Normallik İmparatorluğu Kitabı ve Otizmin Durumu

“Normallik İmparatorluğu” kitabı otizm konusuna önemli bir vurgu yapmaktadır ve bu vurguyu Marksist bir çerçevede ele almaktadır. Kitap, yazarın kişisel deneyimlerinden hareketle otizmin tarihsel, toplumsal ve ekonomik bağlamını kapsamlı bir şekilde incelemektedir.

İşte otizmle ilgili kitapta öne çıkan vurgular:

  • Yazarın Kişisel Deneyimi: Yazar, otizm teşhisi ve bunun getirdiği duyusal işlemleme ve sosyal anlama sorunları ile okulda yaşadığı zorlukları kendi hayatından örneklerle açıklar. Bu sorunların sadece bireysel olmadığını, daha geniş, sistemik sorunlardan kaynaklandığını vurgular. Otizm teşhisinin, ana akım tıbbi anlatının kendisini “trajik, kırık ve düzeltilmesi gereken” biri olarak göstermesine rağmen, nöroçeşitlilik hareketini keşfetmesiyle nasıl kurtarıcı olduğunu belirtir.
  • Nöroçeşitlilik Hareketinin Kökenleri: Nöroçeşitlilik hareketinin 1990’larda otistik aktivist grupları içinde ortaya çıktığı vurgulanır. Kişisel bilgisayarların ve internetin yaygınlaşmasıyla otistik bireylerin ilk kez çevrimiçi bağlantı kurabilmesi, otizmin baskın anlayışını sorgulayan yoğun bir bilinç yükseltme dönemi başlatmıştır. Bu aktivistler, sorunlarının beyinlerinin bozuk olmasından çok, toplumun nörolojik farklılıklarını barındıramamasından kaynaklandığını savunmuşlardır. Judy Singer’ın “nöroçeşitlilik” kavramını ilk kez bu bağlamda belgelediği belirtilir, bu kavram “normal” beyin fikrini ve “nörotipiği” bir ideal olarak reddeder. Erken otistik aktivistler, engellilik çalışmalarının sosyal modelini nörolojik engelliliğe uygulayarak, yaşadıkları engellenmenin tamamen bireysel yetersizliklerden kaynaklandığı fikrine karşı çıkmışlardır.
  • Patoloji Paradigması ve Otizm: Kitap, otizmin ve diğer nörolojik farklılıkların tarihsel olarak nasıl birer hastalık veya eksiklik olarak görüldüğünü (“patoloji paradigması”) eleştirir. Bu paradigmanın, kapitalist üretim ilişkilerinin ve sömürünün ihtiyaçlarına göre şekillendiği iddia edilir. Patoloji paradigmasının otistik çocukları “normal” hale getirmeye çalışan “Uygulamalı Davranış Analizi” (ABA) gibi yaklaşımları nasıl desteklediği belirtilir. Bu yöntemin otistik nöroçeşitlilik savunucuları tarafından istismarcı ve bir tür dönüştürme terapisi olarak görüldüğü, ancak milyarlarca dolarlık bir endüstri olarak büyümeye devam ettiği vurgulanır.
  • Otizmin Tarihsel Tanımı ve Nazi Etkisi: Otizm teriminin eugenikçi psikiyatrist Eugene Bleuler tarafından 1911’de ortaya atıldığını, ancak günümüzdeki tanımına Nazi iktidarı altında Hans Asperger’in 1930’lar ve 1940’lardaki çalışmalarıyla kavuştuğu belirtilir. Asperger’in, Nazi cinsiyet normlarının ve ekonomik faktörlerin etkisiyle, otistikleri Üçüncü Reich için potansiyel değeri olanlar ve sterilize edilecek veya öldürülecek olanlar olarak ayırdığına dikkat çekilir.
  • Post-Fordist Ekonomi ve Otizm: Otizm teşhisinin özellikle 1980’lerden itibaren “radikal bir şekilde genişlediği” vurgulanır. Post-Fordist ekonomilerin hizmet sektörüne ve bilişsel/duygusal emeğe olan artan bağımlılığı, sosyal, iletişimsel ve duyusal işlemleme becerilerine ilişkin daha sıkı normlar getirmiş, bu da otistik bireylerin yeni ekonominin ihtiyaçlarına uyum sağlamakta zorlanmasına neden olmuştur. Birleşik Krallık’ta otistik nüfusun sadece %22’sinin istihdamda olduğu, pek çoğunun çalışmak istemesine rağmen iş bulamadığı belirtilir.
  • Nöro-Thatcherizm ve Otizm: Kitap, kapitalizmin nöroçeşitliliği, özellikle otistik bireylerin “üstün yeteneklerini” veya “süper güçlerini” ortaya çıkararak kâr elde etme aracı olarak kullandığını (“nöro-Thatcherism”) eleştirir. Bu yaklaşımın, gerçek özgürleşmeyi engellediği ve sadece ayrıcalıklı nörodiverjan bireylere fayda sağladığı, çoklu marjinalleşmiş otistikleri ise göz ardı ettiği ifade edilir.
  • Öjenik Uygulamalar ve Otizm: Günümüzde otistik bireylere yönelik prenatal testler ve sperm bankalarının otistik donörleri geri çevirmesi gibi uygulamaların, otizmin “zararlı işlev bozukluğu” olarak Spitzerian anlayışıyla örtüştüğü ve öjenik kontrolün farklı biçimlerinin devamı olduğu iddia edilir.
  • Otizmin Bir “Seri Kolektif” Olarak Anlaşılması: Otizmin rastgele bir özellik kümesi veya sadece bir kimlik olmadığını, aksine “seri kolektifler” olduğunu savunulur; yani materyal koşullarla nesnel ilişkiler içinde belirli deneyimleri ve sorunları paylaşan insanlar kolektifi olduğu belirtilir. Bu, nörodiverjansın materyal olarak toplumsal olarak inşa edildiği ve yalnızca materyal değişim yoluyla değiştirilebileceği anlamına gelir.
  • Nöroçeşitlilik Paradigması ve Otizm: Nick Walker’ın nöroçeşitlilik paradigması kavramı, otizmin bir eksiklik veya patoloji olarak değil, etnik çeşitlilik veya cinsel yönelim çeşitliliği gibi bir insan çeşitliliği ekseni olarak anlaşılması gerektiğini savunur. Bu yaklaşım, otistik bireylerin toplumsal baskıya karşı mücadelede birleşmesini ve kolektif kurtuluş için savaşmasını sağlar.

Özetle, kitap otizmi sadece bireysel bir durum olarak değil, kapitalist sistemin ve onun dayattığı normallik “imparatorluğunun” bir ürünü olarak ele almaktadır. Otizmin ve otistik bireylerin deneyimlerinin, daha geniş toplumsal, ekonomik ve tarihsel süreçlerle nasıl iç içe geçtiğini Marksist bir analizle ortaya koymaktadır.

“Normallik İmparatorluğu” (Empire of Normality) Robert Chapman