Dokunmanın Gücü Üzerine – Wilhelm Schmid

Dokunmanın insan ilişkilerinde, özellikle de yakınlık ve güven bağı kurmada, eşsiz bir önemi vardır. Besler, sağaltır, taze bir yaşama cesareti aşılar. Hem tüy gibi hafif hem de son derece etkili bir deneyimdir. Belki düşünmed en bile önce, insanı insan yapan temel şeydir. Dokunma, doyurucu bir hayatın vazgeçilmez unsurlarından biridir. Eksikliği, acı verici bir mahrumiyete dönüşebilir. Öte yandan zorla dokunmanın düşüncesi bile ürkütücüdür, şiddet içerir ve dokunulan kişiye hasar verir. O halde kimin, kime, ne zaman dokunuşu meşru ve uygundur? Nerede sınır koymak lazımdır? Âşıklar için dokunma ne anlama gelir? Birinin ruhuna dokunmak ne demektir? Bebek ve çocuk gelişiminde dokunmanın nasıl bir yeri vardır? Kucaklaşmak kişinin bağışıklık sistemini nasıl kuvvetlendirir? Bir başkasına zihinsel olarak dokunmanın yolları nelerdir? Nefes almak, bir bakıma dünyaya dokunmak mıdır? Korkulu ya da telaşlıyken neden farkında olmadan yüzümüze dokunuruz? Dokunmanın hormonlarla bağlantısı nedir? Neye “dokunaklı” deriz? Sanat, başkalarına dokunmanın bir biçimi midir? Sevilen felsefeci Wilhelm Schmid Dokunmanın Gücü Üzerine’de, insan türü için hem biyolojik hem sosyal açıdan hayati bir kavramı ele alıyor. Yazar analogdan dijitale doğru evrilen hayatımızda, dokunmanın gücü üzerine bir kez daha etraflıca düşünmeyi öneriyor.


OKUMA PARÇASI

ÖNSÖZ

Dokunmanın insanlar için nasıl bir anlamı olabileceğini,
ancak bir süreliğine bir hastanede filozof olarak çalıştığım ve pek çok kişiyle konuşmalar yaptığım zaman sahiden
idrak ettim. O sırada fark ettim ki, mesela yataklarının baş
ucunda oturduğum yaşlı insanlar, onlara uzattığım elimi bir
türlü bırakmak istemiyorlardı. Veya yine fark ettim ki, hekimler hastalarının üst kolunu tutarak konuştuklarında onlarla daha fazla yakınlık kuruyorlardı. Birçok gündelik karşılaşmada da, insanlar arasındaki yakınlık veya mesafe –ister el sıkışırken ister kucaklaşırken olsun–, dokunmaya ne
derece açık olduklarına bakarak anlaşılabiliyordu. Bütün bu
tecrübeler, dokunma fenomenini daha yakından inceleme
fikrinin zihnimde olgunlaşmasını sağladı.
İnsanlar belirli bir doğallıkla görür, işitir, koklar, tat alırlar. Peki ya dokunma hissi, temas? Kuzey ülkeleri dokunmacı kültürler olarak öne çıkmamışlardır şimdiye kadar, öylesi
kültürleri daha ziyade güney güneşinin altında buluruz. Bu
dokunma mahrumiyetinin sonuçlarının ne olduğunu, insana hoş gelen dokunuşlar kuvvetli tecrübeler olarak yaşandığında sezinleyebiliriz: Şimdiye kadar neler kaçırmışım? Evet,
dokunmak fazlasıyla haz dolu olabilir. Eksikliği çekildiğinde, o oranda acı verir. Bununla ilgili kültürel bir fark olmasını bekleyebilir miyiz? Eski çağların dokunmaya düşman tavırlarıyla kıyaslarsak, aslında çok şey değişmiştir. Ama yeni
teknolojilerin kullanımına bağlı olarak yeni bir perhizcilik de
gelişiyor gibi görünüyor. Kimileri ilişkilerde, dokunmatik ekrandan gözünü bir an alamadan, başkalarına “Bana bak! Bana dokun!” diye seslenmenin ayartıcılığına kapılıyorlar.
Bu bakımdan dokunma, şaşırtıcı biçimde, eskisinden daha fazla odağa yerleşiyor. Tam da şeylerin ve ilişkilerin gitgide daha fazla dijitalleştiği bir zamanda, analog olan, dokunulabilir olan, tekrar ilginç hale geliyor. Dijital duyusuzlaşma, aletlerin ötesindeki duyusallığı yeniden keşfetmeye
sevk ediyor. Cansız ekranları parmaklamalar ve silip ovalamalar, canlı ötekilere dokunma ve onları okşama ihtiyacını uyandırıyor. Artan sayıda insan, duyularından mutluluk
devşiren bir hayat sürmeyi yeniden öğreniyor veya buna ilk
defa başlıyor. İnsanın kendi hayatındaki dijitalleşmeyle baş
etmeye dair sorunlara el atması için bundan daha uygun bir
strateji zor bulunur: Analog hazların zevkine varanın, dijital
detoksa ihtiyacı kalmaz.
Her kadın ve her erkek yaşayabilir bu tecrübeyi: Dokunmanın gücü, aynı anda hem tüy gibi hafif hem son derece tesirlidir, çünkü taze bir yaşama cesareti aşılar. Göze görünmez, lakin gözler mutlulukla ışıdığında gayet açık algılarsınız onu. Sayesinde daha fazla sükûnete erişebiliriz. Üzerimizdeki yük, daha katlanılır hale gelir. Dokunmanın yoğun olduğu bir ilişkide, iki insan kendilerini birbirlerine kalıcı biçimde bağlı hissederler. Arzulanan dokunuşların açığa çıkardığı enerjiler, doyurucu bir hayat için vazgeçilemeyecek kadar üretkendirler. O nedenle birçoklarında öyle büyüktür, dokunma özlemi.

Dokunma tecrübesinin bu yanı, istenmeyen dokunuşlar
karşısındaki en az arzulananlardaki kadar bariz olan sakınma, hatta tiksintiyle gölgelenir. Bunlar insanın güçlerini ablukaya alır, bir daha kolayca geri kazanamayacağı enerjilerini çalarlar. O halde dokunmanın gücünden bahsediyorsak, sadece teşvik, yüreklendirme, kuvvetlendirme ve ötekilerle bağ kurma gibi olumlu veçheleri konuşmayacağız. Dokunmanın gücü, insanları ezen, aşağı çeken ve cesaretini kıran olumsuz bir güç de olabilir. Zorla dokunma, bir şiddet
edimidir. Arzulanmayan, tacize varan ve şiddete dayalı dokunmaların hangi ölçülere vardığını, 2018’de dünya çapında başlayan, öncelikle kadınların “Benim de başıma geldi”
diyerek tanıklık ettiği MeToo tartışması çarpıcı biçimde gözler önüne serdi. Bu sebeple de dokunmak, el yakan bir konudur artık.
Lakin istenmeyen dokunmaların olacağı ihtimalinden
ötürü her türlü dokunmayı zan altında bırakmak da vahim bir şey olurdu. Dokunuşlara dair hassasiyetimizi artırmak, daha iyi sonuç verecek bir yol gibi görünüyor. Burada bize yardımcı olacak şey, kendi kendimizi gözlemlemektir: Bana sempatik gelen veya sevdiğim birisine dokunabildiğimde kendimi nasıl hissediyorum? Bana dokunulduğunda
bundan nasıl etkileniyorum? Peki ya bana dokunulmasından hoşlanmadığımda? Ya tam tersine, dokunuşun eksikliğini hissettiğimde? Daha dikkatli bakarak ve hissetmeye çalışarak, dokunmayla ilişkimizi ayarlamakta daha bilinçli hale gelebiliriz.
Dokunuşlar ilişkilerin sebebi olabilir ve onları koruyabilir. Dokunuşlar insanı alıp götürebilir ve basbayağı alt üst
edebilir: İyi geliyordur, daha fazlasını istersiniz! İnce bir iktidar söz konusudur orada, o kadar hoştur ki, onu bir iktidar olarak algılamazsınız bile. Diğer yandan dokunuşların,
hoş karşılanmadığında veya ölçüsüz kaçtığında ya da eksikliği insanı hayata küstürdüğünde, ilişkileri yıpratacak ve nihayetinde yok edecek bir kudreti de vardır. İktidar kullanmanın bir şekli de dokunmaktan geri durmaktır; sadece bilinçli değil, bilinçsizce de olur bu. Dokunmanın doğru ölçüsü, ilişkileri kemale erdirir, fazlası veya azı ise içlerini boşaltır. Doğru ölçüyü bulmak için şu gibi sorulara cevap bulmak
gerekir: Ne zaman, kime, kimin hangi dokunuşu uygun düşer; az geldiğinde nasıl bir yoksunluğa yol açar, çok geldiğinde hangi sınırları koymak lazımdır?
Dokunmanın anlamına hakkını vermek için, herkesin hayatında bir dokunma sanatı olmalıdır aslında. Yaşama sanatı
birçok tekil sanattan meydana gelir, bunların hepsi de onaylanmaya değer, güzel bir hayata kendi katkılarını sunarlar.
Bunlar arasında bakmayla, dinlemeyle, koklamayla, tat almakla ve işte dokunmayla ilgili duyusal sanatlar olduğu gibi, konuşmayla, hediye vermeyle, aşkın bakımıyla, arkadaşlık ve meslektaşlıkla ilgili sosyal sanatlar da vardır. Her sanat bir pratikle onun üzerine düşünmemizin kesişme noktasında doğar ve bir bilgi ve beceriye ihtiyaç duyar. Beceri, sabırlı idmanla ve pratik tecrübelerle edinilebilir. Bilgi, geçirilen tecrübelerin, başkalarıyla alışverişin, kaydedilen veri ve
malumatın ve pratiği nasıl iyileştirip daha incelikli hale getirebileceğimize dair sürekli yeniden düşünmenin hasılatıdır.
Herkes, böylece sanatçı olabilir.
Dokunmanın yeniden keşfedilmesi ve başkalarıyla karşılıklı dokunma oyunu, hayata sırf duyusal düzlemde bile çok
anlam katar. Fakat dokunmanın etkisi, bedensel veçhesinin
çok ötesine uzanır. Ruhumuza dokunan hislerden, dokunaklı bir an diye bahsederiz; bu ruhsal dokunuş, arkadaşlar
ve sevenler arasında bilhassa tecrübe edilir. İnsanlar konuşarak veya kitaplar aracılığıyla fikirlerle temas ettiklerinde ve
başkalarına düşünceleriyle dokunduklarında da, zihinsel bir
dokunuş gerçekleşir. Bunun ötesinde, bir dinsellik ve maneviyatla bağlantılı, aşkın dokunuşlar yaşayabilirsiniz. Dokunmanın farklı türlerine dikkatimizin açık olmasını ve her
şekilde dokunma sanatını idman etmeyi sağlamak… İşte bu
küçük kitap size bunun için şevk vermek istiyor – ki şu alıngan hassasiyetler çağında tekrar bir parça ince duygululuk,
bir dokunma duyarlılığı oluşabilsin


Kitabın Künyesi
Dokunmanın Gücü Üzerine
Wilhelm Schmid
İletişim Yayınları
Çeviri: Tanıl Bora
1. baskı – Temmuz 2020
57 sayfa


İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ……………………………………………………………………………………………………………………………………..7
BİRİNCİ BÖLÜM
DOKUNMANIN HAYAT İÇİN TAŞIDIĞI ANLAM ÜZERİNE……………….13
İKİNCİ BÖLÜM
YERE DOKUNMAK: ŞİMDİ DERİN BİR NEFES ALIN……………………………21
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KENDİNE DOKUNMAK: BENLİĞİN DUYUSALLIĞI ………………………………25
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BİRBİRİNE DOKUNMAK:
AŞKA HEP YENİ BİR BAŞLANGIÇ …………………………………………………………………….31
BEŞİNCİ BÖLÜM
HİSSEDİLEN DOKUNUŞ:
GÜLMEK VE GÜLÜMSEMEK ÜZERİNE………………………………………………………….37
ALTINCI BÖLÜM
DERİNDEN DOKUNAN: SUSMA ÜZERİNE………………………………………………….45
YEDİNCİ BÖLÜM
DÜŞÜNSEL DOKUNUŞ: OKUMA SANATI ÜZERİNE …………………………..51


Wilhelm Schmid
1953’te Almanya’da Bavyera-Süebya (Schwaben) bölgesinde doğdu. Berlin, Paris ve Tübingen’de felsefe eğitimi aldı. Çeşitli Alman üniversitelerinde çalıştı, Riga ve Tiflis üniversitelerinde misafir öğretim üyeliği yaptı. Bir dönem Zürih’te bir hastanede hastalara “felsefeyle manevi destek” hizmetinde çalıştı. Halen Erfurt Üniversitesi’nde dışarıdan felsefe dersleri veriyor. Almanya’da ve dünyanın çeşitli yerlerinde tebliğler sunuyor. On sekiz dile çevrilen kitaplarının dünya çapındaki satışı bir milyona yakındır. İletişim’den daha önce Mutsuz Olmak. Bir Yüreklendirme (2014), Aşk. Neden Bu Kadar Zordur? Ve Yine De Nasıl Mümkün Olur? (2014), Sakin Olmak. Yaşlanırken Kazandıklarımız (2015), Arkadaşlıktaki Saadet Üzerine (2015), Düşmanlığın Faydaları (2017), Anne Baba ve Büyükanne Büyükbaba Olmanın Sevinçleri Üzerine (2018), Hediye Vermek ve Hediye Almak Üzerine (2018) ve Kendiyle Dost Olmak Hayatı Nasıl Kolaylaştırır? (2019) kitapları yayımlandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir