Kategori: Şule Gürbüz

Varoluşun Ağırlığı ve Zamanın Tuzakları

Şule Gürbüz’ün Kambur adlı eserindeki anlatıcı, zamanı bir yük olarak sırtında taşıyan, bedensel ve zihinsel deformasyonun sembolü olan bir figürdür. Kahraman, zamanın akışına direnirken, aynı zamanda onunla uzlaşamamanın sancısını çeker. Varoluş, burada bir sorgulama alanıdır; kahraman, “neden varım?” sorusunu değil, “varlığım zamanla nasıl bir anlam taşır?” sorusunu sorar. Zamanın Farkında’da

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şule Gürbüz’ün Kambur’unda Grotesk ve Kristeva’nın İğrençlik Kavramı: Bedene ve Kimliğe Yabancılaşmanın Sembolik Evreni

Şule Gürbüz’ün Kambur adlı eseri, grotesk bir dünya tasviriyle insanın kendi bedeni ve kimliğiyle olan çatışmasını, Julia Kristeva’nın “iğrençlik” (abjection) kavramı üzerinden ele alıyor. Bu metin, groteskin estetik ve psikolojik sınırlarını zorlayarak, bireyin kendi varoluşsal bütünlüğüne yabancılaşmasını metaforik, alegorik ve sembolik bir dille anlatıyor. Kristeva’nın iğrençlik teorisi, bedenin sınırlarının ihlal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kamburun Tekinsiz Evreni: Şule Gürbüz’ün Grotesk Dünyasında Freud’un Uncanny Kavramı ve İnsan Ruhunun Bastırılmış Yüzleri

Şule Gürbüz’ün Kambur adlı eseri, insanın varoluşsal çatlaklarını, bedensel ve zihinsel deformasyonlarını grotesk bir evrende işleyen bir başyapıttır. Eser, Freud’un “tekinsiz” (uncanny) kavramıyla derin bir bağ kurar; tanıdık olanın birdenbire yabancılaşması, bastırılmış olanın rahatsız edici bir aşinalıkla geri dönüşü, karakterlerin iç dünyasında ve anlatının dokusunda belirgindir. Bu metin, Kambur’un grotesk

OKUMAK İÇİN TIKLA

Psişik Çatışmanın Dışavurumu: Kafka, Marmara, Özlü ve Gürbüz’ün Evrensel ve Bireysel Kaos Haritası

İçsel Çatışmanın Evrensel Yankıları Franz Kafka’nın eserleri, modern insanın varoluşsal krizini psişik bir kaos üzerinden resmeder. Gregor Samsa’nın bir böceğe dönüşmesi ya da Josef K.’nın anlaşılmaz bir yargı sürecine hapsolması, bireyin kendi benliğiyle ve dış dünyayla çatışmasını evrensel bir anksiyete düzlemine taşır. Bu kaos, yalnızca bireysel bir huzursuzluk değil, aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yabancılaşmanın Estetik Yankıları: Kafka, Marmara, Özlü ve Gürbüz’ün Edebi Evreninde Bir Keşif

Yabancılaşma, modern insanın kendi varoluşuna ve çevresine karşı hissettiği derin bir kopuşun ifadesidir. Franz Kafka’nın eserlerinde bu kavram, bireyin hem kendi benliğine hem de toplumsal yapılara karşı duyduğu çaresiz bir uzaklık olarak kristalleşir. Nilgün Marmara, Mine Söğüt Özlü ve Ayşe Gürbüz gibi Türk edebiyatının özgün sesleri ise bu evrensel temayı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kafkaesk Anlatının Sınırları: Marmara, Özlü ve Gürbüz’de Gerçekliğin Yeniden İnşası

Franz Kafka’nın eserleri, modern edebiyatta anlatı formunun sınırlarını zorlayarak gerçeklik algısını parçalayan bir estetik sunar. Kafkaesk anlatı, bürokratik, absürt ve tekinsiz bir evren yaratarak bireyin varoluşsal çaresizliğini ve sistemle çatışmasını betimler. Türk edebiyatında İlhan Berk’in deneysel şiirlerinden tanıdığımız Nilgün Marmara, Tezer Özlü’nün otobiyografik ve içsel yolculukları ile Didem Madak Gürbüz’ün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyin Varoluşsal Sıkışmışlığı: Kafkaesk Edebiyat ve Türk Edebiyatında Absürt Sistemlere Karşı İnsan

Kafkaesk Çerçevenin Temelleri: Absürt ve Bürokratik Tuzak Kafkaesk edebiyat, bireyin modern dünyanın bürokratik, otoriter ve anlamsız sistemleri karşısında çaresizliğini absürt bir mercekle ele alır. Franz Kafka’nın Dava ve Dönüşüm eserlerinde, birey, anlamını çözemediği bir sistemin dişlileri arasında ezilir. Dava’da Josef K., suçunun ne olduğunu bilmeden yargılanır; Dönüşüm’de Gregor Samsa, bir

OKUMAK İÇİN TIKLA