Hastalık, Şifa ve İki Milyon Yıllık Hoca-Talebe Oyunu

Yazar: Jungish

Bu makalenin ana fikri, iyileşme potansiyelinin sadece doktorda veya hastada değil, ilişkinin kendisinde (aktarım/karşı aktarım) ve her ikisinin de bilinçdışında taşıdığı Doğuştan Gelen Şifacı Arketipinde olduğudur

Aziz okuyucum, hepimiz hayatımızda en az bir kere hastalanma musibetine uğramışızdır. Öyle ya, insan denen et yığını ne vakit ne çıkarır bilinmez. İşte o anlarda kapısı çalınan yegane kişi, elbette ki Doktorlardır.

Şimdi siz zannedersiniz ki, o Doktor Bey elindeki reçeteyi, o terapistin de akılcı laflarını yazdı mı, iş tamamdır. Hayır efendim, Jung Efendi’nin talebeleri diyorlar ki, işin aslı öyle mantıkla, ilaçla bitmiyor. Asıl sır, içimizdeki iki milyon yıllık bir anlaşmanın yeniden canlanmasından ibaret!

🐒 Bilinçdışının Kutsal Sözleşmesi: Şifacı Arketipi

Jung der ki, bizim o zifiri karanlık Kolektif Bilinçdışımızda, ta en evvelden kalma bir Şifacı (Healing) Arketipi vardır. Hani o ilkel kabilelerdeki Şaman, ya da köyümüzdeki Ebe Teyze varya; işte o rollerin özü, bizim beynimizde yazılıdır.

Biz, hasta olduğumuz an, o arketipin etkisiyle hemen güçlü ve bilen birine sığınma ihtiyacı hissederiz. Doktoru kapıda görünce içimizde bir “Kurtarıcı Geldi!” sesi yükselir. Doktor da, bilinçdışı bir saikle, bu Kurtarıcı rolünü üstlenmeye meyleder.

Gündelik Örnek:

  • Hasta (Fatma Hanım): Dizindeki ağrı için doktora giderken, aslında doktorun sadece ilaç vermesini değil, aynı zamanda ona hayatındaki karmaşanın sihirli bir çözümünü vermesini bekler. Ağrının sebebinin aslında oğlunun görgüsüz karısı olduğunu söyler. Bu, Fatma Hanım’ın umut ve bağımlılık arketipini aktive etmesidir.
  • Doktor (Rasyonel Bey): Doktor ise, aslında uykusuzluk çeken ve kendi hayatında kontrolü kaybetmiş biri olsa bile, muayene odasında o sakin, her şeyi bilen, otoriter maskesini takar. Bu, Doktor’un Şifacı/Otorite arketipini canlandırmasıdır.

Bu ikisi bir araya gelince, iyileşme mucizesinin zeminini hazırlayan o kutsal sözleşme yeniden imzalanır.

🪞 Tedavinin Sırrı: Aktarım ve Karşı Aktarımın Karışması

İşte bu ilişkinin can damarı, Jung’un da Freud’dan alıp genişlettiği o meşhur Aktarım (Transference) ve Karşı Aktarım (Countertransference) meselesidir.

Aktarım şudur: Hasta (Fatma Hanım), bilinçdışı bir saikle Doktor Bey’i babası gibi, bazen kızdığı abisi gibi görmeye başlar. Onun geçmişteki çözülmemiş komplekslerini getirip, o anda Doktor Bey’e giydirir.

Karşı Aktarım ise şudur: Doktor Bey de, Fatma Hanım’ın bu bilinçdışı rol giydirme oyunu karşısında, bazen kendi annesine karşı hissettiği çaresizliği, bazen de kendi şifacı gücünü kanıtlama ihtiyacını hisseder.

Gündelik Örneklerle Açıklama:

  • Müşahede: Hasta, terapistine sinirle bağırıp, “Siz zaten beni dinlemiyorsunuz! Tıpkı annem gibi!” dediğinde (Aktarım).
  • Gizli Gerçek: Terapistin içinde aniden yoğun bir suçluluk ve yetersizlik duygusu uyanır, hatta kağıdı kalemi bırakıp “Ne yapmalıyım şimdi?” diye düşünür (Karşı Aktarım).
  • Jungcu Yorum: Bu, terapistin o anda hastanın içindeki çocukla kendi annesiyle olan ilişkisindeki kendi çocuğunu karşı karşıya getirmesidir. İyileşme, bu iki bilinçdışının bu odada çarpışması ve terapistin bu çarpışmayı fark edip yetişkin aklı ile yorumlamasıyla başlar. Artık ortada sadece bir hasta ve doktor yoktur; ortak bir ruhsal macera vardır.

💡 Netice: Şifayı Taşıyan İkili

Jung diyor ki, iyileşme ne sadece hastanın güçlü iradesiyle, ne de sadece doktorun bilgisiyle olur. İyileşme, ilişkinin kendisinde doğuştan var olan bir potansiyeldir.

Doktor, kendi yaralarını ve kendi gölgesini ne kadar tanırsa, hastanın ona yüklediği o kolektif yükü o kadar sağlıklı taşıyabilir. O kalkanı (Şifacı Arketipini) takarken, kendi insanlığını ve noksanlığını unutmamalıdır.

Zira dostlarım, o kutsal Şifacı arketipi hem hastanın güvenini, hem de hekimin sorumluluğunu taşır. İki gönül birleşmeden, iyileşme denen o aziz şey meydana gelmez. Tıpkı iyi bir evlilik gibi, terapinin de sırrı karşılıklı bilinçdışı anlaşmada saklıdır.

Selametle ve müşahedeyle kalınız.