Duyguların Beyinle İlişkisine Dair Son Dönem Bilgilerimiz Ne Diyor ?
Mark Solms ve Jaak Panksepp’in makalesi, duyguların beyinle ilişkisi konusunda çığır açan bir perspektif sunuyor ve geleneksel sinirbilim ve psikoloji anlayışını sorguluyor. İşte makalenin bu konudaki temel vurguları:
1. Duygular, Bilincin Kortikal Kökenli Olmadığının Kanıtıdır
- Duygusal Bilincin Evrimsel Kökeni: Makale, duygusal bilincin (ilkel etkiler) evrimsel olarak çok eski olduğunu ve kortikal (beyin kabuğu) işlevlerden önce ortaya çıktığını savunur. Bilinç, sanılanın aksine, beynin en üst katmanında değil, daha derin, subkortikal bölgelerde, özellikle de beyin sapında kök salmaktadır.
- Kanıtlar:
- Hayvan Çalışmaları: Dekortike (korteksi çıkarılmış) hayvanların bile hala duygusal tepkiler gösterebildiği ve subkortikal beyin stimülasyonlarının ödüllendirici/cezalandırıcı etkilerinin korunabildiği gözlemlenmiştir.
- Hidranensefali Vakaları: Korteksleri büyük ölçüde tahrip olmuş hidranensefali hastalarının (insan bebekleri) bile gülümseme, ağlama gibi belirgin duygusal tepkiler verebildiği ve temel duygusal öğrenme sergileyebildiği gösterilmiştir. Bu durum, duygusal bilincin korteksten bağımsız olarak var olabildiğini kesin olarak kanıtlamaktadır.
- İd’in Bilinçli Doğası: Freud’un “İd” kavramı, makaleye göre, bilinçaltı dürtülerin kaynağı olmanın ötesinde, duygusal bilincin kendisinin en ilkel formunu temsil eder. Bu ham, içsel bedensel durumlar ve duygular, bilişsel farkındalık oluşmadan çok önce, yani korteks devreye girmeden önce hissedilir.
2. Duygular, Bilinçli Algı ve Düşüncenin Temel Enerjisini Sağlar
- Duygusal Temelin Motivasyonu: Makale, beynin duygusal olarak değerli deneyimlerinin, daha yüksek bilişsel bilinç biçimlerinin gelişimsel inşası için “enerji” sağladığını öne sürer. Tüm bilinç, hayatta kalma değerlerini kodlayan bu duygusal deneyimlere bağlı olabilir.
- Duyguların Yönlendirici Rolü: Duygular, dış dünyadan gelen bilgilerin (algıların) bizim için “iyi” mi yoksa “kötü” mü olduğunu belirleyen bir değer sistemi sunar. Bu değer sistemi, hayatta kalma ve üreme başarısını teşvik eden davranışları motive eder ve bilişsel kontrollerin gelişimini tetikler.
- “Arayış” Duygusu: Panksepp’in “ARAYIŞ” (SEEKING) kavramı, kaynak arama dürtüsünün, bilinçli algı ve bilişi tetikleyen temel duygusal motivasyonu oluşturduğunu vurgular.
3. Duygusal Durumlar ve Bilinç Düzeyleri Arasındaki İlişki
- Farklı Bilinç Düzeyleri: Makale, bilinci tek bir olgu olarak değil, katmanlı bir yapı olarak ele alır:
- Anoetik bilinç: En temel, ilkel duygusal deneyimler (beyin sapı kaynaklı). Hayvanlar dahil tüm memelilerin doğuştan hakkı olabilecek, düşünce gerektirmeyen yoğun duygusal durumlar.
- Noetik bilinç: Dış algı ve bilişle bağlantılı düşünme biçimleri.
- Otonoetik bilinç: Bilinçli farkındalığa ve deneyim üzerine düşünmeye izin veren daha soyut algı ve biliş biçimleri (episodik anılar, fanteziler).
- Duyguların Bilişsel İşlemeye Etkisi: Güçlü duyguların bilişsel işlemeye müdahale edebileceği ve onu bozabileceği belirtilir. Bu nedenle, bireylerin güçlü duygusal kargaşa yaşarken, daha sonra bu deneyim hakkında hiçbir içgörüye veya hatta hafızaya sahip olamamaları mümkündür.
4. Duyguların “İçsel Beden” Temsiliyle İlişkisi
- İki Beden Temsili: Beyinde bedenin iki farklı şekilde temsil edildiği ayrımı yapılır:
- “Dış beden”: Dış duyusal reseptörlerden türetilen kortikal yüzeydeki somatotopik haritalarla ilişkili olan, algılanabilen bir nesne olarak beden. (Freud’un “Ego”su ile ilişkilendirilir.)
- “İç beden”: Beyinde daha derinlerde temsil edilen iç ortam (otonom beden) ve homeostaz. Bu, bilinçte bir “varlık” durumu yaratır ve algının öznesidir. (Freud’un “İd”i ile ilişkilendirilir.)
- Duygusallığın İç Bedenle Bağlantısı: Duygusallık, büyük ölçüde bu iç bedenin nöral yapılarına dayanır. Duygusal bilinç, dış nesneleri temsil etmek yerine, içsel durumları ve bunların hayatta kalma değeriyle ilişkisini yansıtır.
Özetle, Solms ve Panksepp’in makalesi, duyguların beynin temelinde yer alan, kortikal işlevlerden bağımsız olarak ortaya çıkan ve tüm bilince enerji veren birincil bir bilinç biçimi olduğunu savunur. Bu, duyguların sadece bilişsel süreçlerin bir yan ürünü değil, aksine zihnin temelini oluşturan, evrimsel olarak öncelikli ve yaşamsal öneme sahip bir deneyim modalitesi olduğunu ortaya koyar.