Hıristiyanlıkta Beden, Sağlık ve Hastalıklar – Mana Conforti

Hıristiyanlığın yayılmasının neden olduğu değişime rağmen ortaçağın başlangıcı tıbbi inanışlar ve bilgiler açısından toplum tarafından algılanmamış gibidir. Galenos ile Hipokrat başlıca referans noktaları olmaya devam ederler. Ancak Hıristiyanlığa ait uygulamaların yayılması ve özellikle antropolojik davranışları modifiye eden ve geç antikçağa ait teorilerle çakışan çilecilikle cinsel perhiz bir kırılma noktası oluşturur. Hastalığın konumu da köklü bir değişikliğe uğrar ve doğaya karşıt bir durumdan ilk günahtan kaynaklanan bir zayıflığın dışavurumuna dönüşür.

Antik Dünyayla Süreklilik ve Süreksizlikler

Hipokrat tıbbı

Tarihçi Amaldo Momigliano’nun (1908-1987) dediği gibi, ortaçağda yaşayanlar Roma İmparatorluğu’nun düşüşünün temsil ettiği tarihi kırılmadan haberdar olsaydı çok şaşırırlardı, çünkü onlara göre imparatorluk sona ermemişti. Aynı şekilde Hıristiyanlığa bağlı ruhaniliğin neden olduğu değişime rağmen erken ortaçağa özgü tıbbi inanışlar ve bilgiler geç antikçağdakilerden çok farklı değildir. Hipokrat ve Galenos gibi referans alınacak kişiler ve külliyatları önemlerini muhafaza ederler ve hem son pagan aydınlar hem de Kilise Babaları ve müritleri tarafından okunup kullanılmaya devam ederler. Antikçağdan ortaçağa aktarılan Hipokrat tıbbı, organizmanın içinde akan ve elementlerle, dolayısıyla da evrenle aralarında bağlantılar oluşturan belli özelliklere sahip dört sıvı teorisini temel alır: kan havaya aittir; balgam nemlidir; sarı safra sıcaktır; siyah safra da toprağa aittir. Sıvılardan birinin veya diğerinin -yaşa veya cinsiyete de bağlı olarak- ağır basması kişinin fiziksel ve ahlaki karakterini belirler ve sıvılar arasındaki dengesizlik de patolojilerin ortaya çıkmasına neden olur.

Galenos

Roma İmparatorluğu döneminde (I-II. yüzyıl) tıp araştırmaları yürüten, ama Yunan asıllı olup Yunan eğitimi almış olan Galenos, dört sıvı teorisinin tam olarak açıklayamadığı, çoğalma, duyusallık ve düşünce gibi bazı işlevleri açıklamak için pneuma veya eter adı altında görünmeyen varlıklar ortaya atar. Ruh tarafından özümsenebilen eterin varlığı ve Galenos’un felsefe ve biyoloji sistemlerinin teleolojik ve belli bir amaca yönelik karakterinde belirgin olarak sergilenen Aristotelesçilik, bu tıp teorilerinin Hıristiyan olsun, Arap olsun, dini yönleri güçlü olan sonraki kültürler tarafından benimsenmesini kolaylaştırır. Ama antik kültürün varlığının hissedildiği tek alan teori değildir; tıbbi uygulamalar da yüzyıllar boyunca antik geleneklere dayanmaya devam eder. Terapi geleneklerinin sürekliliğinden veya antikçağdan ortaçağa geçiş döneminde iyileşme amaçlı ibadethanelerde süreksizliğe veya terk edilmiş olduklarına dair herhangi bir işaret olmamasından anlaşıldığı üzere, antikçağdan kalma tedavi yerleri ve yöntemleri yaygın olarak kullanılmaya devam eder: Roma’daki Tiberina Adası bunun en ünlü örneklerinden biridir.

Beden ve ruh

Hem Hıristiyanlığın başlangıcı ve imparatorluk topraklarında ağır, ama kesin bir şekilde yayılması hem de kendinden önce var olan kültürel ve dini geleneklerle (Latin, Yunan, Yahudi, Süryani) “melezlenmiş” olması çok önemli bir değişime işaret eder, çünkü klasik tıbbın kazanından, Hipokrat döneminin Yunanistan’ından (MÖ V-IV. yüzyıllar) veya Galenos döneminin Roma’sından (MS ilk yüzyıllar) son derece farklı bir antropolojik ve ruhani çerçevede konumlandırılır. Hıristiyanlığın bazı doktrinleri, antik tıp ve fizyoloji edimleriyle bağdaşmakta zorluk çeker. Bunların arasında en kritik önem taşıyanı büyük olasılıkla ölülerin “fiziksel” olarak yeniden hayata dönmesiydi. Teorik ve doktrinci alanda yiyecekleri sindirme mekanizmasıyla ilgili zorluklar öne sürülmüş (sonradan yiyecek haline gelen hayvanlara yem olan insanların bedenleri ne şekilde yeniden hayata dönecektir?) ve genelde çözülememiştir. Bedenin, işlevlerinin ve değerinin somut algısına gelince, en altüst edici değişim, klasik dünyada çok az sayıda “egzantrik” insanın uyguladığı ve sivil hayat yapışma tamamıyla yabancı olan çileciliğin ve cinsel perhizin yayılmasıdır. Geç antikçağın seçkin sınıflarının -cinsel faaliyetlerin ve üremenin temel bir rol oynadığı- dengeli bir yaşamın sürdürülmesi gerekliliğine inancı bu şekilde, ruhun fiziksel bedeni kontrol altına alabileceğine ve alması gerektiğine, bedensel ihtiyaçları da ya denetlemeye ya da yok etmesi gerektiğine inanan, ruhani bir antropolojiyle karşı karşıya gelmiş oldu.

Tıp ve ahlak

Çilecilik ayrıca antik antropolojinin temel taşlarından birini, yani erkek bedeniyle kadın bedeni arasındaki temel farkı görmezden gelme, hatta tersyüz etme eğilimini içerir. Vücut sıvılarına dayanan tıp, ısı ve ateşin hâkim olduğu erkeğin üstünlüğüne, soğuk ve nemin baskın olduğu kadının da erkeğe göre ikincil durumda olmasına dayalıdır. Bu değişim, antikçağ modelinin inkâr edildiğini veya en azından cinsiyetler arasındaki ilişkinin Bakire Meryem Ana’nın ve İsa’nın annesinin eriştiği üstünlük ışığında yeniden yorumlandığı anlamına gelir. Doğuda erkeklere ait manastırlarda öne sürülen ve dini statünün işareti olan bekârlığın genel anlamda benimsenmesiyle kök salan ve yayılan model, erkeklerin “iktidarsızlaştırılmasını” ortaya atar, dolayısıyla kendini yemekten ve cinsel ilişkiden mahrum bırakmaya alıştıran erkekler, antik tıbba göre kendi ısılarının kaynağı olan şeylerden gönüllü olarak yoksun kalmış olur. Öte yandan “yapım aşamasında” olan Hıristiyan ahlakı, yok edilemeyen cinsel arzuya “çözüm” olarak evliliği tavsiye ederek, oruç ile irade uygulamalarını kontrol altına alarak veya geliştirerek ve vaizliğin sınırlarını ile kontrol mekanizmalarını tanımlayarak tıbbi etkenlerden geniş ölçüde yararlanır.

Hastalıkların Konumundaki Değişiklik

Hastalık ve günah

Hastalıkların konumunda toplumsal açıdan geniş düzeyde değişim gözlenir Antikçağda hastalık doğaya karşıt bir durumdu ve hekim tarafından, hastayla birlikte ve eldeki bütün imkânları kullanılarak mücadele edilmeyi gerektiriyordu. Hıristiyanlıkta ise hastalık ilk günahtan kaynaklanan bir zayıflığa bağlanır ve kişinin sınanması olarak görülür, hatta bazı uç örneklerde şehit olmaya benzetilir. İlaç kullanımının yasallığı konusundaki tartışmalar ve ilaçlar ile tılsım veya nazarlık gibi “büyülü” nesneler arasında yapılan karşılaştırmalar, ilk yüzyıllarda yaşayan Hıristiyanların ilaçları reddetmesine veya kullanımını çok sınırlamasına neden olur. Hıristiyanlığın hekimler veya şifacılar arasında ne derecede yayıldığına dair verilere sahip değiliz, ama daha önce de belirtildiği üzere, tıp alanıyla uğraşanların kültürlü seçkin pagan sınıfına üye olmaları, çeşitli tarikatların ve inanışların ortaya çıkmasını dengeli bir şüphecilikle karşıladıkları anlamına geliyordu. Galenos’a ait olduğu sanılan ve Hıristiyanlardan ölümü hor görüp cinsel perhize önem veren insanlar olarak söz edilen bir yazı bu açıdan büyük önem taşır. Büyük kısmı iyileşme vakalarından oluşan mucizelere olan yaygın inanç, hasta ile hekim ve tedavi arasındaki geleneksel ilişkide bir değişime yol açar. Tedavi alanında çalışanların sundukları hizmete hiç ara vermemiş olmasına dair kanıtlar varsa da, ruh sağlığının beden sağlığında oynadığı daha büyük rolün üzerinde sürekli olarak durulduğu görülür.

En azından Doğuda, kamu yardımları ve caritas [hayır işleri] faaliyetleri konusunda son derece olumlu bir yaklaşım, tedavinin reddedilmesi yaklaşımına baskın çıkar ve hekimler birkaç yüzyıl içinde Christos Soter [Kurtarıcı İsa] figürüyle özdeşleştirilmeye başlar. İslamın hâkim olduğu bölgelerde de, bazı marjinal gruplar dışında, tıbbi bilgiler ile dini yönü güçlü bir toplum arasında herhangi bir sorunun varlığı tespit edilmemiştir.

Bkz.

Bilim ve Teknik: Tedavi Alanı ve Hayır İşleri: Geç Antikçağdan Ortaçağa Hastalara Yardım Geleneği, s. 486; Doğuda ve Batıda Tıp, s. 488; Uygulamadan Metne: Arap Tıbbının Hocaları, s. 502

EDİTÖR
UMBERTO ECO
ORTAÇAĞ
BARBARLAR * HIRİSTlYANLAR * MÜSLÜMANLAR
Çeviri: Leyla Tonguç Basmacı
ALFA TARİH

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir