Yunan Mirası ve İslam Dünyası – Giorgio Strano
İslamın VII. yüzyılda Doğu Akdeniz’de hızla yayılması bu yeni egemen halka Yunan kültürünün asıl kaynaklarına rahatça erişme imkânı sağlar; bu kaynaklar kısa sürede hem Latin hâkimiyetindeki Batı topraklarında hem de Hindistan’ın güney bölgelerinde bir iktidar ve itibar aracına dönüşecektir.
Tercümeler ve Yeni Araştırmalar:
Bağdat’taki Hikmet Evi
Siyasal iktidar aracı olarak kültür
VII. yüzyılın ilk yarısı İslam dininin Akdeniz bölgesinin doğu bölgelerinde hızla yayılmasına tanık olur. Doğu Roma İmparatorluğu’nun bir kısmının bu yeni inancın müritleri tarafından fethedilmiş olması Latin hâkimiyetindeki Batı Roma bölgelerinin, Yunan kültürünün ana kaynağını oluşturmaya devam eden mekânlara erişmesinin engellenmesine yol açar. Öte yandan yayılma hareketi 750 yılına doğru hız kaybetmeye ve halifeler, kültürü ve bilimi itibar elde etmenin ve fethedilen topraklar üzerindeki siyasal iktidarı sağlamlaştırmanın bir yolu olarak görmeye başlayınca, Müslüman âlimler iki yoldan Yunan bilimin kaynaklarına erişme ayrıcalığını elde eder. Bu yollardan biri Bizans İmparatorluğu’nun merkezinde muhafaza edilen Yunan dilinde özgün belgelerden, diğeri de Nasturi Hıristiyanlar tarafından Süryaniceye çevrilmiş ikinci elden belgelerden oluşur. Nasturilerin VI ila VII. yüzyılın arasında Doğu İran’ın Cundişapur şehrinde oluşturdukları kültür merkezlerinde yaşayan Müslüman âlimler kendilerini efendileri adına Yunan bilimsel metinlerini Süryaniceden Arapçaya çevirmeye adarlar.
Yıldız bilimi
Müslümanların yönetimindeki toprakların coğrafi konumu, Hindistan’ın güney bölgeleriyle entelektüel alanda alışverişi kolaylaştırır. Bu bölgelerin özellikle matematik bilimler alanında son derece olumlu bir etkisi olur. Halife Mansur (y. 712-775) tarafından Doğu İslam bölgelerinin yeni başkenti olarak kurulmuş olan Bağdat’a 750 yılı civarında astronomi konusunda bir Hint eseri ulaşır ve 775 yılı civarında Arapçaya tercüme edilerek Sindhind adıyla tanınmaya başlar. Bu eser, İslam dünyasının yıldız bilimiyle ilk teması sağlar; zamanın ölçümü, coğrafya ve astrolojiyle sıkı bağlantıları olan bu bilim dalı birkaç yüzyıl içinde halifeler, âlimler, dini liderler, hatta inananların ilgisini çeken bir alan haline gelir. Sindhind’in tercümesinden sonra 780 yılına doğru Ptolemaios’un yıldızların dünyanın çeşitli bölgeleri ve yıldız fallarının hazırlanışı üzerindeki etkilerini konu alan Tetrabiblos [Dört K tap] eseri Yunancadan Arapçaya tercüme edilir. Halife Harun er-Reşid (766-809) zamanında Eukleides’in Stoicheia [Elementler] eserinin bazı kısımları tercüme edilir, IX. yüzyılın başında da halife el-Memun (786-833) Bağdat’ta Hikmet Evi’ni kurar. İskenderiye’deki
ünlü kütüphaneden ilham alınarak yaratılan bu yerde âlimler harıl harıl çalışıp özel anlaşmalarla Bizans İmparatorluğu’ndan elde edilen Yunan elyazmalarının tercümelerini gerçekleştirirler; bu metinlerin arasında Platon’un (MÖ 428/427-348/347), Aristoteles’in (MÖ 384-322) ve başlıca yorumcularının eserleri vardır.
Hikmet Evi’nde ağırlanan âlimler hem Müslümanların yönetimindeki Doğuda hem de birkaç yüzyıl sonra Latinlerin yönetimindeki Batıda bilim alanında büyük etki sahibi olacaktır.
Cebirin babası
Muhammed bin Musa el-Harizmi’nin (y. 780-y. 850) astronomi ile matematik ve özellikle aritmetik ile cebir alanında yazdığı eserler ve yazılar Batı dünyasının tamamında kullanılan hesaplama yöntemlerinin tanımlanmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Bu yazıların arasında bulunan ve Hint sayısal hesaplamasını konu alan bir eserin anlatım mükemmelliği, bu sistemin çok yaygın bir şekilde kullanılmasının ve bu sistemin temelinde yatan on “Arap” rakamının (modern simgelerle 1, 2, 3, 4…) Harizmi’nin kendisi tarafından geliştirilmiş olduğu inancının ardında yatan nedendir. Yüzyıllar geçtikçe, birimler (α,β,γ,δ…), onluklar (ι,κ,λ,μ…), yüzlükler (ρ, σ, τ, υ…) vs için belli sayılar öngören Yunan sisteminin yerini yavaş yavaş “Arap” basamaklı sayı sistemi alır. Sayısal hesaplama için kullanılan “algoritma” terimi de el-Harizmi’nin adından türemiştir. “Cebir” terimi de benzer şekilde, bu matematikçinin en ünlü eseri olan Hesab-ül Cebir vel Mukabele’nin (Düşünce ve Denge Hesapları) adından türetilmiştir. Son derece doğrusal bir dille yazılmış olan bu eser, birinci ve ikinci dereceden ilk altı denklemin çözümünü ve pozitif kökünün yanı sıra bu denklemlere karşılık gelen geometrik unsurların (karelerin, dikdörtgenlerin, vs kenarları, çevre uzunlukları ve yüzeylerin) açıklamasını konu alır. Her ne kadar bu eser Yunan ve Hint unsurlarının bileşimine dayalıysa da, anlatımının sadeliğinden dolayı okuması ve kavranması kolaydır ve el Harizmi’ye “cebirin babası” unvanını kazandırmıştır.
Sabit bin Kurra’nın Tercüme Okulu ve En Önemli İslami Matematik Eserler
Almagest
Sabit bin Kurra (826?-901) ise bir tercüme okulu açar ve matematik alanındaki en önemli Yunan eserlerini Yunancadan ve Süryaniceden tercüme etmeye adar. Tercüme edilen bu eserlerin arasında Ptolemaios’un astronomi alanındaki en önemli kitabı olan Mathematike Syntaksis [Matematik Bileşimi] “el-macisti” (en büyük) unvanını aldıktan sonra Batı dünyasında Almagest olarak tanınır. Aralıksız bir şekilde yürütülen bu tercüme faaliyetleri, aksi takdirde kısmen veya tamamıyla ortadan kaybolacak hatırı sayılır miktarda Yunanca felsefi ve bilimsel metinin Arapça olarak muhafaza edilmesini sağlamakla kalmaz, aralarında bin Kurra da olmak üzere Müslüman âlimlerin, Latin hâkimiyetindeki Batının büyük ölçüde göz ardı ettiği matematik bilimlerinin ulaştığı zirveleri özümsemesini sağlar. Müslüman âlimlerin bu ilk özümseme safhası eleştirel veya tamamıyla özgün eserlerin yazılmasından da önce, Yunan matematik bilimlerinin bazı yönlerinin az veya çok ayrıntılı yorumlarının Eukleides, Pergeli Apollonius (MÖ y. 262-y. 190), Syracusaelı Arkhimedes (MÖ 287-212), Ptolemaios ve diğer büyük Yunan matematikçilerin teoremlerine alternatif oluşturacak daha anlaşılır çözümlerin geliştirilmesini sağlar.
Müslüman matematikçiler, gökyüzü olaylarını uygun cihazlarla gözlemlemeye, yeni kozmolojik teoriler geliştirmeye başlamadan, hatta gerektiği zaman yeni düşünce okulları oluşturmadan önce, X. yüzyılın sonunda Yunan astronomisinin ulaştığı en yüksek zirveyi temsil etmeye devam eden Ptolemaios’un yaptıklarını büyük bir titizlikle gözden geçirir. Harizmi gibi bazı Müslüman matematikçiler Almagest’teki geometrik modelleri kullanarak gezegenlerin konumuna göre güncellenmiş hesap tabloları geliştirirken, Muhammed el-Battani (y. 850-929) gibi bazıları Ptolemaios’un kullandığı bazı astronomik parametreleri güncelleyerek geometrik modelleri ve hesap tablolarını geliştirmeye çalışırlar, Abdürrahman el Sufi (903-986) gibi bazıları da Ptolemaios’un yıldız katalogunu inceleyerek takımyıldızların şeklini ele alır ve onları çekici bir şekilde tasvir ederler.
Logaritma tabloları
Bu ayrıntılı gözden geçirme çalışmalarında Müslüman âlimler, İskenderiye döneminde Yunan astronomların elinin altında bulunanlardan çok daha gelişmiş matematik yöntemlere sahiptir. Ondalık temelli aritmetik ve en temel cebirin yanı sıra matematik alanında yeni kavramlardan da yararlanmaya başlarlar. Her ne kadar bin Kurra konusunda emin değilsek de, el-Battani’yle daha sonra Ebu’l Vefa’nın (X. yüzyıl) Hint dünyasında kullanılmakta olan trigonometrik bağıntılardan yararlanmaya başladığı kesindir. Ptolemaios, kendi yermerkezli astronomisinin kanıtlarını oluşturan sayısız geometrik kanıtlamayı gerçekleştirmek için sadece belli bir köşeden yayların ve kirişlerin uzunluğunu kullanarak düzlem ve küresel üçgenleri çözmek zorunda kalmıştı. Bu hesapları kolaylaştırmak için Almagest’in daha çok astronomiyle ilgili olan bölümüne yarım derecelik aralarla hesaplanmış köşe ve çember kirişlerinin tablosunu da
eklemek zorunda kalmıştı. IX. yüzyıldan itibaren ise Müslüman astronomlar aynı kanıtlamaları yürütmek için daha pratik bir yönteme başvurup, belli bir açıya sahip dik üçgenin dik kenarları ile eğik kenarı arasındaki sayısal bağıntılardan yararlanmaya başlar. Müslüman matematikçiler, modern “sinüs,” “kosinüs,” “tanjant” ve inversleri “sekant,” “kosekant” ve “kotanjant” işlevlerinin ataları olan bu bağıntıları ondalık sayılara ve çeyrek derece aralıklarına dayalı tablolar halinde düzenler. Bu gelişmiş kavramlar, matematik kullanımına karşı çıkmayan, hatta ibadet zamanlarını düzenlemek için ondan destek alan bir dinin gereksinimleriyle birleşince, sonraki yüzyıllarda İslam ortaçağının asli özelliği olacak ilmi gelişim döneminin temelini hazırlayacaktır.
Bkz.
Tarih: Emevi Halifeliği, s. 132; İslam: Abbasiler ve Fatimiler, s. 189; Avrupa’da İslam, s. 195
Bilim ve Teknik: Süryani Geleneğinde ve Arap Dilinde Antik Kültür ve Galenos, s. 492; Metinden Uygulamaya: İslam Dünyasında Farmakoloji, Klinik Tıp ve Cerrahi, s. 497; Uygulamadan Me’ıne: Arap tıbbının Hocaları, s. 502; Arap Simyası, s. 516; İslam Teknoloji Kültürü: Yeni Teknikler, Tercümeler ve Üretim Harikaları, s. 539; Bizans Kültürü ve Batı ile Doğu Arasındaki İlişkiler, s. 611
Edebiyat ve Tiyatro: Avrupa’da İslam Hakkında Bilinenler, s. 642
Görsel Sanatlar: İslam ve Mustarib Döneminde İspanya, s. 834
EDİTÖR
UMBERTO ECO
ORTAÇAĞ
BARBARLAR * HIRİSTlYANLAR * MÜSLÜMANLAR
Çeviri: Leyla Tonguç Basmacı
ALFA TARİH