Delilik ve Nöroçeşitlilik: Kritik Bir Diyalog İçin


Akademik dünya ve aktivizm, uzun yıllar boyunca deneyim sahibi bireyleri, yani “söz konusu” olanları, bilgi üretim süreçlerinin dışında bıraktı. Ancak son yıllarda ortaya çıkan iki güçlü çalışma alanı, bu durumu değiştirmeyi hedefliyor: Delilik Çalışmaları (Mad Studies) ve Nöroçeşitlilik. Bu iki hareket, tıp ve toplumun baskıcı normlarına karşı ortak bir zemin buluyor.

Bu yazı, bu iki alan arasındaki potansiyel diyalog noktalarını ele almakta ve ortak bir işbirliğinin neler başarabileceğini sorgulamaktadır.


Ortak Zemin: Tıbbi Modelin Reddi

Hem delilik çalışmaları hem de nöroçeşitlilik hareketi, engellilik çalışmalarının bir parçasıdır ve tıp modelinin hakimiyetini reddeder. Tıbbi model, acı çekmeyi ve farklılığı bireysel bir “eksiklik” olarak görür ve “tedavi” edilmesini savunur. Ancak bu iki hareket, bu görüşe karşı çıkar:

  • Delilik Çalışmaları: Psikolojik acıyı tıbbi bir hastalık olarak görmeyi reddeder. Bu hareketin aktivistleri, yaşadıkları zorlukların kendi içlerinde bir kusurdan değil, psikiyatrik baskıdan ve validist (engelsizlerin üstünlüğünü savunan) toplumdan kaynaklandığını savunur.
  • Nöroçeşitlilik: Nörolojik farklılıkları (otizm, DEHB, disleksi gibi) bir “eksiklik” olarak değil, insan varyasyonunun doğal bir parçası olarak kabul eder. Herkesin beyni farklı çalışır ve bu bir hastalık değildir.

Bu iki hareket, “insan” tanımını genişleterek, her türlü bedensel ve nörolojik farklılığı insanlığın bir parçası olarak görmeyi hedefler.

“Eksiklik” Kavramını Yeniden Tanımlamak

Bu diyalog, “eksiklik” kavramını sorgulamamızı sağlar. Nöroçeşitlilik, otizmdeki “eksikliklerin” tıbbi açıdan birer kusur olarak görülmemesi gerektiğini savunur. Benzer şekilde, psişik acı çekme, bir “eksiklik” değil, psiko-duygusal kapasitizmin bir etkisi olarak kabul edilebilir.

Bu yaklaşım, “engelliliği onaylama modeli” gibi yeni paradigmaların önünü açar. Bu modele göre, engelli bireyler, engellerine rağmen değil, tam da engelleri sayesinde olumlu bir kimlik inşa edebilirler. Engelliliğini olumlayan bir kişi, toplumun “normal” olma dayatmasını aktif olarak reddeder.

İttifaklar ve Kesişimsel Aktivizm

Delilik ve nöroçeşitlilik hareketleri, sadece kendi kimlikleriyle sınırlı kalmamalı, diğer baskı altındaki gruplarla da ittifaklar kurmalıdır. Amaç, kimlik temelli politikaların ötesine geçerek, marjinalleşme ve baskının ortak deneyimlerini birleştirmektir.

  • Ortak Çabalar: İşsizler, mülteciler, trans bireyler gibi grupların yaşadığı sorunlar, engelli bireylerin yaşadığı sorunlarla kesişir. Örneğin, sığınmacıların bir psikiyatriste harcanan paranın kendilerine verilmesi durumunda daha az stresli olacaklarını söylemeleri, sosyal desteğin tıbbi müdahaleden daha etkili olabileceğini gösterir.
  • “Neuroqueer” Kimlik: Nöroçeşitlilik ve queer kimlikleri arasındaki kesişimler, “neuroqueer” gibi yeni terimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu, bireyin hem nörolojik olarak hem de cinsiyet/cinsellik kimliği olarak normdan saptığını ifade eder.

Hikayeleri Geri Almak

Bu hareketler, devletin ve medyaların sattığı sterilize edilmiş “iyileşme hikayelerine” karşı, gerçek ve ham aktivizm hikayelerini savunur. Aktivizm, sadece Kongre’de konuşma yapmak değildir.

  • Mel Baggs’ın Aktivizmi: Konuşamayan bir otistik olan Mel Baggs’in söylediği gibi, bir kişinin sözlü olarak iletişim kurmayı reddetmesi bile bir aktivizm biçimidir. Bireylerin kendi varoluşlarını ve iletişim biçimlerini savunmaları, kendi hikayelerinin kontrolünü geri almalarını sağlar.

Sonuç olarak, nöroçeşitlilik ve delilik çalışmaları, hepimizin yaşadığı baskı dinamiklerini anlamak için güçlü bir diyalog potansiyeli sunar. Bu, sadece engelli bireylerin değil, herkesin kendi yaşamı hakkında konuşma ve karar verme özgürlüğü için bir mücadeledir. Bize sunulan “normal” ve “sağlıklı” hayatların ötesinde, kendi özgün varlığımızı kucaklamak ve kutlamak için bir çağrıdır.