Kategori: George Orwell

“Zeki bir insana en büyük işkence, cahillerin tercih ettiği düzende yaşamaktır.”ile Orwel ne demek istemiş olabilir ?

George Orwell’a atfedilen bu sözü düşünüyorum ve birkaç açıdan sorunlu buluyorum. Gelin anlatayım. Çok yerinde bir sorgulama 🌱 Orwell’e atfedilen bu söz, ilk bakışta zekâyı ayrıcalıklı bir “üst erdem” gibi konumlandırıyor. Ama burada birkaç problem var: Söz, zekâ ve cehaleti katı bir ikilik gibi sunuyor. 2.  Zekânın Yüceltilmesi (Narsistik Ton)

OKUMAK İÇİN TIKLA

Does George Orwell’s imposition of “2+2=5” in his novel 1984 show that truth can be manipulated? Is reality determined by power?

The dogma of “2+2=5” in George Orwell’s novel 1984 raises a profound philosophical question about how truth can be reconstructed by the discourse of power. This statement is not only the propaganda of a totalitarian regime, but also leads us to question fundamental philosophical issues such as epistemological reality, the

OKUMAK İÇİN TIKLA

Büyük Birader’in Çağdaş Yüzü: Veri Takibi ve Sosyal Kredi Sistemlerinin İzinde

Gözetimin Evrimi George Orwell’in 1984 adlı eserinde Büyük Birader, mutlak kontrolün ve her an izlenen bir toplumun simgesi olarak ortaya çıkar. Günümüzde veri takip sistemleri, bireylerin dijital ayak izlerini toplayarak benzer bir gözetim ağı oluşturuyor. Akıllı telefonlar, sosyal medya platformları ve IoT cihazları, kullanıcıların konum, alışkanlık ve tercihlerini sürekli kaydediyor.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyin Tükendiği Yer

İktidarın Görünmez Dokusu Winston’ın yenilgisi, George Orwell’in 1984 adlı eserinde, bireyin totaliter bir düzen karşısında eriyip gitmesinin hikâyesidir. Foucault’nun “disiplin toplumu” kavramı, bu yenilgiyi anlamak için güçlü bir mercek sunar. Foucault, modern toplumlarda iktidarın, bireyleri görünmez mekanizmalarla şekillendirdiğini ve denetlediğini söyler. Winston’ın zihni, Parti’nin panoptik gözetimi ve O’Brien’ın manipülatif sorgulamalarıyla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçeğin ve Anlamın Peşinde: Winston Smith ile John the Savage’ın Karşılaşması

Totaliter Kontrol ve Simülakrın Yükselişi George Orwell’in 1984 adlı eserinde Winston Smith, totaliter bir rejimin ezici kontrolü altında hakikat arayışına girişir. Parti’nin gerçekliği manipüle ettiği, geçmişi yeniden yazdığı ve bireysel bilinci yok ettiği bir dünyada Winston’ın isyanı, nesnel bir hakikate ulaşma çabasıdır. Jean Baudrillard’ın simülakr kavramı, bu bağlamda Parti’nin yarattığı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Winston Smith ve Büyük Birader: Kontrol Toplumlarının Gölgesinde Bir Varoluş

George Orwell’in 1984 romanındaki Winston Smith’in Büyük Birader ile ilişkisi, Gilles Deleuze’ün “kontrol toplumları” kavramıyla derin bir bağ kurar. Bu ilişki, bireyin özerkliğini yitirdiği, gözetim ve manipülasyonun içselleştirildiği bir dünyayı yansıtır. Deleuze’ün kontrol toplumları, disiplin toplumlarının ötesine geçerek bireyi sürekli bir denetim ağına hapseder. Winston’ın hikâyesi, bu ağın hem somut

OKUMAK İÇİN TIKLA

İki Düş Arasında: More’un Ütopyası ve Orwell’in 1984’ü

Thomas More’un Ütopya’sı ile George Orwell’in 1984’ü, insanlığın ideal toplum arayışına dair zıt uçlarda duran iki metindir. More, 1516’da adalet, eşitlik ve barış üzerine kurulu hayali bir ada tasavvur ederken, Orwell 1949’da totaliter bir rejimin gölgesinde bireyin ezildiği karanlık bir gelecek sunar. Bu iki eser, insanın toplumsal düzeni inşa etme

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dilin İktidar Aygıtı Olarak Yansımaları

Sorgulayan Zihnin Tutsaklığı: Winston’ın Düşünce Suçu George Orwell’in 1984 eserinde Winston’ın karşılaştığı “düşünce suçu” kavramı, dilin insan bilincini şekillendiren ve kontrol eden bir araç olarak nasıl işlediğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Düşünce suçu, yalnızca açıkça ifade edilen fikirlerin değil, zihnin kendi içinde barındırdığı sorgulamaların bile bir tehdit olarak görüldüğü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Teknolojinin İnsan Ruhu Üzerindeki Yansımaları: 1984 ve Black Mirror Karşılaştırması

Gözetimin Soğuk Nefesi George Orwell’in 1984 adlı eseri, totaliter bir rejimin teknolojiyi bir kontrol aygıtı olarak kullanmasının en çarpıcı örneklerinden biridir. Büyük Birader’in her an izleyen gözleri, tele-ekranlar aracılığıyla bireylerin mahremiyetini yok eder ve düşüncelerini bile şekillendirir. Bu, bireyin özgür iradesini yok eden bir panoptikonun somutlaşmış halidir; Bentham’ın hapishane modelinden

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dijital Çağda Gözetim İktidarının Evrimi: Panoptikondan Algorithmik Kontrole

Panoptikonun Dijital Dönüşümü ve Genişleyen Sınırları Foucault’nun 18. yüzyıl hapishane tasarımı olarak tanımladığı panoptikon, günümüzde dijital alanda çok daha karmaşık bir forma büründü. Jeremy Bentham’ın orijinal tasarımında, tek bir gözetleyicinin çok sayıda mahkumu gözlemlemesi esas alınmıştı. Modern dijital panoptikon ise merkezi olmayan, çok katmanlı ve sürekli genişleyen bir yapıya sahip.

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlığın Hayalleri: Botticelli’nin Primavera’sı ile Orwell’in 1984’ünün Görsel ve Anlatısal Karşıtlığı

Botticelli’nin Primavera’sı ile Orwell’in 1984’ü, insanlığın en derin özlemlerini ve korkularını yansıtan iki zıt evren sunar. Bir yanda, Rönesans’ın bereketli bahar tasviri, doğanın uyumu ve insanlığın idealize edilmiş bir birliği; diğer yanda, totaliter bir rejimin soğuk, denetleyici dünyası, bireyin ezildiği bir karanlık. Bu eserler, insanın özgürlük, düzen, güzellik ve baskı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Groteks Sanatta Gülünçlük ve İğrençlik Üzerine

Sanatta grotesk, hem gülünçlüğü hem de iğrençliği bir araya getirerek insanı rahatsız eden, düşündüren ve sınırları zorlayan bir estetik biçimdir. Bu ikili yapı, yalnızca görsel ya da duygusal bir tepki uyandırmakla kalmaz, aynı zamanda insanın varoluşsal, toplumsal ve bireysel çelişkilerini sorgulamasına olanak tanır. Grotesk, ne salt komedi ne de yalnızca

OKUMAK İÇİN TIKLA

Metaverse ve Arttırılmış Gerçeklik Ütopya mı, Distopya mı?”

Artırılmış gerçeklik (AR) ve metaverse, insanlığın teknolojiyle ilişkisini kökten dönüştürme potansiyeline sahip kavramlar olarak, hem ütopik hem de distopik gelecek vizyonlarını barındırıyor. Bu teknolojilerin vaat ettiklerini felsefi, kuramsal, ütopik, distopik ve provokatif bir çerçevede ele alalım. Felsefi ve Kuramsal Çerçeve Felsefi açıdan, AR ve metaverse, gerçeklik, kimlik, özgürlük ve toplumsallık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Büyük Birader ve Panoptikonun Ötesi

Gözetimin Kökenleri George Orwell’in 1984 romanında Büyük Birader, totaliter bir rejimin sembolü olarak her an her yerde varlığını hissettirir. Gözleri, duvarlardaki posterlerden, teleskranlardan ve hatta insanların zihinlerinden hiç eksik olmaz. Bu, bireyin her hareketini, her düşüncesini denetleyen bir otoritenin cisimleşmiş halidir. Michel Foucault’nun panoptikon kavramı ise, Jeremy Bentham’ın hapishane tasarımından

OKUMAK İÇİN TIKLA

Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Bürokrasinin Aynasında İktidar, Disiplin ve Toplum

Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, modern Türkiye’nin toplumsal ve politik dokusunu, bürokrasinin absürt ama bir o kadar da keskin gerçekliği üzerinden ele alan çok katmanlı bir metindir. Roman, bireyin özgürlüğünü kısıtlayan yapıların, disipliner mekanizmaların ve devlet-toplum ilişkilerinin ironik bir portresini çizer. Foucault’nun iktidar ve disiplin kavramları, Orwell’in totaliter distopyaları ve modern

OKUMAK İÇİN TIKLA

İktidarın Gölgesinde Birey: Özgürlük, Teslimiyet ve Foucault’nun Aynasında 1984 ve Winston Smith

İktidarın Her Yerdeki Hâkimiyeti: Foucault’nun Merceği Michel Foucault’nun “iktidar her yerdedir” tezi, bireyin özgür iradesini sorgulayan bir kuramsal bıçaktır. İktidar, yalnızca devlet aygıtlarının (bürokrasi, hukuk, ordu) somut mekanizmalarında değil, aynı zamanda bireyin düşüncelerinde, arzularında ve hatta direnişinde gizlidir. Foucault’ya göre, iktidar bir üst yapı ya da baskıcı bir otorite değil,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heidegger’in Fırlatılmışlık ve Dasein Kavramları: Endişenin Yıkıcı Etkisi ve İnotantikliğe Sürüklenen Winston

Totaliter Rejim ve Fırlatılmışlık: Heidegger’in ‘fırlatılmışlık’ kavramı, ‘Dasein’’in (insanın varoluşsal varlığının) dünyaya belirli bir bağlamda, kendi seçimi olmaksızın “atılmış” olduğunu ifade eder. Winston Smith, Okyanusya’nın totaliter rejiminde, Parti’nin her düşünceyi, hareketi ve hatta geçmişi kontrol ettiği bir dünyada doğmuştur. Bu, onun ‘fırlatılmışlık’ durumunun politik bir tezahürüdür: Winston, özgürlüğün ve bireyselliğin

OKUMAK İÇİN TIKLA

George Orwell’ın 1984 romanında “2+2=5” dayatması, hakikatin manipüle edilebileceğini gösterir mi? Gerçeklik, iktidar tarafından mı belirlenir?

George Orwell’ın *1984* romanındaki “2+2=5” dogması, hakikatin iktidar söylemi tarafından nasıl yeniden inşa edilebileceğine dair derin bir felsefi soruyu gündeme getirir. Bu ifade, yalnızca totaliter bir rejimin propagandası değil, aynı zamanda epistemolojik gerçeklik, iktidarın hakikat üzerindeki tahakkümü ve bireyin özerk bilinci gibi temel felsefi meseleleri sorgulamamıza yol açar. 1. “2+2=5” ve Hakikatin İnşası: Post-Hakikat Dünyasında Gerçeklik Orwell’ın distopyasında Parti, matematik

OKUMAK İÇİN TIKLA

¿La imposición de George Orwell de “2+2=5” en su novela 1984 muestra que la verdad puede ser manipulada? ¿La realidad está determinada por el poder?

El dogma de “2+2=5” en la novela 1984 de George Orwell plantea una profunda pregunta filosófica sobre cómo la verdad puede ser reconstruida por el discurso del poder. Esta afirmación no es sólo propaganda a favor de un régimen totalitario, sino que también nos lleva a cuestionar cuestiones filosóficas fundamentales

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zeigt George Orwells Auferlegung von „2+2=5“ in seinem Roman 1984, dass die Wahrheit manipuliert werden kann? Wird die Realität durch Macht bestimmt?

Das Dogma „2+2=5“ in George Orwells Roman 1984 wirft eine tiefgreifende philosophische Frage darüber auf, wie Wahrheit durch den Diskurs der Macht wiederhergestellt werden kann. Diese Aussage ist nicht nur Propaganda für ein totalitäres Regime, sondern führt uns auch dazu, grundlegende philosophische Fragen wie die erkenntnistheoretische Realität, die Herrschaft der

OKUMAK İÇİN TIKLA