Freud edebiyat ilişkisi

1999’dan bu yana Bilgi Üniversitesi’nde “Psikanaliz ve Edebiyat”, “Psikanaliz ve Popüler Edebiyat” ve “Kültürel İncelemelerde Psikanalitik Yöntem” dersleri veren Bülent Somay ile Freud-edebiyat ilişkisini konuştuk….

“Psikanaliz ve edebiyat” adlı derste neler anlatıyorsunuz öğrencilerinize?
Bu derste psikanalizi bir tedavi yöntemi olarak değil de bir düşünme, çalışma yöntemi olarak anlatmaya çalışıyorum. Sonra da bu yöntemin çeşitli uygulamalarını yapıyoruz birlikte. Üç metin üzerinde gidiyoruz; bir tanesi “Odysessia”, diğerleri Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar”ı ve Conrad’ın “Karanlığın Yüreği”. Bunları da değişik özellikler için seçiyoruz. “Odysessia”da bugün psikanalitik düşüncede kullandığımız metaforların ilk hallerini bulmak mümkün. Dostoyevski psikanalize hazırlayan bir bakış sunuyor. “Karanlığın Yüreği” ise Avrupalı beyaz erkeğin Afrika’da karşısına çıkan gerçekle nasıl yüzleşmeye çalıştığını ve büyük ölçüde bunu nasıl beceremediğini anlatıyor.

Freud tam ortada duruyor aslında. Hem edebiyattan yararlanıyor hem de edebiyatı etkiliyor…
Freud bir bilim adamı olduğu kadar bir kültür adamı; psikanalizin çerçevesini çizerken başvurduğu şeyler içinde nöroloji çalışmalarının yanı sıra edebiyat ve sanat metinleri de var. Dolayısıyla onda, hem yeni bir bilimsel yaklaşımın hem de bir edebi okumanın temellerini görürüz.

Psikanalize gelirsek…
Psikanaliz bir bilgi alanı olarak ortaya çıkıp yaygınlaştıktan ya da belli bir şekilde bilinirlik kazandıktan sonra bu bilgiye sahip olan yazarlar kuşkusuz bilinçsiz birer semptom olarak değil, bilerek ve isteyerek de psikanalizi metinlerinde içermeye başlıyorlar. Bunu da en iyi psikanalizin oluşmasıyla neredeyse eş zamanlı olarak ortaya çıkan romanda va romancılarda görüyoruz.

Kimleri örnek verebiliriz?
James Joyce, Virginia Woolf, büyük ölçüde Thomas Mann…

Peki Türk edebiyatından örnek vermek mümkün mü?
Bence daha zor çünkü Türk edebiyatında psikanalizin bilinçli olarak devreye girmesi zaten az. Ben en iyi örneğin Tanpınar olduğunu düşünüyorum. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde aslında Freudculukla ilgili şeyler vardır. Çok inanarak yaklaşmaz ama haberdar olduğunu biliriz.

Bugün psikanalizin edebiyata etkisi için ne söyleyeceksiniz?
Bir olumsuz, bir de olumlu etkisi var. Olumsuz etkisi, az bilgiyle romanların bir analiz alanına çevrilmesi. Bu tabii romanı didaktikleştiriyor ve bence tadını kaçırıyor. Yararlı tarafı da çok daha iç görülü bir yaklaşım olabiliyor; sorgusuz sualsiz kabul edilen bir takım kültürel olguların sorgulanır olduğunu görmeye başlıyoruz.

Peki okur eline aldığı kitabı Freudyen açıdan okumak isterse, öncesinde Freud’un külliyatını taraması gerekmiyor, değil mi?
Kendi içine bakarak okuması yeterli. Bu kendi içine bakmak, ileride insanda konuyu öğrenme isteğini de doğuracaktır. Bu bir ön şart değil. Hiçbir şey okumadan da olabilir. “Madam Bovary benim” diyordu Flaubert. Şimdi ne zaman ki bir erkek “Madam Bovary” romanını okuyup ‘O benim’ diyebiliyorsa, tüm cinsel önyargılarını bırakıp bir kadınla özdeşleşebiliyorsa psikanalitik okuma yapmaya başlamış demektir.

Filiz Aygündüz, 17 Haziran 2006, Milliyet Kitap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir