Görünmez Gözün İpleri: Black Mirror, Panoptikon ve Odysseus’un Özdenetimi

Dijital Gözetimin Mimari Kökleri
Black Mirror’ın sosyal kredi sistemi, bireylerin her hareketini izleyen, puanlayan ve toplumsal konumlarını bu puanlara göre belirleyen bir düzen sunar. Bu sistem, Michel Foucault’nun panoptikon kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Panoptikon, Jeremy Bentham’ın tasarladığı, merkezi bir kuledeki görünmez gözetleyici tarafından mahkumların sürekli izlendiği bir hapishane modelidir. Ancak mahkumlar, gözetleyicinin varlığını kesin olarak bilmez; bu belirsizlik, onların kendi davranışlarını sürekli kontrol etmelerine yol açar. Sosyal kredi sistemi, bu yapıyı dijital alana taşır: bireyler, algoritmalar tarafından izlendiklerini bilir, ancak bu gözetimin tam kapsamını ve anlık işleyişini göremez. Bu belirsizlik, bireyleri kendi davranışlarını düzenlemeye iter; tıpkı panoptikonda olduğu gibi, gözetim artık fiziksel bir kuleye değil, bulut tabanlı bir algoritmaya dayanır. Neoliberal düzende bu, bireyin kendi kendini disipline etmesini sağlarken, aynı zamanda bireysel özgürlüğü bir performans sahnesine dönüştürür. Her hareket, bir puanlama sistemine tabi kılınarak bireyin toplumsal varlığını yeniden şekillendirir.

Odysseus’un Kendini Bağlaması: Özdenetimin Mitolojik Kökeni
Homeros’un Odysseia’sında, Odysseus’un kendisini geminin direğine bağlatması, sirenlerin büyüsüne kapılmamak için bilinçli bir özdenetim pratiğidir. Bu eylem, bireyin kendi arzularına karşı iradesini kullanarak kendisini kısıtlamasıdır; özgürlüğünü korumak için özgürlüğünü feda eder. Sosyal kredi sistemi, bu mitolojik anlatıyı modern bir bağlama taşır. Bireyler, sistemin puanlama mekanizmasına uyum sağlamak için kendi davranışlarını gönüllü olarak sınırlandırır. Ancak bu gönüllülük, Odysseus’un bilinçli seçiminden farklıdır; çünkü sosyal kredi sisteminde birey, toplumsal kabul ve statü kazanma baskısı altında hareket eder. Neoliberalizm, bu özdenetimi bir erdem gibi sunar: birey, kendi “puanını” yükseltmek için sürekli çalışmalı, kendi arzularını bastırmalı ve sistemin beklentilerine uygun bir özne haline gelmelidir. Odysseus’un direği, artık fiziksel bir bağ değil, algoritmik bir disiplin mekanizmasıdır.

Toplumsal Düzenin Sayısal Aynası
Sosyal kredi sistemi, bireylerin davranışlarını sayısal bir değere indirgeyerek toplumsal hiyerarşiyi yeniden üretir. Foucault’nun panoptikonunda gözetim, bireyi disipline etmek için fiziksel bir mekânda işlerken, sosyal kredi sistemi bu disiplini dijital bir ağ üzerinden toplumsallaştırır. Her birey, kendi puanını yükseltmek için diğer bireylerin davranışlarını da dolaylı olarak izler ve yargılar. Bu, panoptikonun merkezi gözetleyicisini dağıtık bir ağa dönüştürür; herkes hem gözetlenen hem de gözetleyendir. Bu yapı, bireylerin birbirine karşı bir tür rekabetçi denetim uyguladığı neoliberal bir toplumu yansıtır. Birey, sistemin bir öznesi olmaktan çıkarak, sistemin hem uygulayıcısı hem de kurbanı haline gelir. Bu dinamik, toplumu bir tür dijital panoptikona çevirir; ancak bu kez gözetim, yalnızca devlet ya da kurumlar tarafından değil, bireylerin kendileri tarafından da sürdürülür.

Bireysel İradenin Dönüşümü
Odysseus’un özdenetimi, kendi içsel arzularına karşı bir zafer olarak mitolojik bir kahramanlık anlatısı sunar. Ancak sosyal kredi sisteminde özdenetim, bireyin kendi iradesinden çok, dışsal bir puanlama sistemine teslimiyetiyle şekillenir. Neoliberalizm, bu teslimiyeti bireysel başarı ve özgürlük gibi sunar; yüksek puan, bireyin “iyi bir vatandaş” olduğunu kanıtlar. Bu, bireyin kendi kimliğini bir veri setine indirgemesine yol açar. Foucault’nun biyopolitik kavramı burada devreye girer: bireyin hayatı, davranışları ve ilişkileri, sistem tarafından ölçülen ve yönetilen bir veri akışına dönüşür. Odysseus’un sirenlere karşı direnişi, bireysel bir irade gösterisiyken, sosyal kredi sisteminde birey, kendi iradesini sistemin iradesine tabi kılar. Bu, özdenetimin neoliberal bir evrimidir; birey, özgür olduğunu düşünürken, aslında sistemin öngördüğü bir davranış kalıbına uymak zorundadır.

Sistemin Etiği ve İnsan Doğası
Sosyal kredi sistemi, bireyin ahlaki ve toplumsal değerini sayısal bir puana indirgeyerek, insan doğasını yeniden tanımlar. Bu sistem, bireyin her eylemini bir ödül-ceza döngüsüne bağlar; iyilik, dürüstlük ya da dayanışma gibi kavramlar, yalnızca sistemin puanlama kriterlerine uyduğu ölçüde değerli hale gelir. Foucault’nun panoptikonu, bireyi disipline etmek için korkuyu kullanırken, sosyal kredi sistemi, bireyi motive etmek için ödülleri kullanır. Ancak her iki sistem de bireyin özerkliğini tehdit eder. Odysseus’un özdenetimi, kendi içsel ahlaki pusulasına dayanıyordu; oysa sosyal kredi sisteminde ahlak, dışsal bir algoritma tarafından belirlenir. Bu, bireyin kendi değerlerini sorgulama yetisini zayıflatır ve ahlaki bir özne olmaktan çok, sistemin bir nesnesine dönüşmesine yol açar. İnsan doğası, bir veri noktasına indirgenerek, kendi karmaşıklığından ve çelişkilerinden arındırılır.

Dijital Geleceğin Toplumsal Düzeni
Sosyal kredi sistemi, neoliberalizmin bireyden beklediği sürekli performans ve rekabet kültürünü dijital bir düzene entegre eder. Panoptikonun görünmez gözetleyicisi, artık algoritmalar ve yapay zeka tarafından somutlaştırılır. Odysseus’un direğe bağlanma pratiği, bireyin kendi arzularına karşı iradesini test ettiği bir mitolojik an iken, sosyal kredi sistemi bu iradeyi toplumsal bir puanlama oyununa dönüştürür. Birey, özgür olduğunu düşünse de, aslında sistemin belirlediği sınırlar içinde hareket eder. Bu, neoliberalizmin özdenetim idealini dijital gözetimle birleştirerek, bireyi hem özgür hem de bağımlı kılan bir düzen yaratır. Gelecekte, bu sistemlerin daha da yaygınlaşması, bireyin kendi kimliğini ve toplumsal ilişkilerini yeniden tanımlama biçimini kökten değiştirebilir. Soru şu: Birey, bu dijital direğe kendi rızasıyla mı bağlanıyor, yoksa bu bağlar, görünmez bir el tarafından mı örülüyor?