Muzip Tanrı – Jean-Louis Fournier. “Tanrım yıkamakla çıkmayan lekeleri yaratmayı ilk olarak neden ve niçin düşündün?”

Jean-Louis Fournier’nin “Muzip Tanrı”sı: Emekliliğin Sıkıntısından Doğan Kara Mizah
Fransız yazar, televizyoncu ve komedyen Jean-Louis Fournier’nin kaleminden çıkan “Muzip Tanrı”, yazarın bilinen otobiyografik eserlerinden farklı bir kurgusal yapım sunuyor. Kitabın orijinal adı “Satané Dieu !” olarak geçiyor, bu da “Lanet Tanrı!” veya “Kahrolası Tanrı!” gibi anlamlara gelirken, Türkçe başlığın “Muzip Tanrı” (Şakacı Tanrı) olması kitabın içeriğindeki ironi ve mizahı yansıtıyor, ancak bazı okuyucular kitaptaki Tanrı’nın muzip olmaktan çok, insanların acı çekmesinden keyif alan bir figür olduğunu düşünebilir.
Kitabın temel önermesi oldukça dikkat çekici: Tanrı, dünyayı yaratmayı tamamladıktan sonra zorunlu çalışma süresini bitirmiş ve emekliliğe hak kazanmıştır. Emekliliğini, gökyüzüne en yakın katta, bulutların ve alt katındaki kiracıları olan insanların üzerinde, XV. Louis tarzında döşenmiş, azametli ama son derece konforlu bir dairede geçirmeye başlar. Bu lüks dairede bir müzik odası, sigara odası, Latince kitaplarla dolu bir kütüphane, ev sineması, kapalı yüzme havuzu, spor salonu ve ağaçlarla dolu büyük bir teras bulunmaktadır. Yardımcısı Aziz Pierre de onunla birliktedir.
Ancak, tüm bu imkanlara rağmen Tanrı sıkılmaktadır. Aziz Pierre’in Parkinson olması nedeniyle mikado oynamayı reddetmesi, domino oynamaları ama Tanrı’nın bundan da keyif almaması, bu sıkıntının somut göstergeleridir. Akşamları kulağını yere dayayıp alt kattaki komşuların eğlence seslerini, özellikle de kadın kahkahalarını duyması, Tanrı’nın yüzünü ekşitmesine neden olur. Tanrı, insanları kıskanmaktadır ve onların mutluluğu içini acıtmaktadır. Aziz Pierre de insanları “fazla şımarttığı” konusunda Tanrı’ya sitem eder.
İşte tam bu noktada, Tanrı’nın can sıkıntısı ve insanların mutlu olmasından duyduğu rahatsızlık, hayatlarını zehir edecek yeni “icatlar” yapmasının ana motivasyonu haline gelir. Aziz Pierre de bu konuda onu cesaretlendirir ve “Cenneti yaratmayı becerdiğinize göre, cehennemi yaratmakta zorlanmanız için bir neden göremiyorum” der. İyi fikirler genellikle geceleri, Tanrı ve Aziz Pierre’in yan yana odalarında, aradaki açık kapıdan sohbet ederlerken gelir. Bu, aralarında bir oyun haline dönüşür ve domino oynamaktan vazgeçerler.
Kitap, Tanrı’nın insanların hayatını zorlaştırmak için yarattığı çeşitli “muziplikleri” ve bu icatların nasıl ortaya çıktığını anlatır. Bu icatlardan bazıları ve hikayeleri şunlardır:

Lekeler: İnsanların her zaman lekesiz beyaz elbiseler giydiğini görünce sıkılan Tanrı, bembeyaz melekler topluluğunun giysilerinde frambuaz, yumurta sarısı, çikolata, şarap, yeşil çimen lekeleri hayal ederek eğlenir. Ardından kravatında leke olan bir cumhurbaşkanı, gelinliğinde çikolata lekesi olan bir gelin gibi insanların bu lekelerle yaşayacağı sıkıntıları düşünür. Yıkamakla çıkmayan, yüzlerde, akciğerlerde ve denizin üzerinde büyüyen kara lekeler yaratır.

Pazartesi: Başlangıçta yeryüzünde her gün Pazardı ve insanlar mutluydu. Ancak insanlarla ilişkileri sevimsizleşince, Tanrı gözlerinde hain bir ışıltıyla Pazartesi’yi yaratacağını duyurur. Aziz Pierre’e bunun “oldukça kötü bir pazar” olduğunu, gri renkli, uzun, çok uzun, aç susuz geçirilen bir gün olacağını söyler. Patronun kendisi olduğunu ve Pazartesi’nin 32 saat süreceğini belirtir.

Etoburlar: Cennette kaplanlar sakindi ve onlara Kedicik deniyordu. Ancak Tanrı, kaplanların büyük dişlerinin sadece haşlama yemek için olmadığını düşünüp insanları zehir etme fikriyle onları kana susamış canavarlara dönüştürmeye karar verir. Kaplanların kuşkonmaz yerine uyluk iliği emmesini, süt yerine komşuların kanını içmesini sağlar ve tırnaklarını keskinleştirir. Diğer hayvanların da insan eti yemesini ister; kurtlar yeşil fasulye yerine Kırmızı Başlıklı Kız’a yönelir. Böylece etoburları yaratır.

Sokucu Sinekler (Eşek Arıları): Yeryüzü cennetinde sadece bal arıları varken, Aziz Pierre “sokan büyük bir sinek” fikrini ortaya atar. Tanrı, düşmanı yanıltmak için arılara benzemelerini, ancak bal yapmayıp yalnızca sokup can yakmalarını, kızartıp şişirmelerini ister. Ölmelerini istemez çünkü acı çektirecek insan kalmazdı. Ahlaksız bir arı türü olan eşekarılarını yaratır. Hatta üç sokmasıyla bir acıyı öldürebilecek süper arılar ve bir fili tek sokmayla öldürebilecek süper eşekarıları hayal eder.

Viski: İnsanların kaliteli konyakları takdir etmediğini düşünen Tanrı, onlar için “kafa bulduracak, mide bulandırıcı”, kalitesiz ve yıllandırılması gerekmeyecek adi bir içki icat etmek ister. Aziz Pierre’den eski imbikte bir içki hazırlamasını ister ve ortaya çıkan mide bulandırıcı içkiyi görünce “Reklamını yaparsanız insanlar bayılacaktır” diyerek viskiyi yaratır.

Petrol: Tanrı, ellerini makine yağına sokmuş gibi kapkara olduğunu belirterek, “mide bulandırıcı” ve “çok kötü kokan” bir şey yarattığını söyler. Bu şeyi bazı çukurlara saklamıştır. Amacı, “söndürülemeyecek ateşler yakmak, gökyüzünü karartmak, yeryüzünü ateşe ve kana boğmak, yıllar boyu kuşları ve balıkları zehirlemek”tir. Aziz Pierre bunun bir tür cehennem olduğunu söyler ve Tanrı gururla “Tam üzerine bastın” der. Böylece petrolü yaratır.

Ev İşleri Zorlukları: Mutlu bir şekilde öğle yemeği hazırlayan bir ev kadını gören Tanrı’nın midesi bulanır ve ev işleri adını verdiği birkaç küçük zorluk icat eder. Sütün taşması, mayonezin bozulması, sobanın tütmesi, evyenin tıkanması, tereyağın acıması, balığın kokması gibi ev kadınlarının hayatını zorlaştıracak şeyler emreder.

Kolesterol ve Diyabet: Bir lokantanın terasında yıldönümlerini kutlayan, iştahla yiyip içen mutlu bir çift gören Tanrı’nın midesi bulanır ve keyiflerini kaçırmak için kolesterol ve diyabet adında henüz var olmayan iki sözcük düşünür. Kaz ciğerine yağları, Bordo şarabına glikozu saklar ve yıldönümü pastasına hepsinden serpiştirir. Sonuç olarak adam kalp krizi geçirip ölür.

Gürültü (Patlamalı Motorlar): Geceleri egzozu patlak mobiletle dolaşan serseri fikrinden yola çıkan Tanrı, tekerleği döndürecek bir şey, yani bir motor yaratmak ister. Aziz Pierre’in önerisiyle “patlamalı bir motor” fikri ortaya çıkar. Bu motorun patlamalarla çalışacağını, gürültülü olacağını, duman çıkaracağını ve pis kokan petrolle besleneceğini belirler. Amacı, sessiz olan her yere bu makineyi yerleştirmektir. Çim biçme makineleri, deniz scooterları, kar motorları, ULM’ler gibi araçlarla insanların huzurla uyumasını sonsuza dek engelleyecek patlamalı motoru icat eder.

Suçluluk Duygusu: İnsanların hayatını zehir etmek için “suçluluk duygusu”nu yaratacağını söyler. Aziz Pierre’e “Aşağıdaki komşuları oğlumun kendileri yüzünden öldüğüne inandıracağım” der. Oğlunun onların günahlarını affettirmek için hayatını verdiğini ve ölümüne biraz da insanların neden olduğunu iddia eder. Rubens, Rembrandt gibi ressamların tablolarını delil olarak gösterir.

Para: Cennette paraya ihtiyaç yokken, Tanrı parayı icat eder ve tek amacının insanların canını sıkmak olduğunu belirtir. Aziz Pierre’den kağıt kalem ister ve üzerinde kendi görüntüsü olan ilk parayı çizer. Aziz Pierre’e bu kağıt parçasının bütün dünyayı zehirleyeceğini söyler ve insanların yalnızca para kazanmak için yaşayacağını ekler. Para kazanamayanlara ihtiyaç kalmayacağını belirtir. Paranın iktidar vereceğini düşünür. Ardından Kanun Tabletleri’ni yazar. Böylece verimliliği yaratır.

Çocuk Hastalıkları: Bebeğiyle mutlu olan bir anneyi görünce Tanrı’nın midesi bulanır. Annenin bebeğine “Benim Küçük İsa’m” demesi Tanrı’yı rahatsız eder. Bebeği küçük kırmızı beneklerle kaplama fikri ortaya atılır. İçlerini irinle doldurmayı düşünür. Ayrıca çocukların horoz gibi öksürdüğü bir hastalık yaratmayı planlar. Böylece kızıl, suçiçeği, kızamık, boğmaca gibi çocuk hastalıklarını ve geceleri ağlayan çocukları yaratarak dünya annelerinin gecelerini zehir eder.

Pas: Üstü açık, siyah, güzel bir arabayı gururla gösteren bir adamı gören Tanrı, arabanın güzelliğini uzun süre koruyamayacağını söyler. Boyasının matlaşacağını, sivilceye benzer kahverengi lekeler, şişkinlikler, kabartılar, çatlamalar ortaya çıkacağını, boyanın döküleceğini ve saçta (arabanın tavanında) delikler açılacağını belirtir. Böylece arabanın imha edilmesine yol açacak pası yaratır.

Termitler: Marangozları üzmek için ahşap yiyen küçük tahtakuruları yaratma fikrinden sonra, daha büyük, dört kanatlı, daha sinsi ve hain yaratıklar hayal eder. Bunlar ahşabı içten içe yiyerek görünmez kanallar açacak ve bir gün altındaki sandalye veya evin iskeleti çökecektir. Bunlara güvelerden üç kat daha güçlü olduğu için “termit” adını verir.

Korku (Fobi): Gitgide artan trafik kazalarından ve sisin icadından duyduğu memnuniyetle cesareti artan Tanrı, Aziz Pierre’e insanların hayatını sonsuza kadar zehir edecek bir şey düşündüğünü söyler: Korku. İnsanların her şeyden korkacağını, karanlıktan, kandan, boşluktan, örümcekten, başkalarından, farelerden, sudan, uçaktan korkarak felç olacaklarını belirtir ve buna “fobi” adını verir. Ancak insanların kendisinden korkmaması gerektiğini, aksi halde savunmaya geçeceklerini ve istediklerini yapamayacağını söyler.

Aynalar: İnsanlara bir hediye vereceğini söyleyen Tanrı, bunun ayna olacağını belirtir. Amacı insanların kendi suratlarını görmeleri, gitgide uzayan kırışıklıklarını, büyüyen yaşlılık lekelerini, sarkan tenlerini, yaşlandıklarını ve çirkinleştiklerini görmeleridir. Felaketin şiddetini günden güne daha iyi ölçebilmeleri için bunu “yeterince haince” bulduğunu söyler.

Buğu/Yoğunlaşma: Dışarısı için sisi icat ettikten sonra, içeridekiler için de bir sis yaratmak isteyen Tanrı, “yoğunlaşmayı” icat eder. Sıcak havanın soğuk yüzeyle karşılaşınca küçük su damlacıklarına dönüşmesiyle, camların şeffaflığını yitireceğini ve insanların komşularını gözetleyemeyeceğini, aynada kendilerini göremeyeceğini belirtir.

Güvercinler: Alt kattaki komşuların kutlama yapıp uyumasına engel olması üzerine sinirlenen Tanrı, Aziz Pierre’e “Kafalarına edeceğim” der. Bir temsilci seçeceğini ve ona “bütün gün sıçma görevi” vereceğini söyler. Amacı “o güzel arabalarını, o güzel evlerini ve bütün dünyayı kirletmektir”. Böylece güvercini yaratır.

Tutku: Birbirlerine “seni seviyorum” diyen mutlu bir çift gören Tanrı’nın midesi bulanır ve Latince’de “acı çekmek” anlamına gelen “patio” kelimesinden yola çıkarak tutkuyu icat eder. Başlangıçta mutluluk verse de, sonunda daha önce yaşanmamış bir umutsuzluğa yol açacağını söyler.

Sivrisinekler (Anofel): Mutlu uyuyan bir adam gören Tanrı’nın midesi bulanır ve insanı kan içinde bırakan, uzaktan kumanda edilebilen Anofel adında bir sinek yaratır. Bu sinekleri insanların burnuna veya boynuna kondurup sokturarak eğlenir. Amacı insanlara eziyet etmektir.

Fırtına: Alt kattaki komşuların gürültü yapması üzerine sinirlenen Tanrı, onlara bir “ses ve ışık gösterisi” sunacağını söyler. Geçen yılki doğum gününden kalan havai fişekleri kullanarak fırtınayı icat eder.

Ter: İnsanları “terletmek” isteyen Tanrı, “alnının teriyle ekmeğini kazanmak” deyiminden yola çıkarak gerçek anlamda teri icat eder. Termostatı biraz açınca insanların erimeye başlayacağını, tenlerinden kötü kokan ve içine asit koyduğu bir sıvı çıkacağını, bu sıvının giysilerinde lekeler ve delikler açacağını belirtir.

Horlayan Erkek: Sırtüstü uyuyan adama kolunu saran mutlu bir kadını gören Tanrı’nın midesi bulanır. Kadının gecelerini mahvedecek bir fikir arar. Gürültüyü odalarının içinden çıkarmak gerektiğini düşünür ve kadının sinirlenip adamın burnunu sıkmasıyla horlayan erkeği yaratır.

Aşırı Sıcak Yazlar: Yazın yaklaştığı, insanların keyifli olduğu bir zamanda Tanrı’nın midesi bulanır. Baharla sonbahar arasına bir köprü kurmak veya aşırı sıcak bir yaz yaşatmak gibi fikirler düşünür. Ortalığın yanıp kavrulacağı, ağaçların tutuşacağı, bitkilerin kuruyacağı ve yaşlıların susuzluktan öleceği “cehennem gibi” bir yaz yaratır. Bunun kendi suçu değil, insanların suçu olduğunu ve bilim insanlarının “sera etkisi”nden söz ederek durumu açıklayacağını belirtir.

Alerjiler: Bahçede çilek toplayan mutlu çocukları gören Tanrı’nın midesi bulanır ve çilek alerjisini icat eder. Çilek yiyen kişinin kıpkırmızı olup şişeceğini, nefesinin kesilip boğulacağını söyler. Çilek sevmeyenler için de ton balığı, hardal, deniz kabukluları gibi başka alerjiler yaratır. Deniz kabuklusuna alerjisi olan birinin yengeç yedikten sonra yaşayacağı dramı hayal ederek “Mükemmel cinayet” der.

Kılçıklar: Sofrada bir anda boğulma numarası yapan Tanrı, ardından kılçıkları yaratmanın “gerçekten de çok hainceydi” der.

Dağcılık Zorlukları ve Astım: Mont Blanc’a tırmanan dağcıları gören Tanrı, onların “başaramayacağını” söyler çünkü “Kimse Tanrı’nın üzerine çıkamaz”. Dağcılık için baş dönmesini ve çığı yaratır. Dağı olmayan zavallılar için ise astımı icat eder. Yanardağları tekrar yakarak (Vezüv, Auvergne) Pompei gibi felaketler yaratmayı düşünür, kurbanların herkes olmasını ister.

Romatizma: Televizyonda atletizm şampiyonasını izlerken kaslı ve esnek sporcuları gören Tanrı, bu mükemmel mekaniğe hayran kalır ancak ardından “artroz, artralji, nevralji” gibi var olmayan sözcükler düşünür. Bu sporcuların iki büklüm olmuş, kamburu çıkmış, koltuk değnekli, tekerlekli sandalyeli hallerini, acı içinde kıvranan yaşlıları hayal eder. Kendi ayakkabılarını bağlayamayan, tırnaklarını kesemeyen, elleri deforme olmuş yaşlıları görür gibi olur ve “önemli bir şey yapmazmış edasıyla” romatizmayı yaratır.

Çekirgeler: Afrika’nın zaten sinek, kuraklık, cüzzam, AIDS, timsah gibi felaketlere sahip olduğunu düşünen Aziz Pierre’e rağmen Tanrı, Orthoptera acrididae’leri (çekirgeleri) vereceğini söyler. Başlangıçta yeşil ve güzel olsalar da, milyarlarca olduklarında gökyüzünü ve insanların geleceğini karartacaklarını, ekinleri silip süpüreceklerini belirtir. Çekirge partisinden sonra insanların açlık hissedeceğini ancak yiyecek bir şey bulamayacağını söyler.

Başka Tanrılar ve Din Savaşları: Sıkılan Tanrı, başka tanrılar yaratmak ister. Aziz Pierre bir tanenin fazlasıyla yettiğini düşünse de, Tanrı ne kadar kalabalık olurlarsa o kadar güleceklerini söyler. İnsanların kime inanacaklarını bilemeyeceğini, diğer tanrılara inananları sözle ve silahla kendi dinlerine çekmeye çalışacaklarını ve Tanrı adına birbirlerini öldüreceklerini, yani “din savaşları” olacağını belirtir. Bu sırada kendisinin onlara silah satacağını söyler. “Birbirinizi sevin” sloganını “Birbirinizi öldürün” olarak değiştireceklerini belirtir.

Noel Yortusu: Aziz Pierre’in bugünün Noel yani Oğlunun doğum günü olduğunu hatırlatması üzerine Tanrı, Noel yortusunu “Oğluna eziyet olsun diye” (yaşını hatırlatmak) ve “hindilere işkence etmek için” yarattığını söyler. Ayrıca insanları Noel pastaları ve şampanyayla hasta etmek, yalnız olanların kendilerini daha yalnız hissetmesi için herkese iyi Noel dilemek gibi amaçları olduğunu da ekler.

Tufan/Deniz Basması: Küvetin taşmasından ilham alan Tanrı’nın yüzü aydınlanır. Sular altında kalmış ekinleri, su basmış evleri, sürüklenen cesetleri, ağaçlara asılı kalmış yardım çığlıkları atan insanları hayal eder. Banyosundaki muslukları açıp “Benden sonra tufan!” diye haykırır. Aziz Pierre’e su üzerinde yürümeyi bildiklerini söyler. Suların yükselişini izleyip, kurtulmaya çalışan insanları, özellikle de bebeğini su üzerinde tutmaya çalışan bir babayı dikkatle izler ve her seferinde bebeğin tekrar çıkıp çıkmayacağı üzerine bahse girer. Dairesine kadar ulaşan sulara sığınmaya çalışan insanları Aziz Pierre’in kırbaçla geri göndermesini izler ve bir minderin üzerine yerleşip puanları sayarak, küçük bir çocuk gibi eğlenerek deniz basmasını yaratır.

Ölüm: Saat sabahın üçünde Aziz Pierre’i uyandıran Tanrı, “Aklıma çok önemli bir fikir geldi” diyerek “Ölümü icat ettim” der. Bunun “herkes için” olduğunu, ceza muafiyeti olmayacağını, gençleri, hatta bir şey yapmayanları bile kapsayacağını söyler. Artık herkesin “biyolojik olarak bozulabilir nitelikte” olduğunu belirtir. Aziz Pierre’in “ölümden sonra ne olacak” sorusuna ise parmağını dudaklarına götürerek bunun bir sır olduğunu söyler ve uykuya dalar.

Dünyanın Sonu: Aziz Pierre biraz hayal kırıklığına uğrayarak “Hemen mi?” diye sorduğunda, Tanrı bunun “onlar için” olduğunu, insanların kendi elleriyle dünyayı bitireceğini söyler. Eğer başaramazlarsa, Bay Bin Ladin ve Bay Georges W. Bush gibi iki “uğursuz” göndereceğini belirtir. İnsanların sevgisine ihtiyacı olmadığını, isyan etmeleri halinde onları dize getirecek şeyler bulduğunu söyler. Aziz Pierre’in “ölümden sonra hayat yok mu?” sorusuna “Aptalı oynamaktan vazgeçin. Tabii ki yok” diye yanıt verir. Ancak insanlara “mutluluk dolu bir yaşam vaat ederek” uslu durmalarını sağladığını, bunun bir sır olduğunu kimseye söylememesini tembihler. Ruh, yeniden dirilme, son yargılama, cennet, araf, cehennem gibi kavramların yalan değil, Tanrı’nın icatları olduğunu ima eder.
Kitap, Çiviyazıları Yayınevi’nden çıkmıştır. Baskı yılı 2006’dır.
Fournier, bu eserinde kara mizahı, ironiyi ve teolojik/felsefi konuları alaycı bir dille ele alıyor. Kitap, hayatın zorluklarına, acılarına ve varoluşsal sıkıntılara farklı, sıra dışı bir bakış açısı sunarak okuyucuyu hem eğlendiriyor hem de düşündürüyor. Tanrı figürünün bu kadar insani (ve hatta insan zaaflarına sahip) bir şekilde tasvir edilmesi, kitabın en ilginç yönlerinden biridir. Aziz Pierre ile diyalogları ve Tanrı’nın bir çocuk gibi yeni “oyuncaklar” icat etme hevesi, trajikomik bir tablo çiziyor. Kitabın sonundaki kısa listeler, Tanrı’nın yarattığı diğer “muzîplikleri” özetler: Diş ağrıları, Ayak dikeni, Lumbago, Migren, Avcılar, Kınkanatlılar, Ayakkabılardaki delikler, Güveler, Pireler, Yaprak bitleri, Aşktan sonra gelen sıkıntı, Diktatör, Karaciğer krizi, Ağız kuruluğu, Kurt, Kafes, Duman, Çamur, Su kaçağı, Tuğla, Çimento, Kadından sonra erkek, Kağıt, Kıyma, Köfte, Kahvaltı, Sahanda omlet, Öküz, Fritöz, Futbol, Trafik kazaları, Zeka oyunları, Andre Rieu, İdam, Gübre, Jean-Michel Jarre.
“Muzip Tanrı”, klasik teolojik anlatılardan tamamen uzaklaşarak, sıkılan ve intikamcı bir Tanrı portresi çizmesiyle okuyucuyu şaşırtan ve akıllara kazınan bir eserdir.


Tanrı dünyayı yaratmayı tamamladığında zorunlu çalışma süresini tamamlamış, emekliliğe hak kazanmıştı. Aziz Pierre ile birlikte, gökdelenin gökyüzüne en yakın katında, bulutların ve kiracıları olan insanların üstünde oturacaktı.Tanrı dünyayı yaratmayı tamamladığında geri çekilip şöyle bir baktı ve kendi kendine: “Güzel oldu… Hatta belki de onlar için biraz fazla güzel…” diye mırıldandı. xv. Louis tarzında döşenmiş evi azametli ama son derece konforluydu.Bir müzik odası, bir sigara odası, Latince kitaplarla dolu bir kütüphane, bir ev sineması, bir kapalı yüzme havuzu, bir spor salonu ve ağaçlarla dolu büyük bir terası vardı. Ama Tanrı sıkılıyordu.
Her akşam küçük halısını yere serip diz çökmesi ve kulağını yere dayaması ritüel halini almıştı. Her seferinde alt komşularının eğlence seslerini duyarak yüzünü ekşitiyordu. Ve insanları mutlu gördüğü her zaman tanrının midesi bulandı ve ne yaratabileceğini düşünmeye koyuldu…
Ve Muzip tanrı iş başı yaptı….

Kitabın Künyesi
Muzip Tanrı
Jean – Louis Fournier
Chivi Yazıları
Kasım 2006