı zeminden (potansiyel mekân) doğsalar da yapı, amaç, şekil alma biçimi ve toplumsal bağlamları açısından ayrışırlar. 🎭  Oyun mu, Kültür mü? Ortak Zemin: Potansiyel Mekân Winnicott’a göre hem oyun hem kültürel üretim aynı “geçiş alanından”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Winnicott’un “Potansiyel Mekân” Kuramı Bağlamında Ne Yapılmalı, Neden Yapılmalı ve Sonuçları Ne Olur ?

✅  Yapılması Gerekenler: Liste, Açıklama ve Yorum 1. Bebek-anne ve bebek-ebeveyn ilişkisinin ilk evrede korunması 📌  Açıklama: Çocuğun yaşamının erken döneminde kurduğu güvenli, tutarlı, duyarlı ilişki, onun potansiyel mekânını inşa edebilmesi için şarttır. Bu ilişki; ihtiyaçlara zamanında cevap verilmesi, duyguların ayna tutulması ve “yeterince iyi” bir bakım deneyimiyle şekillenir. 💬 

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bebek Annenin Yüzüne Baktığında Ne Görür?

Bu soruyu hem Winnicott’un en radikal yönüne, hem de çağdaş psikanalizin kalbine dokunan sorualrdan basit gibi görünen karmaşık bir konudur. Sorun sadece teorik değil: varoluşsal. “Bebek ne görür?” Belki de tüm psikanalitik gelişim kuramları bu sorunun etrafında dönüyor. 🎭 Bebek Annenin Yüzüne Baktığında Ne Görür? Winnicott’un o ünlü sorusunu hatırlayalım:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Winnicott ve Lacan’a Göre, Benliğin Oluşum Sürecinde “Ayna” İşlevi

🪞 1. Lacan’ın Ayna Evresi (1949) Lacan’a göre: Ama burada kritik olan şudur: Aynadaki yansıma, çocuğun “gerçekte olduğu” değil, “olmak istediği” benliği temsil eder. Yani Lacan’a göre benlik temelde bir yanılsama üzerine kurulur. “Gerçek ben” ile “görünen ben” hiçbir zaman tam örtüşmez. Bu yüzden, benlik daima bölünmüş, eksik ve ötekiyle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Algının Kavrayışın Yerini Alması Mesesi

Bu ifade — “Algı, kavrayışın yerini alır” — hem felsefi hem de psikanalitik açıdan çok katmanlı ve rahatsız edici bir gerçeğe işaret eder. 🔍 1. İfade Ne Demek? Algı: Duyusal deneyime dayalı yüzeysel görme, işitme, hissetme gibi tepkisel farkındalıktır. Kavrayış (comprehension): Derinlemesine anlama, bağlam kurma, içselleştirme ve anlamlandırma eylemidir. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aynadaki Yüz: Winnicott’un Terapide “Görülmek” Felsefesi

“İyileşmedim ama ilk kez biri beni gördü.” Bu cümle, modern psikoterapinin entelektüel çözüm üretme telaşının ötesinde, insanı temel bir yere — “görülmeye” — çağırır. Donald Winnicott’un annelik ve terapi işlevi üzerine geliştirdiği düşünceler, terapötik ilişkinin kalbindeki en incelikli soruya yönelir: Terapist, hastaya onu nasıl geri verir? 1. Annenin Yüzü: İlk

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hasedi Anlamak; Bazı Psikanalistlerin Görüşleri

Erdoğan Çalak’ın İçimizdeki Magma: Haset kitabında, haset duygusunu ve insan psikolojisini anlamak için çeşitli psikanalitik teorisyenlerden ve yazarlardan alıntılar yapılıyor. Çalak, bu yazarların fikirlerini kendi çerçevesine entegre ederek hasetin kökenini, gelişimini ve toplumsal etkilerini ele alıyor. Aşağıda, kitapta adı geçen yazarlar ve temel fikirleri özetlenmiştir: 1. Melanie Klein 2. Sigmund

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aynanın Kırılması: Winnicott’la Narsisistik Yaraya Bakmak

D. W. Winnicott’un düşüncelerini bugünün meseleleriyle buluşturmayı denemek psikanalizi anlamama oldukça katkı sunuyor. Onun kitaplarındaki derinliği farkettikçe yaklaşımının çok katmanlı ve derinliğiyle algımın farklılaştığını hissediyorum. Bu yazıda onun Oyun ve Gerçeklik kitabındaki bazı önermelerden hareketle konuya yaklaşımını tartışmaya açtım. “Ayna bakmak içindir. Ama bazen sadece bakılmak içindir.” İnsanın kendine temas

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Eğer gerçekten insanları inceliyorsak, birbirlerinin üzerine eklenebilecek gözlemler yapmamız beklenmelidir. Bireyler dünyayla, ya dolaysız ya da yüceltilmiş biçimlerde içgüdüsel tatmin bulmalarını sağlayan yollardan ilişki kurarlar.” Winnicott

Bu pasaj hem psikanalizin gözleme dayalı doğasını, hem de birey ile dünya arasındaki ilişki kurma yollarını çok sade ama derin bir dille özetliyor. 🔍 1. “Eğer gerçekten insanlar inceliyorsak…” Bu ifade, bilimsel bakışın yüzeysel genellemelerle yetinmemesi gerektiğini ima eder. İnsan gözlemle anlaşılır. Ama bu gözlem, soyutlamalardan çok, yaşantıya dayalı, deneyime

OKUMAK İÇİN TIKLA

”Bir bebek sevgi görmeksizin beslenebilir, ama sevgisiz ya da kişisel olmayan yönlendirme yeni, özerk bir insan yavrusu üretmeyi başaramaz.”

Bu cümle, hem psikodinamik gelişim kuramı hem de Winnicott ve Bowlby gibi bağlanma kuramcıları açısından son derece çarpıcı ve derinlikli bir önermeyi dile getiriyor. 🍼 1. “Bir bebek sevgi görmeksizin beslenebilir…” Bu ifade, temel bir gerçeği saptar: Biyolojik yaşam sürdürülebilir; ama ruhsal yaşam, bağ olmadan gelişemez. Yani: Ama bu, bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Annelik Rolünün Arkasındaki Anne

🔹 Annelik Maskesinin Ardındaki Kadın “Rüyalarımda beni öldürmeye çalışan kadını hatırlıyorum. Pastoral annelik maskesinin arkasında bastırılmış bir öfke vardı.” Annelik, kültürel olarak kutsallaştırılmış, idealize edilmiş ve hatta doğallaştırılmış bir kimliktir. Oysa bu rolün ardında, çoğu zaman konuşulamamış, görülmemiş, bastırılmış bir kadın hikâyesi yatar. O kadın; çocukluğunu tamamlayamamış, arzularını ifade edememiş,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Winnicott’un ”Potansiyel Mekân” Kavramının, Sinema Üzerinden Jungiyen-Psikodinamik Bağlamda Anlaşılması.

Burada aslında öncelikle sinemanın ne doluğuna dair bir soruyla başlamamız gerekecek; Bu bağlamda sinema nedir? 🎥 Sinema, potansiyel mekânın kolektif versiyonudur.Tıpkı Winnicott’un “oyun alanı” gibi, sinema da bilinç ile bilinçdışı, içsel gerçeklik ile dışsal dünya arasında kurulmuş bir geçiş alanıdır. İzleyici burada kendi arzularını, korkularını ve bastırılmış imgelerini dışa yansıtır,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Winnicott’un “Potansiyel Mekân” (Potential Space) Kavramı Üzerinden Anne-Çocuk İlişkisini Anlama

Winnicott, Oyun ve Gerçeklik Kitabında ” Bebek ile anne, çocuk ile aile, birey ile toplum ya da dünya arasındaki potansiyel mekân, güvene dayalı bir deneyime bağlıdır. Birey, yaratıcı yaşamayı bu mekânda deneyimlediği için, bu potansiyel mekânın birey için kutsal olduğu söylenebilir. Öte yandan, bu mekânın sömürülmesi, bireyin kendisini hiçbir şekilde

OKUMAK İÇİN TIKLA