Jean Genet: Açık Düşman, Aykırı Yazar ? Zafer Köse

?… çokuluslu hisse senedi ortaklığına dayalı şirketlere ve onların fabrikalarına ihtiyacı olan halk değildir, halka ihtiyacı olan o pislik kapitalistlerdir; polisin amacı halkı suçlulardan korumak değil, emperyalist sömürücülerin düzenini halktan korumaktır; halkın adalete değil, adaletin halka ihtiyacı vardır…?
Ulrike Meinhof

Evlilik dışı bir çocuk olarak 1910?da doğan Jean Genet, annesi tarafından terk edildiği için ilk on yılını bir yetimhanede geçirdi. Babası zaten bilinmiyordu.

Bir çiftçi aile, yanlarında kalması için onu yetimhaneden aldı. Jean, bu yoksul aileyi soyduğu için aynı yıl ıslahevine gönderildi. İlerleyen yıllarda ıslahevine birkaç defa girip çıktıktan sonra, oradan kurtulmak için orduya gönüllü yazıldı ve Fransız sömürge birliklerine katıldı. Fakat kısa süre sonra askerden kaçtı. Bu durumda Fransa?dan da kaçmış oluyordu.

Ülkeye geri döndüğünde, suç dünyasındaki faaliyetlerine kaldığı yerden devam etti. Sefilce yaşıyordu. Kendini ?evsiz, vatansız, ibne, hain, alçak? olarak tanımlıyordu. Beş yıl boyunca, hırsızlık ve fahişelik yaptı.

1942?de bir kez daha hapse girdi. Bu arada kitaplar yazmaya başladı. İlk kitabı Çiçeklerin Meryem?i ve ardından gelen Gülün Mucizesi edebiyat dünyasında yankılar yarattı; birçok yazarın ilgisini çekti.

Jean Cocteau onunla yakından ilgilenmeye başladı. 1944?de Jean Paul Sartre ile tanışması, Genet?nin hayatında önemli etkiler yaptı.

RAHATSIZ EDEN BİR YAZAR

Özellikle ?Denizci? romanıyla hem iyi, hem de skandallar yaratan bir yazar olarak iyice tanınmaya başladı. Türkiye?de Ayrıntı Yayınları tarafından basılan bu kitapta, Quarelle adlı bir denizcinin hikâyesini anlatıyor, Genet.

Quarelle, tüm dünyayı dolaşan, donanmaya bağlı bir gemide tayfadır. Hem erkeklere hem kadınlara çekici gelmeyi başarır. Kendi çıkarlarına uygun olarak kullanmayı bilir, seçtiği eşini. Daha doğrusu, eşini bu amacını göz önünde tutarak seçer.

Alışılmış cinsel konulardan söz eder gibi, Genet, kahramanının eşcinsel ilişkilerini anlatır. Ayrıntıları vermekten bile kaçınmaz. Fakat sınırları en fazla zorladığı bu bölümlerde bile edebiyatçı olarak davranır. Kendisiyle yapılan bir söyleşide sorulardan birine verdiği yanıtı, Genet hakkındaki yazısında Ömer Türkeş şöyle aktarıyor: ?Okurlar kitaplarımdan cinsel bakımdan etkileniyorlarsa bunun nedeni kötü yazılmış olmalarıdır diye düşünüyorum bugün, çünkü şiirsel heyecan o kadar güçlü olmalıdır ki hiçbir okur cinsel bakımdan heyecanlanmasın. Kitaplarım pornografik yazılar oldukları ölçüde, onları inkâr etmiyorum, incelik göstermekten yoksun olduğumu söylüyorum?.

Yazdıklarının genelinde olduğu gibi, Denizci de rahatsız edici bir roman. Okurun ?doğru?, ?güzel?, ?ahlak? gibi konulardaki tanımlarına adeta saldırılıyor.

Yıldızı parlayan bir yazar olmuştu artık. Fakat 1948?de, tekrarlanan suçları dolayısıyla yargılanıp ömür boyu hapse mahkûm edildi. Cocteau, Sartre gibi ünlü yazarların çabasıyla, devlet başkanının çıkardığı af sonucu serbest bırakıldı. Cezaevinden bu çıkışından sonra, yeraltı hayatına dönmedi. O dünyadan biri, o insanlardan biri olarak, ?normal? insanlar arasında yaşadı.

Aslında Genet, ahlak anlayışının her zaman dışında değildir. ?Ahlaksız? denirken kastedildiği anlamda, çıkar vb. nedenlerle işine geldiği için erdem sınırlarının dışına çıkan bir kişi olmadı hiç. O, daha çok ahlak karşıtı olarak görülebilir. ?Ahlak?ın, egemenlerin ahlakı olduğunu ilan eder. Kötülüğü yüceltir. Düzenliliğe karşı düzensizliği, güzellik tanımlarına karşı çirkinliği savunur. Zaten birçok başkaldırı hareketine katılmıştır. Fakat bu hareketlerin kurumsallaşmış olanlarını pek sevmedi.

68 Mayıs?ının Fransa?sında öğrencilerin yanındaydı, Vietnam savaşında Amerika solunun.

ABD ırkçılığına karşı mücadele eden Kara Panterlerin arasındaydı. Çünkü ?Amerikalılar ne anlayabildikleri, ne satın alabildikleri Siyahları öldürüyorlar?dı. Zaten ?Amerika uygarlığı diye adlandırılan şey yok olacak?tı. ?Hor görü üzerine kurulu her uygarlık mutlaka yok olmak zorundadır.?

ZORBALIK KARŞITI

Büyük olasılıkla Genet?yi tanımak, en çok ?şiddet? ve ?zorbalık? sözcüklerini tanımlaması, bu konulara yaklaşımıyla etki bırakacaktır, okuyucuda. Edebiyat dışı yazıları arasındaki en ünlüsü, ?Şiddet ve Zorbalık? başlıklı olanı. Bu yazı, Almanya?daki Kızıl Ordu Fraksiyonu?nun ve onun liderlerinden Ulrike Meinhof?un metinlerine önsöz olarak yazıldı ve sarsıcı etkiler yarattı.

Zorbalık, Almanya?nın yaptığıydı; şiddet ise Ulrike, Baader ve arkadaşlarının… Genet, (bu sözcükleri tanımlayarak) tarafını açıkça ortaya koyuyordu; o, şiddetten yanaydı.

Bu yazısını 1977?de yazmıştı. Almanya?da hareketli günler yaşanıyordu. Suikastlar, adam kaçırmalar… Kızıl Ordu Fraksiyonu?nun lider kadrosu tutuklanmıştı.

Beş kişi olan bu tutuklu liderlerden biri açlık grevinde öldü, biri intihar etti. Bir yıl kadar sonra, diğer üçü de intihar etti. Yani, resmi açıklama böyle. Fakat bu üç intihar olayının, devletin gizli bir infazı olduğuna dair şüpheler hiçbir zaman dağılmadı.

Bu durumda, Genet, Ulrike?nin şu sözünü ?Şiddet ve Zorbalık?ta kullanma gereği duydu: ?… çokuluslu hisse senedi ortaklığına dayalı şirketlere ve onların fabrikalarına ihtiyacı olan halk değildir, halka ihtiyacı olan o pislik kapitalistlerdir; polisin amacı halkı suçlulardan korumak değil, emperyalist sömürücülerin düzenini halktan korumaktır; halkın adalete değil, adaletin halka ihtiyacı vardır; bizim burada Amerikan birliklerinin ve tesislerinin varlığına ihtiyacımız yok, U.S. emperyalizminin bize ihtiyacı var.?

Yine de Genet?nin asıl savunduğu, tam olarak Ulrike?nin görüşleri değil, bütün aykırı insanların toplum içinde tahammül edilme haklarıydı.

İlk yılları bireysel isyanlarla geçen hayatının son yılları, zorbalığa boyun eğmeyen, isyan eden halklara destek vermekle geçti. Önceleri Cezayir?in yanında yer aldı. Son nefesini verirken, aklında Filistin mücadelesi vardı.

Şiddet yanlısı olarak tanıtılmaya, kendisinden öyle söz edilmesine itiraz etmedi. Daha çok, zorbalığa karşı olarak yaşadı. Şiddeti nötr bir kavram olarak gördü hep. Bir insanı düşürmek amacıyla itmek de şiddetti, düşmekte olan birini tutmak da.

Şiddet araçtı sadece. Kullananın amacına göre değer kazanabilirdi. Oysa zorbalık, başlı başlına bir amaçtı. Zorbalığın iyisi olamazdı. Zorbalık karşıtı olarak yaşadı Genet, tüm hayatını.

Kendi ülkesi olan Fransa?nın zorbalığına karşı olduğu için, Cezayir?in ulusal kurtuluş mücadelesini destekledi; ABD zorbalığına karşı olduğu için, Kara Panterler?in arasında yer aldı; Alman zorbalığına karşı olduğu için, Kızıl Ordu Fraksiyonu?nun eylemlerini savundu; İsrail zorbalığına karşı olduğu için; Filistin Halkı?nın haklılığını anlattı?

Kapitalizmin zorbalıklarına karşı mücadele etti hep.

Ve her zaman bir yazar, bir sanatçı olarak yaşadı. ?? kısacası, gerçek dünyaya göre hareket ediyordum ve artı dil bilgisi dünyasına göre? Gerçek dünya hayal dünyasının karşıtı olarak gösterildiği ölçüde. Elbette, tahlilde daha derine inerseniz, hayalin de gerçek dünyaya ait olduğunu bilirsiniz. Rüyalar gerçekliktirler.?

1986 Nisan?ında öldü. Acaba Fransa Halkı?nın aykırılığa toleransı, Genet?in oralarda yaşamış olmasının etkisiyle biraz daha yükselmiş midir? Bu dünyadan Genet?in geçmiş olması, acaba şiddete başvurma sınırını biraz yükseltmiş midir? Çoğunluğu oluşturan insanlar, bir türlü uzlaşamasalar da farklı olanların var olma hakkını, birazcık daha fazla kabul eder olmuşlar mıdır?

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir