Mobbing’in Cinsiyet Boyutları ve Performatif Cinsiyet Teorisiyle İlişkisi
Mobbing’in Tanımı ve Cinsiyet Temelli Dinamikleri
Mobbing, iş yerinde bireyin sistematik ve uzun süreli psikolojik tacize maruz kalması olarak tanımlanır. Bu davranışlar, bireyi dışlamayı, itibarsızlaştırmayı veya duygusal olarak yıpratmayı hedefler. Cinsiyet temelli mobbing, kadınların, erkeklerin veya cinsiyet kimliği farklı olan bireylerin iş ortamında cinsiyetlerine dayalı ayrımcı davranışlara maruz kalması şeklinde ortaya çıkar. Araştırmalar, kadınların iş yerinde daha sık mobbinge uğradığını ve bu durumun cinsiyet rolleriyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Örneğin, kadınlar genellikle duygusal veya destekleyici rollerle ilişkilendirilirken, liderlik pozisyonlarında karşılaştıkları mobbing, yetkinliklerinin sorgulanması veya otoritelerinin zayıflatılması şeklinde kendini gösterebilir. Erkekler ise, özellikle ataerkil normlara uymadıklarında, örneğin duygusal veya iş birliğine dayalı davranışlar sergilediklerinde, mobbinge maruz kalabilir. Cinsiyet kimliği veya cinsel yönelim farklılıkları da mobbingin hedefi haline gelebilir, bu da iş yerinde çeşitliliğin kabul edilmemesiyle ilişkilidir.
Performatif Cinsiyet Teorisinin Temel İlkeleri
Performatif cinsiyet teorisi, cinsiyetin biyolojik bir veri olmaktan çok, toplumsal ve kültürel pratikler aracılığıyla inşa edilen bir performans olduğunu öne sürer. Bu teori, cinsiyetin bireylerin günlük davranışları, söylemleri ve toplumsal beklentilere uyum süreçleriyle şekillendiğini savunur. Cinsiyet, sabit bir kimlik değil, tekrarlanan eylemlerle sürekli olarak yeniden üretilen bir yapıdır. Bu bağlamda, bireyler toplumsal normlara uygun davranışlar sergileyerek cinsiyet kimliklerini “oynar”. İş yerinde bu performans, profesyonel rollerle kesişir ve bireylerin cinsiyet temelli beklentilere ne ölçüde uyduklarına göre değerlendirilmelerine yol açar. Örneğin, bir kadının “sert” veya “iddialı” davranışı, toplumsal cinsiyet normlarına aykırı görülerek eleştirilebilirken, aynı davranış bir erkekte liderlik olarak algılanabilir.
Mobbing ve Performatif Cinsiyet Arasındaki Bağlantı
Mobbing ile performatif cinsiyet teorisi arasındaki ilişki, iş yerinde cinsiyet normlarının nasıl uygulandığını ve bu normlara uymayan bireylerin nasıl cezalandırıldığını anlamada kilit bir rol oynar. İş yerinde mobbing, bireylerin cinsiyet performanslarının toplumsal beklentilere uygun olup olmamasına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Örneğin, bir kadın yönetici, liderlik rolünde “fazla duygusal” bulunduğu için eleştirilebilir veya dışlanabilir; bu, kadınlardan beklenen “nazik” ve “uyumlu” davranış kalıplarına uymadığı algısından kaynaklanır. Benzer şekilde, erkeklerin “duygusal” veya “pasif” davranışları, erkeklik normlarına aykırı görülerek mobbingin hedefi haline gelebilir. Cinsiyet kimliği veya cinsel yönelim farklılıkları da, heteronormatif iş yeri kültürlerinde “uygunsuz” performans olarak algılanarak mobbinge zemin hazırlar. Bu durum, cinsiyetin performatif doğasının iş yerinde nasıl bir denetim mekanizması olarak işlediğini gösterir.
İş Yeri Kültürü ve Cinsiyet Normlarının Etkisi
İş yeri kültürü, cinsiyet normlarının yeniden üretilmesinde ve mobbingin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar. Ataerkil yapılar, cinsiyet rollerini katı bir şekilde tanımlayarak bireylerin davranışlarını kısıtlar ve normlara uymayanları hedef haline getirir. Örneğin, kadınların yoğunlukla bulunduğu sektörlerde (eğitim, sağlık) mobbing, genellikle bireyin profesyonel yetkinliklerini sorgulama veya duygusal yıpratma şeklinde görülür. Erkek egemen sektörlerde (teknoloji, mühendislik) ise kadınlar, cinsiyet normlarına uygun olmayan roller üstlendiklerinde daha fazla ayrımcılığa ve mobbinge maruz kalır. Performatif cinsiyet teorisi, bu dinamikleri açıklamak için bir çerçeve sunar; çünkü iş yeri kültürü, bireylerin cinsiyet performanslarını sürekli olarak değerlendirir ve normlara uymayanları dışlama eğilimindedir. Bu dışlama, mobbingin hem bir sonucu hem de bir aracı olarak işlev görür.
Çözüm Önerileri ve İleriye Dönük Yaklaşımlar
Mobbingin cinsiyet boyutlarını ele almak için iş yerlerinde kapsayıcı politikalar geliştirilmesi gereklidir. Cinsiyet temelli mobbingin önlenmesi, öncelikle iş yeri kültürünün cinsiyet normlarından arındırılmasını gerektirir. Eğitim programları, cinsiyet stereotiplerini sorgulamaya ve farklı cinsiyet kimliklerini kabul etmeye yönelik farkındalığı artırabilir. Ayrıca, mobbing şikayetlerini değerlendirmek için bağımsız ve şeffaf mekanizmalar kurulması, mağdurların güvenli bir şekilde seslerini duyurmalarını sağlar. Performatif cinsiyet teorisi, bu süreçte rehber olabilir; çünkü cinsiyet normlarının nasıl yeniden üretildiğini anlamak, bu normları dönüştürmek için bir başlangıç noktası sunar. İş yerlerinde çeşitliliği teşvik eden politikalar, bireylerin cinsiyet performanslarına dayalı yargılardan uzak bir ortam yaratılmasına katkıda bulunabilir.



