Kategori: Psikiyatri

Negatif Diyalektik ve Öznelliğin Etiği: Adorno’nun Çelişkileri ve Terapistin Sorumluluğu

Negatif Diyalektik Yaklaşım Theodor W. Adorno’nun negatif diyalektik yaklaşımı, bireyin toplumsal yapılarla olan çatışmalı ilişkisini ve öznelliğin bu gerilim içindeki varoluşsal mücadelesini anlamak için güçlü bir felsefi çerçeve sunar. Bu yaklaşım, bireyin kendi benliğini koruma çabasını, toplumsal baskıların ve ideolojik aygıtların yarattığı çelişkiler üzerinden ele alır. Negatif diyalektik, mutlak bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tanrı’nın Ölümü ve Modern Bireyin Varoluşsal Arayışı

Nietzsche’nin Tezi ve Modernitenin Boşluğu Nietzsche’nin “Tanrı’nın ölümü” tezi, modern dünyada anlamın çöküşünü ilan eder. Tanrı, bir zamanlar evrenin anlamını çerçeveleyen ahlaki ve metafizik bir merkezdi; onun ölümü, bireyi uçsuz bucaksız bir evrende yapayalnız bırakır. Bu, modern bireyin psişik dünyasında derin bir yankı uyandırır: Anlam arayışı, artık kutsal bir metne

OKUMAK İÇİN TIKLA

Normların Dekonstrüksiyonu: Derrida’nın Farklılık Kavramıyla Aile ve İlişki Normlarını Sorgulamak

Toplumun Normatif Aygıtları ve Farklılık Kavramı Jacques Derrida’nın différance kavramı, anlamın sabit olmadığını, sürekli ertelenen ve farklılıklarla inşa edilen bir süreç olduğunu öne sürer. Toplumun “normal” ilişki ve aile yapısını dayatan normları, bu bağlamda, sabit bir hakikat gibi sunulsa da, différance üzerinden sorgulandığında, bu normların tarihsel, kültürel ve ideolojik kurgular

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gölgelerin Dansı: Jung’un Gölge Kavramı ve Toplumun Karanlık Yüzleri

Jung’un gölge kavramı, bireyin ve toplumun bastırılmış, reddedilmiş yönlerini ifade eder; bu, yalnızca kişisel değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışının derinliklerinde yatan karanlık bir aynadır. Devletlerin ve toplumların baskıcı politikaları, bu gölgenin dışa vurumu olarak görülebilir; bireylerin psişik dünyasında ise bu, suçluluk, korku ve çelişkili arzular olarak yankılanır. Karanlığın Aynası: Gölge

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gözetim, İktidar ve Özerkliğin Erozyonu

Michel Foucault’nun panoptikon kavramı, modern toplumlarda gözetim ve denetim mekanizmalarının birey üzerindeki etkisini anlamak için güçlü bir metafor sunar. Jeremy Bentham’ın 18. yüzyılda tasarladığı panoptikon hapishane modeli, merkezi bir kulede görünmez bir gözetleyici tarafından sürekli izlenen mahkûmların hücrelerini içerir. Foucault, bu yapıyı, modern kurumların bireyleri disipline etme ve kontrol altına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Terapistin İktidar Sahnesi: Foucault’nun Merceğinden Danışan İlişkisi

Michel Foucault’nun iktidar kavramı, insan ilişkilerinin her katmanında görünmez bir ağ gibi işler; terapist-danışan ilişkisi de bu ağın yoğun bir düğüm noktasıdır. Foucault’ya göre iktidar, yalnızca baskıcı bir otorite değil, aynı zamanda bilgi üretiminin, söylemin ve bireylerin kendilerini nasıl algıladığının bir biçimlendiricisidir. Terapistin odası, bu bağlamda, sadece iyileşme mekânı değil,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kültür Endüstrisinin Aynasında Modern Aşk: Terapi, Özgürlük ve Tüketim

Kültür Endüstrisinin Büyülü Aynası Theodor Adorno’nun kültür endüstrisi eleştirisi, modern toplumun sanatı, eğlenceyi ve hatta duyguları standartlaştırarak bireyi bir tüketim nesnesine indirgediğini savunur. Popüler kültür, “ideal ilişki” mitini bir meta gibi paketler: romantik filmler, sosyal medya estetiği ve influencer çiftlerinin sahnelenmiş mutlulukları, aşkı ulaşılması gereken bir formül olarak sunar. Bu,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Cinsellik Teorisi ve Modern Evlilik Terapileri

Arzunun Kökenlerine Bir Bakış Freud’un cinsellik teorisi, insan ruhunun derinliklerinde yatan arzuların haritasını çizer. Libido, onun gözünde, yalnızca bedensel bir dürtü değil, aynı zamanda bireyin anlam arayışının motorudur. Bu teori, modern evlilik terapilerinde bir yol gösterici mi, yoksa görünmez bir kalıp mı? Freud, cinselliği insan davranışının temel taşı olarak görürken,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Üstinsan ve Kendi Kendini Gerçekleştirme

Nietzsche’nin Üstinsan İdeali Nietzsche’nin “üstinsan” (Übermensch) kavramı, bireyin kendi değerlerini yaratma cesaretiyle, sıradanlığın ötesine geçerek eşsiz bir varoluş inşa etme arzusunu temsil eder. Bu ideal, insanın kendi potansiyelini keşfetmesi ve ahlaki normların dayatmalarından sıyrılarak özgün bir yaşam kurmasıdır. Üstinsan, sıradan insanın sürü ahlakına teslimiyetini reddeder; o, kendi anlamını yaratan, kaosla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dijital Kimliklerin Yabancılaşma Döngüsü

Yüzeyin Yargısı Dijital çağ, bireyi bir aynalar koridoruna hapseder; burada her hareket, her söz, her görüntü bir puanlama terazisinde tartılır. “Black Mirror”ın “Nosedive” bölümü, sosyal medyanın bireyi sayısal bir değere indirgeyerek kimliği yüzeysel bir performansa dönüştürdüğünü çarpıcı bir şekilde resmeder. Beğeniler, yıldızlar ve puanlar, bireyin özünü değil, başkalarının algısını merkeze

OKUMAK İÇİN TIKLA

Oedipus Kompleksi: Aile, Otorite ve İsyankâr Dürtüler

Freud’un Oedipus kompleksi, modern aile yapılarında ve okul-aile işbirliğinde yalnızca bireysel bilinçdışının bir yansıması değil, aynı zamanda toplumsal düzenin, otoritenin ve bireyin bu düzenle ilişkisinin psiko-politik bir haritasıdır. Bu kompleks, ebeveyn figürleriyle kurulan erken bağların, bireyin otoriteye yaklaşımını nasıl şekillendirdiğini ortaya koyar; ancak bu şekillendirme, boyun eğme ile isyan arasında

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mutlu Aile İdeolojisi: Adorno’nun Eleştirel Merceği ve Terapistlerin Sınırları

Eleştirel Teorinin Işığında “Mutlu Aile” Kurgusu Theodor Adorno’nun eleştirel teorisi, modern toplumun ideolojik yapılarını bir ayna gibi yansıtır; bu aynada “mutlu aile” kavramı, kapitalist düzenin bir propaganda aracı olarak belirir. Adorno, kültür endüstrisinin bireyleri standardize edilmiş mutluluk imgelerine zincirlediğini savunur. Mutlu aile, bu bağlamda, tüketim toplumunun bir vitrin süsüdür: sevgi,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Evrensel Sembollerin ve Kolektif Bilinçdışının Haritası

Arketiplerin KökleriCarl Gustav Jung’un arketipler teorisi, insan bilincinin derinliklerinde yatan evrensel sembollerin ve kolektif bilinçdışının bir haritasını çizer. Bu arketipler, insan deneyiminin ortak motifleri olarak, bireylerin kendilerini ve dünyayı algılama biçimlerini şekillendirir. Kahraman, bilge, ana, gölge gibi arketipler, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal anlatıların da temel taşlarıdır. Modern toplumlarda

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bebek, Anneye Yoğun İhtiyaç Duyduğunda Onun Yansıtmalarına Neden Maruz Kalır ve Bunu Anlamak Neden Önemlidir ?

“Anneye yoğun ihtiyaç duyduğunda onun yansıtmalarına maruz kalmak” ifadesi, Winnicott’ın nesne ilişkileri kuramı ve bireyin psişik gelişimi bağlamında ele alındığında, oldukça anlamlı bir konuya işaret eder. Bu durum, özellikle bireyin (genellikle çocuğun) anneye bağımlı olduğu erken dönemlerde, annenin duygusal tepkilerinin ve yansıtmalarının çocuk üzerindeki etkisini ifade eder. Winnicott’ın teorisi ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Biyo-Politikanın Aile Terapisindeki Gölgeleri: Foucault’nun Merceğinden Devlet, Birey ve Güç

Michel Foucault’nun biyo-politik kavramı, modern devletin yaşamı düzenleme ve yönetme pratiklerini anlamak için güçlü bir mercek sunar. Devlet destekli aile terapisi programları, bu bağlamda, bireylerin öznelliğini şekillendiren bir alan olarak hem iyileştirici hem de denetleyici bir rol oynar. Bu programlar, aile birimini güçlendirme vaadiyle bireylerin psişik ve sosyal dünyalarına müdahale

OKUMAK İÇİN TIKLA

Üstinsan Arayışı: Terapi, Toplum ve Devletin Çelişkileri

Nietzsche’nin Üstinsan İdeali ve Bireyin Potansiyeli Nietzsche’nin “üstinsan” kavramı, insanın kendi sınırlarını aşarak özgür, yaratıcı ve otantik bir varoluşa ulaşma çabasını temsil eder. Bu ideal, bireyin kaosun ortasında kendi anlamını yaratmasını, ahlaki dayatmaları sorgulamasını ve kendi değerlerini inşa etmesini önerir. Terapi sürecinde bu, bireyin içsel çatışmalarını çözerek potansiyelini keşfetmesiyle örtüşür.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapısöküm ve Evlilik Terapisinde Anlatıların Çözümlenmesi: Metinselliğin İlişkisel Dansı

Yapısökümün Felsefi Zemini ve Terapötik Potansiyeli Jacques Derrida’nın yapısöküm yaklaşımı, anlamın sabit olmadığını, her metnin içinde çelişkiler ve çoklu yorumlar barındırdığını savunur. Evlilik terapisinde bu yaklaşım, çiftlerin ilişkisel anlatılarını bir “metin” olarak ele alarak, onların söylediklerini ve söylemediklerini çözümlemek için güçlü bir metodolojik araç sunar. Çiftlerin hikayeleri, sadece kelimelerden değil,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dijital Çağda Çoklu Kimlikler

Kimliğin Parçalanışı Sosyal medya, bireyin kendini yeniden inşa edebileceği bir tiyatro sahnesi sunar. Instagram’da estetik bir gezgin, X’te ateşli bir fikir savaşçısı, LinkedIn’de kusursuz bir profesyonel: Her platform, bireyin bir “avatar” yaratmasına olanak tanır. Bu, Hindu mitolojisindeki Vishnu’nun avatarlarını anımsatır; ancak bu modern avatarlar, ilahi bir misyondan çok, bireysel hırslar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mükemmel Ailenin Yanılsaması: Huxley’nin Distopyası ve Modern Toplum

Mükemmel Aile İdeali Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya adlı eseri, modern toplumun “mükemmel aile” idealini sorgulamak için güçlü bir ayna tutar. Bu ideal, bireylerin mutluluk, istikrar ve toplumsal uyum arayışında bir pusula gibi sunulurken, klinik psikolojide hem bireysel hem de kolektif düzeyde derin bir baskı unsuru olarak işler. Huxley’nin distopik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeraltı Adamı’nın Nefreti: Haklı Bir İsyan mı, Psişik Kaos mu?

Nefretin Kökeni: Toplumsal Kurumlara Karşı Bir Çığlık Yeraltı Adamı’nın okul, iş ve sosyal ilişkilere duyduğu nefret, ilk bakışta modern devletin totaliter yapısına karşı haklı bir isyan gibi görünür. Kuramsal olarak, bu kurumlar, bireyi standart bir kalıba sokarak özgürlüğünü yok eder; Yeraltı Adamı’nın öfkesi, bu baskıya bir tepkidir. Okul, ona rasyonaliteyi

OKUMAK İÇİN TIKLA