Her Şey Anneye mi Bağlanır? Psikodinamik Perspektiften Bir Yanılsama

Psikanalitik düşüncenin bazen “her şey anneye bağlanıyor” gibi algılanması, aslında çok sık görülen bir yanlış anlama.

İç sıkıntısı yaşadığımızda, çoğu zaman ilk soru şu oluyor: “Çocuklukta annemizle ilişkimizde ne vardı?” Bu yaklaşım kulağa sanki hayatımızdaki bütün yollar annemize çıkıyormuş gibi geliyor. Psikodinamik kuramın derinliğini yanlış anlamanın tipik bir sonucu bu: karmaşık ruhsal dinamikler, tek bir kişiye indirgeniyor.

Oysa gerçek, bundan çok daha çok katmanlıdır.

Anne = Başlangıç, Ama Tek Hikâye Değil

Psikanalitik gelenekte anne, ilk bakım figürü olarak önemlidir. Çünkü bebeklikte yaşamımızı sürdürmemizi sağlayan “ilk öteki” odur. Ancak bu, hayat boyu tüm sorunlarımızın “annesel ilişkiye” indirgenmesi gerektiği anlamına gelmez. Freud, Winnicott, Bowlby ya da Jung gibi isimler için de anne, başlangıç noktasıdır ama süreç; baba figürü, kardeşler, sosyal çevre, kültür, toplumsal normlar ve bireyin kendi seçimleriyle şekillenir.

Yanlış Yorum: “Her Şey Annem Yüzünden”

Psikodinamik yaklaşım çoğu kez “anneni suçla” gibi algılanıyor. Oysa kuramın özü suçlu aramak değil, bilinçdışı dinamikleri anlamaktır. Mesela:

  • Bir ergenin öfke patlaması sadece anneyle ilişkisine indirgenemez; kimlik arayışı, toplumsal baskılar ve hormonal süreçler de işin içindedir.
  • Bir yetişkinin bağlanma kaygısı yalnızca çocukluk değil, yetişkinlikteki ilişkilerle de pekişebilir.

Peki, Çözüm Nerede?

Burada kilit soru şu: “Öyle olsa bile, ne yaptın?” Psikanalitik düşünce, kişiyi pasif bir kurban konumunda bırakmaz. Aksine, farkındalık kazanarak bugünkü ilişkilerde yeni seçimler yapabilmeyi amaçlar. Yani mesele geçmişi suçlamak değil, bugünü dönüştürmektir.

  • Terapide: bilinçdışı tekrarları fark etmek.
  • Günlük yaşamda: “bu tepki bana tanıdık geliyor” diyerek durup düşünmek.
  • Kendi iç dünyamızda: anneyle ya da babayla ilgili duyguların bugünkü bağlara nasıl taşındığını ayırt etmek.

Sonuç: Tek Figürlü Hikâyeden Çıkmak

Psikodinamik bakış, anne-baba ilişkisini merkeze alır ama orada takılıp kalmaz. Biz büyüdükçe hikâye genişler: arkadaşlarımız, partnerlerimiz, öğretmenlerimiz, iş arkadaşlarımız… Hepsi ruhsal senaryomuzun yeni sahnelerini yazar.

Dolayısıyla mesele “her şey anneye bağlanıyor” değil, “anneyle başlayan bağlanma örüntülerinin hayat boyu nasıl evrildiğini fark etmek.” Çünkü ergenliği çoktan bitirmiş yetişkinler için asıl soru şu olmalı: “Bugün kendi hayatımı nasıl yeniden yazabilirim?”