Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü – Gustave Flaubert

Flaubert, 19. yüzyıl Fransız toplumunun, özellikle de burjuvazinin önyargı ve tutarsızlıklardan daima rahatsız olduğu için karşılaştığı klişeleri, genel kabul görmüş yanlışları 1850’lerden itibaren not etmeye başlar. Bu notlar şekillenerek önce yarım kalacak romanı Bilirbilmezler’in ikinci cildine sonra da Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü’ne evrilir. Flaubert toplumu derinden sarsmayı planladığı bu eseri bitiremeden ölür ve kitap çalışma notlarından derlenerek ilk kez 1913’te yayımlanır. Sözlük formatında tasarlanmış olan kitap, alfabetik olarak sağlıktan edebiyata, tarihten politikaya hemen her konuyla ilgili maddelerden oluşur. Flaubert’in topluma musallat olan basmakalıp düşünceleri kınamak için eleştirel ve mizahi bir üslupla kaleme aldığı bu eser geçerliliğini 21. yüzyılda da korumaya devam ediyor. Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü, Flaubert’in güncelliğini hiç kaybetmeyen ironik toplumsal eleştirisi.

“Flaubert budalalığı keşfetmişti. Açık yüreklilikle şunu söyleyeceğim, bilimsel aklından o kadar gurur duyan bir yüzyılın en büyük keşfi bence budur. (…) Flaubert’in keşfi dünyanın geleceği için Marx’ın ya da Freud’un en sarsıcı düşüncelerinden çok daha önemlidir.” MILAN KUNDERA

Ayberk Erkay çevirisi,
Jacques Barzun’un önsözü,
Timothy Unwin’in sonsözü,
Yazar ve dönem kronolojisi,
Kitaba dair görsellerle.


KİTAPTAN BİR BÖLÜM

A
ABÉLARD: Felsefesine dair zerre kadar fikre sahip olmanın
lüzumu yoktur; eserlerinin isimlerini öğrenmeye tenezzül etmeyiniz. Fulbert tarafından kötürüm bırakılmasına
imada bulunmakta ihmalkâr davranmayınız. Héloïse ile
Abélard’ın mezarı: Sahte olduğu kanıtlanacak olursa ortalığı ayağa kaldırınız: “Hayallerimi yıktınız.”
ABSENT: Fevkalade güçlü zehir: Tek kadehi adamın işini
görür. Gazeteciler yazılarını yazarken bundan içerler. Bunun öldürdüğü kadar askeri Bedeviler bile öldürmedi!1
ABŞALOM: Peruk takmış olsaydı Yoab onu öldüremezdi.2
Kellikten mustarip bir ahbaba takmaktan kaçınılması gereken muzip lakap.
ACAYİP: Yerli yersiz mutlaka kullanmak lazım: “Çok acayip.”

1 Fransa’nın Cezayir’i işgaline (1830) gönderme.
2 Kutsal Kitap, 1. Samuel 18’e gönderme.

ACI: İllaki müspet bir neticeye vesile olur. Sahici olanı dışa vurulmaz.
AÇILIŞ TÖRENİ: Sevinç vesilesi.
AD USUM: Malum cümlede hoş duran Latince tabir: Ad
usum Delphini.

3 Delphine isimli bir kadından bahsederken kullanılması icap eder.

ADALET: Hiç kafanızı takmayınız.
AĞIZ YIKAMA KÂSESİ: Bir evdeki zenginlik emaresi.
AHLÂKSIZLIK: Layıkıyla telaffuz edildiğinde insanı arşa
yükseltir.
AİLE: Adını mutlaka saygıyla anmak gerekir.
AKHILLEUS: Homeros okuduğunuzu zannetmelerini istiyorsanız “çevik ayaklı Akhilleus” şeklinde bahsediniz.
AKRABALAR: Sevimsizdirler. Zengin olmayan akrabaları
göz önünde tutmayınız.
AKTRİSLER: Düzgün aile çocuklarını ziyan ederler. Feci
derecede şehvete meyilli olur, cümbüşten cümbüşe koşar, milyonları cebe indirir ve son nefeslerini düşkünler
evinde verirler. Affedersiniz! Aralarından yuvasına düşkün iyi anneler çıktığı da olur!
ALBION: Başına beyaz, 4 vefasız ya da pozitivist ilave edilerek telaffuz edilir. Napoléon istese tabii ki fethederdi.
Methiyeler düzmeyi ihmal etmeyiniz: Özgür İngiltere.

3 Yunus’un kullanması için anlamına gelen Latince tabir ve aynı zamanda Montausier Dükü tarafından XIV. Louis’nin saç stili sebebiyle yunusa benzetilen
büyük oğlu Le Grand Dauphin (Büyük Yunus) için hazırlanan klasik Yunan
ve Latin metinleri derlemesinin başlığı.
4 Albion, Büyük Britanya Adası’nın bilinen en eski ismidir. Dover’ın beyaz uçurumlarına gönderme.

ALET: Suça karışan bir alet muhakkak kesicidir, şayet değilse, yaralayıcıdır.
ALIN: Geniş ve açık olanı deha ya da itidal işaretidir.
ALIŞKANLIK: İkincil mizacımız. Lise alışkanlıkları kötü
alışkanlıklardır. Alışkanlık haline getirirsek Paganini gibi keman çalabiliriz.
ÂLİMLER: Gülüp geçiniz. Âlim olmak için sağlam bir belleğe sahip olmak ve sıkı çalışmak yeterlidir.
ALKIBIADES: Köpeğinin kuyruğuyla meşhurdur.5 Tipik
zampara. Aspasia’yla kırıştırıyordu.
ALKOLİZM: Günümüzdeki tüm hastalıkların sebebi. (Bkz.
ABSENT ve TÜTÜN.)
ALMANAK: Her salonda, masanın üzerinde bir tane bulundurmalı.6
ALMANLAR: Hayalci bir halk (eskimiş). Bizi yenmiş olmalarında şaşılacak bir şey yok, hazır değildik bir kere!
ALMANYA: Sarışın ve hayalperest ile birlikte anmak âdettendir. Fakat ne muazzam ordu var adamlarda!
AMERİKA: Adaletsizliğin en güzel örneği: Amerika, Kolomb tarafından keşfedilmiştir ama adını Amerigo Vespucci’den almıştır. Frenginin ve filokseranın varlığını

5 Plutarkhos’un Alkibiades’in hayatını anlattığı eserin 9. bölümünde, Alkibiades’in kendisine 70 minaya mal olan, devasa, görkemli bir köpeğe sahip olduğu ve Alkibiades’in köpeğin kuyruğunu kestirdiği anlatılır. Bu hareketi çılgınca, delice, aptalca bulan halkın tepkisine karşılık Alkibiades’in yanıtı, gülerek,
“Benim istediğim de bu, ben icraatlarımı yaparken Atinalılar bunu konuşadursun,” olmuştur.
6 19. yüzyılda hemen her evde bulunan, geride bırakılan yılın önemli olaylarını,
tarihlerini vs. barındıran antoloji.

Amerika’nın keşfine borçluyuz. Yine de övmekten geri durmayınız, bilhassa hiç ayak basmadıysanız. Self-government hakkında mutlaka nutuk çekiniz.
AMİRAL: Cesareti tartışılmaz. Kendisinden duyabileceğiniz yegâne küfür şudur: “Hay bin lombar!”
ANDROKLES: Hayvan terbiyecilerinden dem vurana Androkles’in aslanını7 hatırlatınız.
ANKA: Yangın sigortası düzenleyen şirketlere gayet uygun
bir isim.
ANSİKLOPEDİ: Modası çoktan geçmiş bir eser, acıyarak
gülüp geçiniz, hatta yerden yere vurunuz.8
ANTİKÇAĞLAR ve alakalı her şey: Klişe ve sıkıcı.
ANTİKALAR: Hepsi son model fabrikasyon ürünüdür.
ANTRAKT: Mutlak surette gereğinden uzun sürer.
ARP: İlahi ezgilere hayat verir. Gravürlerde, harabelerin
arasında ya da su kenarlarında çalınırken resmedilir. Kolların ve ellerin kıymetini gözler önüne serer.
ARSENİK: Her şeyin içinden çıkabilir (Madame Lafarge’ı
hatırlayınız).9 Gerçi yemek niyetine yiyen halklar da
var.

7 Victor Hugo’ya ve George Bernard Shaw’a da ilham veren Romalı tutsak Androkles ve pençesine batan dikeni çıkararak yardım ettiği aslanın öyküsüne
gönderme.
8 1751-1772 yılları arasında Denis Diderot ve Jean le Rond D’Alembert tarafından hazırlanan ve Aydınlanma Çağı’nın simgesel eserlerinden biri olan Encyclopédie, ou dictionnaire raisonné des sciences, des arts et des métiers.
9 Marie-Fortunée Lafarge 1840 yılında kocasını arsenikle zehirleyerek öldürmekten suçlu bulunmuştur.

ARŞİMET: Adını duyar duymaz “Evreka! Bana bir dayanak
noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım,” diye bağırınız. Ayrıca Arşimet burgusu diye bir şey vardır ama kimseden ne olduğunu bilmesi beklenmez.
ASLAN: Yüce gönüllü hayvan. Topla oynamaya bayılır. Ne
kükredin be aslanım! Aslanı, kaplanı kediden sayanlar
de vardır!
ASMA YAPRAĞI: Heykel sanatında erkekliğin sembolü.
ASTRONOMİ: Şahane bilim. Yalnızca denizcilerin işine yarar. Yeri gelmişken astrolojiye gülüp geçmeyi ihmal etmeyiniz.
AŞINMIŞ: Eski olan her şey aşınmış, aşınmış olan her şey
eskidir. Antika satın alırken bunu aklınızdan çıkarmayınız.
AT: Gücünün farkında olsaydı kimselerin sırtına binmesine müsaade etmezdi. At eti: Kendini ciddi göstermek isteyenler için güzel bir yazı konusu. Yarış atı: Kıymet vermeyiniz. Kime ne faydası var?
AT ARABALARI: Satın almaktansa kiralamak daha faydalıdır; böylece ne uşakların dırdırıyla, ne durmadan hasta
olan atların derdiyle uğraşmak zorunda kalırsınız.
ATEİST: Ateistlerden oluşmuş bir toplum varlığını sürdüremez.
ATEŞ: Önüne çıkanı pirüpak eder. “Yangın var!” diye bağırıldığını duyarsanız evvela paniğe kapılınız.
ATEŞ PÜSKÜRMEK: Hoş bir eylem.
ATLI POSTA ARABALARI: İnsan o zamanları özlüyor.
AV: Mutlaka bayılıyormuş gibi yapmamız gereken muhteşem faaliyet. Hükümdarların fiyakasının olmazsa olmazı.
Hukuk adamlarını mest eden konu.
AV BORUSU: Ormanda ya da akşam vakti su üzerinde
denk geldiğinizde tesirine kapılmanız kaçınılmazdır.
AV ETİ: Asıl lezzeti çürümeye başladığında ortaya çıkar.
AVUKATLAR: Mecliste haddinden fazla avukat var. Muhakeme sıkıntısı yaşarlar. Belagati zayıf olan avukatlar hakkında muhakkak “Ama kanunları ezbere bilir” denir.
AY: İnsanı melankoliye sürükler. Ay’da yaşayan birileri olmasın?
AYAK KOKUSU: Sağlık emaresi.
AYAK NASIRI: Havadaki değişimi doğru göstermekte barometreye ağır basar. Ayaktan acemice kazınırsa büyük
tehlike arz eder; korkunç kazalardan bolca örnek vermek
mümkündür.
AYAK TERLEMESİ: Sağlık emaresi.
AYAKKABI BOYAMAK: Düzgün netice almak isteyen kendi ayakkabısını kendisi boyar.
AYGIR: Kabına sığmaz. Bir kadının at ile aygır arasındaki
farkı bilmesi münasip değildir.
AYI: Adının Martin10 olması kuvvetle muhtemeldir. Çukura düşen cep saatinin peşinden aşağı inen ve ayıya yem
olan malul askerin öyküsü dillere destandır.

10 Ortaçağ’da folklorik öykülerde ve efsanelerde geçen ayının ve eşeğin ismi.


Kitabın Künyesi
Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü
Gustave Flaubert
Çeviri: Ayberk Erkay
İletişim Yayınları
1. baskı – Temmuz 2020
156 sayfa


Gustave Flaubert
12 Aralık 1821’de Anne-Justine-Caroline Fleuriot ile Hôtel-Dieu Hastanesi’nin başcerrahı Achille-Cléophas Flaubert’in ortanca çocuğu olarak Rouen’da doğdu. Hastane lojmanının yetersiz koşullarında mutsuz bir çocukluk geçirdi. Rouen Koleji’nde okuduğu yıllarda (1832-1840) edebiyata ilgi duymaya başladı ve 1834’te arkadaşı Ernest Chevalier ile birlikte Art et Progrès (Sanat ve İlerleme) adında bir dergi çıkarmaya başladı. Paris’te hukuk okuduğu dönemde Flaubert yoğun bir şekilde yazdı. Bir Delinin Anıları (1838), Smarh (1839) ve Kasım (1842) bu dönemin ürünleridir. 1836 yılında, Trouville’de, o sırada yirmi altı yaşında olan Elisa Schlésinger ile tanıştı ve hayatı boyunca –uzaktan da olsa– ona âşık kaldı. Schlésinger, Flaubert’in daha sonra kaleme alacağı Duygusal Eğitim’deki Marie Arnoux karakterinin de temel ilham kaynağıdır. 1844’te, Flaubert ilk sara krizini geçirdi. Babasının derslerini bırakmasında ısrar etmesi üzerine, Rouen yakınlarındaki Croisset’ye, aile evine döndü. 1845’te Duygusal Eğitim’in ilk taslağını bitirdi ve ailesiyle beraber çıktığı bir İtalya seyahatinde, Cenova’da görüp derinden etkilendiği bir Brueghel tablosunun verdiği ilhamla Ermiş Antonius ve Şeytan’ı yazmaya başladı. 1846’da birkaç hafta arayla babası ve kızkardeşini kaybetti ve yeğeninin bakımını üstlendi. Babasından kalan yüklü miras sayesinde tüm zamanını yazı yazarak geçirmeye karar verdi. Aynı yıl, on yıl süresince çalkantılı bir ilişki yaşayacağı Louise Colet ile tanıştı. Flaubert daha sonra Maxime du Camp ile birlikte yaklaşık iki senelik bir Yakın Doğu seyahatine çıktı. Croisset’ye dönüşünden üç ay sonra, 1851 Eylülü’nde Madam Bovary’yi yazmaya başladı. Kitabı 1856 baharında bitirecekti. Flaubert’in bu dönemdeki mektuplaşmaları, özellikle de uzatmalı sevgilisi Louise Colet ile olanlar hayli ilginçtir ve rahatlıkla Flaubert’in eserleri arasında sayılabilir. Colet ile aralarındaki fırtınalı ilişki, aralıklarla 1846’dan 1854’e kadar sürdü. Flaubert’e 1857’de Madam Bovary’nin “gayri ahlâkiliği” suçlamasıyla dava açıldı. Dava toplumda büyük yankı uyandırdı ve romanın geniş kitlelerce tanınmasını sağladı. Flaubert dava sonunda hakkındaki suçlamalardan aklandı. 1857’nin sonlarına doğru, başlardaki adı “Kartaca” olan Salambo’yu yazmaya koyuldu. Son taslağını 1864-1869 yılları arasında yazdığı Duygusal Eğitim’le beraber “modern”, “burjuva” konularına geri döndü. Yeni “gerçekçi” ekolün öncüsü olarak kabul edilmeye başlanan Flaubert, Croisset’de ve Paris’te dönemin pek çok önemli edebiyatçısıyla bir araya geliyordu. Bunların başlıcaları Théophile Gautier, Goncourt Kardeşler, George Sand, Turgenyev, Emile Zola ve Guy de Maupassant’dı. Bitiremeyeceği son projesi Bouvard ve Pécuchet’yi yazmaya 1874’te başladı. Para sıkıntısı yüzünden, projeye iki sene ara verip 1877’de yayımlanacak olan Üç Hikâye’yi kaleme aldı. Flaubert, 8 Mayıs 1880 günü, beyin kanaması sonucu, Croisset’de öldü. Cenazesi Emile Zola, Alphonse Daudet, Guy de Maupassant gibi yazarların katıldığı törenle Rouen Mezarlığı’na defnedildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir