Kategori: LACAN

İnsanlığın Örtülü Hafızası: Jung’un Kolektif Bilinçdışı ile Lacan’ın Simgesel Düzeni Arasındaki Çatışma

Bilinçdışının Derinliklerinde Yatan Ortak Miras Jung’un kolektif bilinçdışı, insanlığın evrensel deneyimlerinin biriktiği, zamansız bir hazinedir. Bu, bireylerin ötesinde, tüm kültürlerde ortak olan arketiplerle doludur: kahraman, bilge, ana tanrıça. Bu arketipler, insan psişesinin evrimsel izlerini taşır ve mitler, rüyalar, sanat eserleri aracılığıyla yüzeye çıkar. Örneğin, kahramanın yolculuğu, bireyin kaostan düzene geçişini

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanlığın Yüzleri: Sosyal Maskelerin Goffman ve Lacan Üzerinden Derin Çözümlemesi

Maskelerin Doğuşu İnsan, toplumsal bir varlık olarak, günlük ilişkilerinde sürekli bir tiyatro sahnesinde rol oynar. Bu roller, bireyin kendini nasıl sunduğu ve başkaları tarafından nasıl algılandığı arasındaki hassas bir denge üzerine kuruludur. Goffman’ın “ön yüz” kavramı, bireyin topluma sergilediği kontrollü, idealize edilmiş imajı ifade eder. Bu imaj, toplumsal normlara uygunluğu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Roman Kahramanlarının İç Dünyası: Lacan’ın Ayna Evresi ve Kristeva’nın Semiyotik Teorisi Üzerinden Esther ve Rhoda’nın Karşılaştırması

Roman kahramanlarının psikolojik çatışmaları, bireyin kendi benliğini inşa etme sürecindeki gerilimleri ve toplumsal yapılarla olan karmaşık ilişkilerini açığa vurur. Jacques Lacan’ın ayna evresi ve Julia Kristeva’nın semiyotik teorisi, bu çatışmaları anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Sylvia Plath’ın Sırça Fanus adlı eserindeki Esther Greenwood ile Virginia Woolf’un Dalgalar adlı eserindeki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aynanın Ötesindeki Kendilik: Lacan’ın Ayna Evresi ve Edebiyatta Kimlik Krizi

Bu metin, Jacques Lacan’ın ayna evresi teorisi çerçevesinde, edebiyat kahramanlarının kimlik krizlerini incelemektedir. J.D. Salinger’ın Çavdar Tarlasında Çocuklar romanındaki Holden Caulfield ve Sylvia Plath’ın Sırça Fanus romanındaki Esther Greenwood’un kendilik algıları, bu teorinin ışığında analiz edilmektedir. Ayna evresi, bireyin kendi imgesini tanıması ve bu imgeyle özdeşleşmesi sürecini tanımlarken, aynı zamanda

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dijital Bedende Gerçeğin Yırtığı: Lacan, Pandora ve Deepfake Pornografisi Üzerine Bir İnceleme

Gerçeğin Kırılgan Sınırları Lacan’ın “gerçek” (the Real) kavramı, sembolik düzenin ötesinde, dil ve anlamla kapsanamayan bir alanı işaret eder. Gerçek, bilinçdışının bastırdığı, travmatik bir boşluk olarak ortaya çıkar. Deepfake pornografisi, bu gerçeği dijital bir aynada çarpıtarak bireyin özne oluşumunu tehdit eder. Pandora miti, kadın bedeninin bir “kutu” olarak hem yaratıcı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Žižek’in İdeolojinin Yüce Nesnesi ve Nevrotik Semptom Arasındaki Bağlantı

Slavoj Žižek’in düşüncesinde, ideolojinin yüce nesnesi (objet petit a) ile nevrotik semptom arasındaki ilişki, bireyin toplumsal düzenle kurduğu bağın karmaşık dinamiklerini açığa çıkarır. Bu ilişki, bireyin arzusunun hem toplumsal hem de bireysel boyutlarını, ideolojik yapıların işleyişini ve insan bilincinin çelişkilerini anlamak için bir anahtar sunar. Žižek, Lacan’ın psikanalitik kuramını, Marx’ın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın “Gerçek” Kavramı ile Freud’un “İd”i Arasındaki Farkların Derinlemesine İncelemesi

Lacan’ın “Gerçek” kavramı ile Freud’un “id”i, insan bilincinin ve deneyiminin farklı boyutlarını ele alan iki temel psikanalitik kavramdır. Bu metin, bu iki kavram arasındaki farkları bilimsel bir bakış açısıyla, derinlemesine ve çok katmanlı bir şekilde incelemeyi amaçlar. Lacan’ın Gerçek’i, dilin ve sembolik düzenin ötesinde kalan, kavranması zor bir alan olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Gerçek Kavramı ve Free Jazz’ın Kaotik Yapısı

Gerçek’in Tanımlanamaz Doğası Jacques Lacan’ın “Gerçek” kavramı, insan deneyiminin ötesinde, simgesel düzenin ve imgesel algının kapsamadığı bir alanı ifade eder. Gerçek, dilin ve anlamın sınırlarını aşan, yapılandırılmamış ve kaotik bir boyuttur. Free jazz, bu bağlamda, Gerçek’in müzikal bir yansıması olarak düşünülebilir. Geleneksel tonal yapıların ve ritmik düzenlerin dışına çıkan free

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Gerçek’i ve Zizek’in Travmatik Çekirdeği: Varlığın Kırılgan Sınırlarında

Lacan’ın “Gerçek” kavramı ve Zizek’in bu kavrama getirdiği radikal yorum, insan bilincinin sınırlarını zorlayan bir düşünce alanına işaret eder. Lacan’ın Gerçek’i, Kant’ın “numen”inden köklü bir şekilde ayrılırken, Zizek bu kavramı toplumsal, bireysel ve ontolojik boyutlarıyla yeniden şekillendirir. Bu metin, Lacan’ın Gerçek’ini Kant’ın numeniyle karşılaştırarak farklarını açığa çıkaracak ve Zizek’in “travmatik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan ve Butler: Cinsiyetin Yeniden Düşünülmesi

Cinsiyetin Fallik Düzeni Lacan’ın fallus merkezli cinsiyet teorisi, insan öznesinin kimlik oluşumunu semboller dünyasında ele alır. Fallus, Lacan için biyolojik bir organ değil, arzu ve otoritenin sembolik bir işaretçisidir. Bu sembol, toplumsal düzenin ve dilin merkezinde yer alarak cinsiyet rollerini şekillendirir. Lacan’a göre, birey, fallik anlam dünyasına girerek özneleşir; ancak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arzunun Gözleri: Lolita ve Salome Üzerinden Bakışın Temsili

Vladimir Nabokov’un Lolita’sı ve Oscar Wilde’ın Salome’si, edebiyatta arzunun ve bakışın karmaşık temsillerini sunar. Bu iki eser, farklı dönemlerde ve bağlamlarda yazılmış olsalar da, insan doğasının derinliklerinde yatan arzunun, güç dinamiklerinin ve bakışın nesneleştirici etkisinin izini sürer. Jacques Lacan’ın “gaze” (bakış) kavramı, bu eserlerdeki karakterlerin birbirine yönelttiği bakışların, yalnızca görme

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeraltının Aynası: Bilinç, Kimlik ve Varoluşun Çözümsüz Düğümü

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ındaki Yeraltı Adamı, kendi bilincinin kıvrımlarında sıkışmış bir figür olarak modern insanın varoluşsal krizini temsil eder. Jacques Lacan’ın “ayna evresi” kuramı, bu hapsoluşu anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Yeraltı Adamı’nın kendi zihninde yankılanan iç konuşmaları, kimlik arayışının hem bir başarısızlık hem de özgün bir duruş olarak nasıl

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aynanın Ötesindeki Benlik: Avatar Terapisi ve Dijital Kimliğin Yeniden İnşası

Avatar terapisi, Metaverse’in sunduğu dijital evrende bireyin kendisini yeniden yaratma ve keşfetme sürecini, Jacques Lacan’ın ayna evresi kavramıyla kesiştiren bir fenomen olarak beliriyor. Bu metin, avatar terapisinin insan bilincini, kimlik algısını ve toplumsal dinamikleri nasıl yeniden şekillendirdiğini, Lacan’ın ayna evresiyle ilişkilendirerek derinlemesine inceliyor. Metaverse’in sunduğu bu yeni alan, bireyin kendi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Simgesel Arzunun Nesnesi Olarak Samantha: Lacan ve Pygmalion Üzerinden Bir Okuma

Arzunun Temsili Olarak Samantha Samantha, Her filminde Theodore’un dijital sevgilisi olarak belirir ve Lacan’ın “öteki” kavramını yeniden inşa eder. Lacan’a göre “öteki”, bireyin arzularını yansıtan, ancak asla tam olarak ele geçirilemeyen bir yapıdır. Samantha, bu bağlamda, Theodore’un arzularının hem yansıması hem de ulaşılmaz bir imgesi olarak işlev görür. Pygmalion’un Galatea’sı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Don Kişot ve Emma Bovary: Arzunun Tatminsizliği Üzerine Bir İnceleme

Arzunun Kökeni ve Gerçeğin Kaçınılmazlığı Don Kişot ve Emma Bovary, kendi gerçekliklerini inşa etmeye çalışan iki karakter olarak, Jacques Lacan’ın “Gerçek” kavramıyla derin bir bağ kurar. Lacan’ın “Gerçek”i, sembolik düzenin ve hayali imgenin ötesinde, insanın tam olarak kavrayamadığı, dilin ve anlamın sınırlarını aşan bir alandır. Don Kişot, şövalye romanslarının büyüsüne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Jouissance ve Biyoişlev: Haz Arzusunun İkiliği

Lacan’ın jouissance kavramı ile Foucault’nun biyoiktidar aracılığıyla bedeni disipline etme süreçleri, bireyin haz arayışını ve toplumsal yapılarla ilişkisini anlamak için güçlü bir zemin sunar. Jouissance, haz ile acının, arzunun tatmini ile onun imkânsızlığının kesişiminde yer alan karmaşık bir kavramdır; Foucault’nun biyoiktidarı ise bedeni, toplumsal normlar ve iktidar mekanizmaları aracılığıyla düzenleyen

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cinsiyetin ve Kimliğin Sınırlarını Zorlamak: Queer Teori, Lacan, Spivak ve Butler Üzerine Bir İnceleme

Queer teori, kimlik, cinsiyet ve toplumsal normların sabitliğini sorgulayan bir çerçeve olarak, Jacques Lacan’ın fallus merkezli psikanalizine meydan okurken, Gayatri Chakravorty Spivak’ın “Madun konuşabilir mi?” sorusu ile Judith Butler’ın kimlik politikalarına yönelik eleştirileri arasında köprüler kurar. Bu metin, queer teorinin Lacan’ın fallus kavramına nasıl karşı çıktığını ve Spivak ile Butler’ın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan ve Foucault Arasındaki Diyalog: Bilinçdışı ve Söylemin Öznellik Üzerindeki Etkileri

Öznelliğin İnşasında Dilin Rolü Jacques Lacan’ın “bilinçdışı dil gibi yapılandırılmıştır” iddiası, öznelliğin oluşumunda dilin merkezi rolünü vurgular. Lacan’a göre, bilinçdışı, dilin simgesel düzeni aracılığıyla işler; bu düzen, bireyin arzularını, kimliğini ve toplumsal varlığını şekillendirir. Bilinçdışı, öznenin kendi içsel gerçekliğini anlamaya çalıştığı bir alan değildir yalnızca; aynı zamanda dilin kodları, imgeleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın “Kadınlar yönetebilecekleri diktatör erkekleri severler” Sözünün Anlamı

Jacques Lacan’ın “Kadınlar yönetebilecekleri diktatör erkekleri severler” sözü, onun psikanalitik teorisi ve cinsiyet dinamikleKadınlar yönetebilecekleri diktatör erkekleri severlerrine dair görüşleri bağlamında derinlemesine incelenmeyi gerektirir. Bu söz, Lacan’ın cinsiyet, arzu, otorite ve öznellik üzerine kuramsal çerçevesinde önemli bir tartışma noktasıdır. Aşağıda, bu ifadeyi felsefi ve kuramsal olarak değerlendirirken, ilişkili mitolojik hikayeler

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilge Karasu’nun Kahramanlarında Bastırılmış Arzuların ve Korkuların Psikanalitik İzleri

Bilge Karasu’nun Gece ve Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı adlı eserleri, Türk edebiyatında bireyin iç dünyasına derinlemesine bir yolculuk sunar. Bu eserlerdeki kahramanlar, psikanalitik bir perspektiften incelendiğinde, bastırılmış arzuların ve korkuların karmaşık bir yumağına işaret eder. Karasu’nun anlatısı, insan bilincinin karanlık köşelerinde gezinen, kimlik, özgürlük, aidiyet ve varoluşsal kaygılarla mücadele

OKUMAK İÇİN TIKLA