Kategori: Michel Foucault

“Ev, Annemin Bedeni ve Cesedi Mi”: Kristeva ve Foucault Üzerinden Bir Deneme

Kavramın kendisi çok belirsiz-kaotik bir ifadeyi çaprıştırsada üzerinde konuşmaya değer bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Biz bu ifadeyi derinleştirerek hem Julia Kristeva’nın “abject” (tiksinti/ayrışamayan beden) kavramı hem de Michel Foucault’nun “disiplin toplumu” ve “panoptikon” yaklaşımı üzerinden teorik örneklerle genişletiyorum: “Ev, annemin cesedi” metaforu, yalnızca kişisel bir travma betimi değil; aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Binbir Gece Masalları: Anlatının Gücü ve İnsan Doğasının Yansımaları

Binbir Gece Masalları, yalnızca bir hikâye derlemesi değil, aynı zamanda insanlığın korkularını, arzularını ve hayatta kalma çabalarını yansıtan derin bir anlatı evrenidir. Şahrazad’ın gece boyunca hikâye anlatma eylemi, bireysel ve kolektif bilincin karmaşık katmanlarını açığa çıkarırken, Şahriyar’ın öfkesi ve bu öfkenin dönüştürülme çabası, güç ilişkilerinin ve bilginin nasıl işlediğine dair

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gözetim, İktidar ve Özerkliğin Erozyonu

Michel Foucault’nun panoptikon kavramı, modern toplumlarda gözetim ve denetim mekanizmalarının birey üzerindeki etkisini anlamak için güçlü bir metafor sunar. Jeremy Bentham’ın 18. yüzyılda tasarladığı panoptikon hapishane modeli, merkezi bir kulede görünmez bir gözetleyici tarafından sürekli izlenen mahkûmların hücrelerini içerir. Foucault, bu yapıyı, modern kurumların bireyleri disipline etme ve kontrol altına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyleşmenin Ütopik İhtimali: Jung, Adorno ve Foucault Üzerine Bir İnceleme

Bireyleşmenin İçsel Çağrısı Jung’un bireyleşme süreci, bireyin bilinçdışı ile bilinç arasındaki köprüleri kurarak “kendi” olmasına yönelik bir yolculuğu tanımlar. Bu süreç, kişinin içsel çatışmalarını çözerek bütünlüğe ulaşmasını, arketiplerle yüzleşerek evrensel anlam katmanlarını keşfetmesini önerir. Ütopik bir vizyon olarak bireyleşme, insanın kaotik modern dünyada kendi özünü bulabileceği bir sığınak vadeder. Ancak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Herakles’in On İki Görevi: Foucault’nun İktidar ve Disiplin Merceğinden Bir Okuma

İktidarın Mitolojik Sahnesi Herakles’in on iki görevi, Antik Yunan mitolojisinin en katmanlı anlatılarından biridir. Foucault’nun iktidar anlayışı bağlamında, bu görevler, bireyin toplumsallaşma sürecinde karşılaştığı disiplin mekanizmalarının mitolojik bir temsili olarak okunabilir. İktidar, Foucault’ya göre, yalnızca tepeden inen bir baskı değil, bireyin kendi bedeninde ve zihninde içselleştirdiği bir ağdır. Herakles’in Eurystheus’un

OKUMAK İÇİN TIKLA

Terapistin İktidar Sahnesi: Foucault’nun Merceğinden Danışan İlişkisi

Michel Foucault’nun iktidar kavramı, insan ilişkilerinin her katmanında görünmez bir ağ gibi işler; terapist-danışan ilişkisi de bu ağın yoğun bir düğüm noktasıdır. Foucault’ya göre iktidar, yalnızca baskıcı bir otorite değil, aynı zamanda bilgi üretiminin, söylemin ve bireylerin kendilerini nasıl algıladığının bir biçimlendiricisidir. Terapistin odası, bu bağlamda, sadece iyileşme mekânı değil,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arzunun Eksikliği ve Sahte Tatmin: Lacan, Adorno ve Foucault Üzerine Bir İnceleme

Arzunun Eksikliği ve Metaforik Boşluk Lacan’ın “arzu” kavramı, bireyin özünde bir eksiklik barındırır; bu eksiklik, insan varoluşunun temel bir gerçeği olarak ortaya çıkar. Arzu, asla tam olarak doyurulamaz, çünkü birey, “Büyük Öteki”nin (toplum, dil, otorite) sunduğu simgesel düzen içinde kendini tamamlamaya çalışırken sürekli bir kayıp hissiyle yüzleşir. Lacan’a göre bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heterotopyanın Mitolojik Esintileri: Özgürleşme mi, Denetim mi?

Heterotopyanın Doğası ve Antik Panteonlar Foucault’nun heterotopya kavramı, sıradan mekânların ötesine geçen, farklı anlam katmanlarının iç içe geçtiği alanları tanımlar. Antik panteonlar, tanrıların kaotik enerjisini insan dünyasına bağlayan kutsal mekânlardı. Modern müzeler, tema parkları ya da sanal gerçeklik platformları, bu panteonların çağdaş yankılarıdır; mitolojinin imgelerini yeniden sahneye koyar, ancak steril

OKUMAK İÇİN TIKLA

Auschwitz’ten Sonra Şiir: Tarihsel Travmanın Kültürel ve Anlatısal Yansımaları

Barbarlık ve Şiirin Sınırları Adorno’nun “Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarlıktır” ifadesi, insanlık tarihinin en karanlık kırılma noktalarından birini, Holokost’u, kültürel üretimin etik ve estetik sınırlarını sorgulayarak ele alır. Bu ifade, yalnızca bir ahlaki duruş değil, aynı zamanda sanatın, tarihsel travmanın ağırlığı altında nasıl bir anlam taşıyabileceği sorusunu ortaya koyar. Auschwitz,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Pastoral İktidarın Doğuşu

Toprağın Çağrısı ve İnsanlığın Dönüşümü Tarım toplumuna geçiş, insanlığın yeryüzüyle kurduğu ilişkiyi yeniden tanımlayan bir eşikti. Göçebe avcı-toplayıcıların bitkiyi ve toprağı ehlileştirme çabası, yalnızca karın doyurmanın ötesinde, bir varoluş devrimiydi. Foucault’nun “pastoral iktidar” kavramı, bu dönüşümü anlamak için güçlü bir mercek sunar: İnsanlar, toprağı kontrol ederken, kendilerini de bir kontrol

OKUMAK İÇİN TIKLA

Panoptikonun Gölgeleri: Foucault’nun İktidar Teorileri ve Distopik Sinemada The Matrix

Panoptikon ve Gözetimin Sinematik Yansımaları Michel Foucault’nun panoptikon kavramı, modern toplumların gözetim ve disiplin mekanizmalarını anlamak için güçlü bir metafor sunar. Jeremy Bentham’ın hapishane tasarımı olarak ortaya çıkan panoptikon, mahkûmların sürekli izlendiklerini hissetmeleri için merkezi bir kule etrafında düzenlenmiş hücrelerden oluşur; ancak kuledeki gözetmenin varlığı belirsizdir. Bu, bireylerin kendi kendilerini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yin-Yang, İktidar ve Güç: Denge Arayışının Felsefi ve Politik Yansımaları

Tao’nun Denge Anlayışı ve Foucault’nun İktidar Kavramı Taoizm’in yin-yang diyalektiği, evrendeki her şeyin zıt ama birbirini tamamlayan güçler aracılığıyla bir denge içinde olduğunu savunur. Yin ve yang, karşıtlıkların birliğini ve sürekli dönüşümünü temsil eder; gece gündüzü, sessizlik hareketi doğurur. Bu denge, Michel Foucault’nun “iktidarın mikro-fiziksel” doğası kavramıyla ilginç bir diyalog

OKUMAK İÇİN TIKLA

Göbeklitepe ve Karahan Tepe: İktidarın Arkeolojik Kökenleri

Taşların Sessiz Tanıklığı Göbeklitepe ve Karahan Tepe, tarihin derinliklerinde, insanlığın henüz tarımla tanışmadığı ya da onun eşiğinde titrediği bir çağda yükselen anıtsal tapınaklar. Bu yapılar, yalnızca taş ve toprak değil, aynı zamanda insan bedeninin, emeğin ve toplumsallığın yeniden şekillendirildiği bir saha. Foucault’nun “iktidarın mikro-fiziksel” mekanizmaları, bu tapınakların dikilitaşlarında, oyma motiflerinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Biyo-Politikanın Aile Terapisindeki Gölgeleri: Foucault’nun Merceğinden Devlet, Birey ve Güç

Michel Foucault’nun biyo-politik kavramı, modern devletin yaşamı düzenleme ve yönetme pratiklerini anlamak için güçlü bir mercek sunar. Devlet destekli aile terapisi programları, bu bağlamda, bireylerin öznelliğini şekillendiren bir alan olarak hem iyileştirici hem de denetleyici bir rol oynar. Bu programlar, aile birimini güçlendirme vaadiyle bireylerin psişik ve sosyal dünyalarına müdahale

OKUMAK İÇİN TIKLA

Foucault’nun İktidar Labirenti: Biyopolitika ve Disiplinin Dansı

İktidarın Görünmez Ağları Michel Foucault’nun iktidar anlayışı, tahtlarda oturan krallardan ya da yasalar çıkaran meclislerden çok, günlük yaşamın gözeneklerine sızan, bireylerin bedenlerini ve zihinlerini şekillendiren bir güç olarak ortaya çıkar. İktidar, onun gözünde, ne yalnızca baskıcıdır ne de sadece yukarıdan aşağıya işler. Aksine, kılcal damarlar gibi toplumun her hücresine yayılır;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyleşme, Ahlak ve Kapitalist Tuzak: Özgürlüğün Çelişkileri

Jung’un Bireyleşmesi: Kendilikle Kolektif Arasında Carl Gustav Jung’un bireyleşme süreci, insanın kendi benliğini keşfetme yolculuğunu, kolektif bilinçdışının derinlikleriyle uzlaştırma çabasıdır. Bu süreç, bireyin içsel çatışmalarını, arketipleri ve kolektif mitleri tanıyarak bir bütünlük arayışını içerir. Ahlaki sorumluluk burada, bireyin yalnızca kendi arzularına değil, aynı zamanda insanlığın ortak mirasına karşı bir borçluluk

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sinemada Zamanın Manipülasyonu: Bellek, Özgür İrade ve Hakikat Arasında

Sinemada zamanın manipülasyonu, seyircinin etik ve ahlaki sorumluluk algısını derinden sarsar. Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004), belleğin silinmesi üzerinden özgür iradeyi sorgularken, insan bilincinin kırılganlığını ve hakikatle ilişkisini masaya yatırır. Zaman, bu filmde doğrusal bir akış olmaktan çıkar; parçalanır, yeniden inşa edilir ve seyirciyi kendi belleğinin güvenilirliğiyle yüzleşmeye

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gölge ve Öteki

İktidarın Dışlama Mekanizması: Foucault’nun Ötekileri Michel Foucault, iktidarın tarihsel olarak “ötekileri” nasıl dışladığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Deliler, suçlular, hastalar—toplumun “normal” kabul etmediği herkes, birer tehdit olarak damgalanır ve dışlanır. Akıl hastaneleri, hapishaneler, tecrit odaları; bunlar sadece fiziksel mekanlar değil, aynı zamanda iktidarın ötekileştirme stratejisinin somutlaşmış halleridir. Foucault’ya göre,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Foucault’nun İktidar Haritası: Biyopolitika ve Disiplinin Anatomisi

İktidarın Görünmez Ağı Michel Foucault, iktidarı bir kralın tahtında oturan, buyruklar yağdıran bir figür olarak değil, bireylerin bedenlerini ve zihinlerini şekillendiren bir ağ olarak tanımlar. Bu ağ, günlük yaşamın kılcal damarlarında dolaşır: okullarda, hastanelerde, fabrikalarda, hatta aile sofralarında. İktidar, bir zorbalık makinesi değil, bir düzenleme sanatıdır. Disiplin mekanizmaları, bireyleri gözetler,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özgür İradenin Gölgesinde: Bir Yanılsamanın Anatomisi

Bilinçdışının Zincirleri Freud’un bilinçdışı, insan ruhunun karanlık bir kuyusu gibi işler; arzular, bastırılmış dürtüler ve toplumsal normların dayattığı zincirler burada çarpışır. İd, ego ve süperego arasındaki bu gerilim, bireyin özgür iradesini sorgulamaya iter: Arzularımız mı bizi yönlendirir, yoksa toplumun bize giydirdiği ahlaki kılıf mı? Freud’a göre, bilinçdışı, toplumsal normların içselleştirilmiş

OKUMAK İÇİN TIKLA