Nietzsche’ye göre hastalık bir sağlık dürtüsü, bir yaşam uyarıcısı olabilir: “İnsan böyle yıkımlarla, daha ince bir damak tadıyla gelişmiş bir zevk beğenisiyle yeniden doğmuş gibi olur.” “Beni öldürmeyen her şey beni daha da güçlü kılar.”

EN BÜYÜK SAĞLIK DAHA NEŞELİ BİR SAĞLIKTIR15
15 Çeviren: Kenan Sarıalioğlu
Didier Raymond16


16 Lyon-sud Hastaneleri öğretim ve araştırma görevlisi olan Didier Raymond, Nietzsche ya da En Büyük Sağlık (L’Harmattan Yay., 1999), Dişil Eril Nietzsche (Le Rocher Yay.) ve Mozart ya da Sevinç Çılgınlığı (Mercure de France Yay.) adlı yapıtları yayımladı.

Nietzsche sağlam, sağlıklı değerleri hastalık görüngesinde; bozulmuş, çürük değerleri de sağlık görüngesinde ele aldı. Bu ince işlemden en büyük sağlık fışkırdı…
İyinin ve Kötünün Ötesinde’de Nietzsche şöyle yazar: “Giderek şunu gördüm ki günümüze değin her büyük felsefe, yaratıcısının bir itirafı oldu ve (istesin ya da istemesin, farkına varsın ya da varmasın) onun anılarını oluşturmakta.” Kavramsal değil de anlatımsal olan bir söylem olarak bir felsefi söylem tanımı sunan bur formülasyonla, Nietzsche, usa aykırı gelecek bir şekilde, yeni-olgucuların ve Anglosakson mantıkçıların düşüncesinde uzantısını bulacak olan bir felsefe yorumu akımının başında yer alır hemen. Filozofu sanatsal yetenekten yoksun bir sanatçı olarak tanımlayan Carnap, filozofa engin bir canlılık alanı sağlamak için, doğru ya da yanlış yargılar alanıyla, yani hakikat zeminiyle ilintiyi felsefe metninden kapı dışarı edecektir. Felsefe, Nietzsche için olduğu gibi mantıkçılar için de kavramsal çalışmadan çok şiirsel çalışmaya yakındır ve olgu yargılarından, yani nesnel olarak geçerli yargılardan daha çok değerlendirmeleri, yani bu değerleri dile getiren kişiyi ifade eden yargıları ifade eder.

Her felsefe metni, Nietzsche’nin temel kuralına göre, birinci şahısla ilgili bir söylem olarak yorumlanmalı, onu dile getiren kişiden hareket ederek sorgulanmalıdır.

Nietzsche böylece, sağlıktan ya da bunu bağıra çağıra söyleyen kişinin hastalığından hareket ederek tıbbi bir değerlendirmeyi işin içine sokar. Felsefe de tıpla ilgili bir girişim olur. Hekim filozof, Nietzsche’nin kendini betimlediği gibi, bir düşünürün alışkanlıkları olan beslenme biçimi, yaşama tarzı, karakter vb. özellikleri ile onun öğütlediği ahlaksal idealler arasında bir ilişki kuran kişidir. Bu şekilde ilkeleri aydınlatmak için yaşamöyküsüne başvurma, bir tür psikolojik hatta psikanalitik bir indirgemecilik çevreninde olmuş değildir. Yalnız, filozofa ait olanı yeniden filozofa vermekle yetinmek gerekir: Onun düşüncesinin kimi alanlarında ortaya çıkan ve çoğu zaman da frenlediği varoluşsal bir köklenme, filozofun hiçbir zaman kendini kurtaramadığı bir edimdir bu. Sözgelişi, fikirlerin nesnelliği maskesi altında fizyolojik dengesizliğin ya da bir eksikliğin bilincinde olmayan bir kılık değiştirmenin Nietzsche tarafından açığa vurulması. “Felsefenin, o zamana dek sadece bir beden yorumu ve beden konusunda bir anlaşmazlık olup olmadığını çok düşündüm.” (Şen Bilim) Her felsefe demek ki bir beden sağlığını ya da hastalığını açıklamaktan başka bir şey yapmaz.

Felsefe tarihinde sağlık konusunu tamamen yeni bir tarzda ele alma yetisi; Nietzsche sık sık yineler bunu, işte bunu ona kazandıran, onu eşsiz bir şekilde geliştiren hastalık’tır, onun gözlerini açan ve “en küçük ayrıntıları gören aşırı-uyanık bir psikolojiyi” ona kazandıran budur. “Çünkü her şeyin benim kişiliğimde arındığı yerde hastalığın, bütün araçlarıyla gözetlemenin beni bu çağa alıştırdığı gerçektir.” (İnsanca, Pek İnsanca) Dahası, hastalık ona sağlık konusunda bir bakış açısı edinmesini ve hastalıktan hareket ederek, insan üzerine normal bir insanın bakış açısını daha kesin bir biçimde altüst etmesini de öğretti… Nietzsche sağlam, sağlıklı değerleri hastalık görüngesinde, bozulmuş, çürük değerleri de sağlık görüngesinde ele aldı. Bu ince işlemden en büyük sağlık fışkırdı: “Hastalık görüngesinden hareket ederek kavramları ve daha sağlam değerleri incelemeli, sonra tam tersine, tümlükten ve zengin bir yaşamın rahat güvenliğinden hareket ederek aşağıda çöküş içgüdüsünün gizli çalışmasına bakmalı.” (Ecce Homo) Demek ki hastalık değerlerin altüst edilişinin kaynağı oldu. Nietzsche’nin büründüğü bu hekim filozof karakteri, onun felsefeleri ele alma biçimi, onun felsefeleri borçlu olduğu hastalık’la ilgilidir.

Nietzsche’nin incelediği çürük felsefenin tümü tek bir ilkede birleşirler: Yaşamı olumlamanın reddi. Hıristiyanlık çilecilikle ilgili idealleriyle bir hastalıktır. Schopenhauer, Wagner hasta kişilerdir. “Wagner’in müziğini dinlerken hastanedeyizdir. Wagner bir nevrozdur.” (Wagner Olayı) İkisi de yaşamın aleyhine tanıklık eder. Schopenhauer tatmin edilmemiş şiddetli cinselliğin öfkesiyle çileciliği över. “Bir işkenceden kurtulmuş olmak ister.” diye haykırır Nietzsche onun için.

Hastalığın bize sağladığı şey, bu hasta ve çökkün olan her şeyi ele alma sanatından başka, daha yoğun bir sağlık arzusudur, istencin karşımıza çıkarttığı yıkımların ancak bize verebildiği -bu yıkımları aşmak koşuluyla- güçlendirilmiş bir yaşama istencidir. Hastalık demek ki bir sağlık dürtüsü, bir yaşam uyarıcısı olabilir: “İnsan böyle yıkımlarla, daha ince bir damak tadıyla gelişmiş bir zevk beğenisiyle yeniden doğmuş gibi olur.” (Şen Bilim) Bundan dolayı sağlık Nietzsche’ye göre, ancak sürekli bir kazanım olarak anlaşılabilir: “Beni öldürmeyen her şey beni daha da güçlü kılar.” (Putların Alacakaranlığı) Hasta düşmek için yeterince sağlıklı, yani hastalıklı olmamak gerekir: “Tam hastalıklı bir varlık asla sağlıklı olamaz.” (Ecce Homo)

Nietzsche’nin öğütlediği şey, demek ki hiçbir zaman yaşamın aleyhine tanıklık etmemek için bu sağlığı tertemiz tutmaktır. Onun sağlığı korumaya ve “her günkü küçük olaylara” verdiği teme önem bundan dolayıdır. İyi bir sağlık el kitabı olan Ecce Homo onun sağlık kurallarını sıralar: Son derece değişik, hafif bir beslenme seçimi; bundan dolayı “kötü beslenmeden doğan bir melankoli yaşayan İsa”ya acır. (Ölümünden Sonra Yayımlanan Metinler). İklim ve yer seçimi: “Deha kuru hava, açık bir gökyüzü ister.” (Ecce Homo) Eş dost seçimi: Açık ya da gizli bize düşman olan herkesi dışlamak ya da mümkün olduğunca az oturmak, çok uyumak. Başka bir öğüt: Hekimlerle olabildiğince az görüşmek. Daha iyisi, kendi kendinin hekimi olmak: “Hekimi ve hastalığı bir kez unutalım, gerçekten iyileşiriz.” (Ölümünden Sonra Yayımlanan Metinler) Fiziksel ve psikolojik anlamda anlaşılması gereken iyi bir sindirim sistemine sahip olmak: Besinlerin akıllıca seçimiyle fiziksel, “ruhsal yapının koruyucusu” unutuş’u sağlarken psikolojik. Hınç insanı “sindirim güçlüğü çeken birine benzer. En küçük bir şeyden rahatsız olur.” (Ahlakın Soykütüğü Üstüne) Her şeye karşın hasta düşüldüğünde korunmaya hazır duruma geçmeli ve “savaşı çok şiddetli bulan; metabolizmasını yavaşlatmak, bir tür kış uykusuna ulaşmak için karlara gömülen bir Rus askeri gibi” (Ecce Homo) hastalıktan yararlanmalı, hastalık geçer o zaman.

Ancak bu uygun sağlık durumundan başka, Nietzsche’nin en çok istediği şey en büyük sağlık, sağlıklar basamağında daha yüksek düzeydeki sağlıktır. En büyük sağlık bütün hastalıkları içerebilen sağlıktır. “Daha neşeli, daha kötücül, daha direngen, daha tehlikeli bir sağlıktır.” (Şen Bilim) Acıyı içeren hazdaki ve çelişkileri üst bir yasaya tabi kılan büyük sitildeki sağlıktır o. En büyük sağlık, ardı arkası gelmeyen dengesizlikler arasında kendini güçlendirmekten vazgeçmeyen ve kendi zayıflıklarıyla beslenen bir yapıyı koruyabilecek bir güçtür. Bu sağlık, birçok felsefe biçimlerini, sürekli ve hep önemli bunca sağlık biçimlerinin bulunduğu bakış açısı biçimlerini bitirme olanağını sağlar (Schopenhauer ve Wagner’in onun için hastalık durumunda olmaları bu anlamdadır). Bu büyük sağlığa ulaşmak için Nietzsche, yaşam çabasını uyaran, dürten Mozart, Rossini, Bizet ya da Offenbach’ın müzikleri gibi canlandırıcı müzikler dinlemeyi salık verir önce. “Ağırbaşlılığından bile bir tatlılığın yayıldığı, hoş bir hafiflik ve pırıl pırıl bir neşe ruhu”nun fışkırdığı Mozart müziğinin, Nietzsche’de büyülü bir etki yarattığının üzerinde pek durulmamıştır. (Gezgin ile Gölgesi) Zira hiçbir müzisyen yaşamının hiçliğine böylesine inanmamış ve böyle bir yaşama coşkusunu ifade etmemiştir. Mozart’ta yaşamsal enerji ile müzikal enerji arasında büyülü bir birliktelik vardır. Yaşamdan hasta düştüğümüzde bizi canlandıran, yaşama konusunda hiçbir şey bilmeden yaşamın tüm umutsuzluklarını aydınlatan (yaşamın da hiçbir bilgisi yoktur yaşam hakkında) ve yaşama dayanabilmek için bizi yeniden yüreklendiren bu uyarıcı müziklerle var eder Mozart. Onda, aynı zamanda her şey yitmiş, her şey kazanılmıştır. Nietzsche’de de aynı şekilde, yaşam korkusu ve yaşam vecdi müzikal neşenin mucizevi anında birbirine karışır.

Gerçekliğin Nietzschece olumlanması müzikten ve onun gündelik uygulamasından geçer: “Müziksiz bir yaşam hata olurdu.” (Putların Alacakaranlığı)

Nietzsche’de bu yaşam onayına, müziksel uygulamayla şenlik yapma eklenir: “Bir gün, Zerdüşt’le birlikte bir şenlik, yeryüzünü sevmeyi öğrenmem için yetti bana.” (Böyle Buyurdu Zerdüşt) Şenliğin anlamı her şeyden önce, şenliğin asıl coşkusu olan beklenmedik bir coşku seliyle “büyülü” diye nitelendirebileceğiz iç sıkıntılarımızın sona ermesidir; hüzünler yine bizimledir, unutmayız onları. Şenlik, Tolstoy’a göre, söz konusu yararlarının aksine, anlak ile ilgilidir (“her şeyi anlamak, her şeyi bağışlamaktır”): Şenlik ne bağışlar, ne de hiçbir şeyi unutur. Evet, derinlik olarak tanımlanan şey, bir unutmayı ortadan kaldırma yeteneğidir. Bu, en açık bir trajiğin karşısında, eli kulağında bir felaketin karşısında söz konusudur. Nietzsche’nin tam da müzik sarhoşluğuna benzettiği Dionysosça sarhoşluğun ayrıcalığı. Şenliğin sonuçta yücelttiği şey, insanın bizzat kendisiyle, onun bir yazgısının olmamasıyla (daha doğrusu alnında yazılı bir kaderinin olmamasıyla) geçici bir uygunluğudur. İnsanın acılarından değil de tam tersine dayanaklarından kurtulduğu andaki bir mucize-şifa anı. Bütün bunlar, bir bütün halinde ansızın yitirilecek olan mücadele etme, yaşama, yaşamı savunmanın kesin belirtilebilir nedenleridir ve şenlik coşkusunun, bizatihi var olma mutluluğunun yaşandığı bütün var olma nedenlerini düşünmek de bu boşlukta olur. Hölderlin’in bir yerde dediği gibi, “sözlerim delicedir, sevinç budur.”

Müzik ve şenlik demek ki başından sonuna trajediden başka bir şey olmayan, ancak bu mucizevi anlarda kabul edilen ve her şeye rağmen, yaşamış olma cezasına değen bir yaşamda yoğun neşe anlarını yaratırlar.

NI­ETZSC­HE
Ya­yıma ha­zır­la­yan­lar:
Ke­nan Sa­rı­ali­oğ­lu
Mu­rat Bat­man­ka­ya

Önsöz: Prof. Dr. Ahmet İnam
Say Yayınları