Nöroçeşitlilik Hareketi
“Normallik İmparatorluğu” kitabının dokuzuncu bölümü, “Nöroçeşitlilik Hareketi” başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, nöroçeşitlilik hareketinin yükselişini, temel teorik temellerini ve kapitalizmle olan karmaşık ilişkisini detaylandırmaktadır.
İşte bölümün ana noktaları:
- Nöroçeşitlilik Hareketinin Yükselişi:
- Nöroçeşitlilik hareketi, özellikle son on yılda inanılmaz bir hızla büyümüştür.
- Bu hareketin teorileri, dünya genelinde nörodiverjan praksis için bir temel oluşturmuştur. Bu aktivite, insanlığın önemli bir kısmının “Normallik İmparatorluğu” içinde dayatılan giderek daha katı nöronormativiteye uyum sağlayamaması nedeniyle ortaya çıkmıştır.
- Nöroçeşitlilik aktivizmi sokak protestolarından siyasi lobi faaliyetlerine, sendikacılıktan araştırmaya kadar birçok alana dahil edilmiştir.
- Nöroçeşitlilik Teorisinin Faydaları:
- Nöroçeşitlilik teorisi, Cartesian düalizmini (zihin ve beden ayrımı) yeniden üretmekten kaçınır ve akıl hastalığının yaygın bir şekilde reddedilmesine yol açan anti-psikiyatri hareketinin bir diğer önemli sorunundan da sakınır.
- Teori, nörodiverjan insanlar tarafından üretken görülmeyen atipik zihinlerin varsayılan patolojileştirilmesine meydan okurken, akıl hastalığının gerçekliğini tamamen inkar etmez.
- Engelli kimliğini yeniden sahiplenerek, nöroçeşitlilik savunucuları, engelliliğin tanınmasını inkar etme Szaszcı hatasından kaçınırken, yanlış patolojileştirmeye ve kontrole karşı toplu olarak mücadele edebilirler.
- Nöroçeşitlilik teorisi, bilişin somut doğasını ve engelliliğin gerçekliğini vurgulayarak, akıl sağlığı politikasını daha geniş engellilik politikalarıyla ilişkilendirmiştir, daha birleşik ve kapsayıcı bir politikaya olanak tanımıştır.
- Teori, engelli insanları kendi deneyimlerinin birincil uzmanları olarak merkeze alarak, sadece psikiyatristlerin değil, klinik psikologların ve diğer klinik mesleklerin otoritesine de meydan okur.
- Hareketin Sınırlılıkları ve Neoliberal Co-optasyon:
- Bu ilerlemelere rağmen, nöroçeşitlilik teorisi ve aktivizmi çoğunlukla liberal bir çerçevede kalmıştır, hak temelli bir yaklaşıma ve tanınma, temsil ve kavramları değiştirmeye odaklanmıştır.
- Neoliberal dönemde, kapitalistlerin nöroçeşitlilik dahil etmesinden kâr elde etmelerine yardımcı olan yeni nöroçeşitlilik endüstrileri ortaya çıkmıştır. Örneğin, havaalanlarındaki duyu odaları veya süpermarketlerdeki “otizm dostu” saatler, tüketici tabanını genişletmek için yapılan değişikliklerdir, ancak derin sistemik değişimlere yol açmazlar.
- Bu durum, yazarların “nöro-Thatcherizm” olarak adlandırdığı bir olguya yol açmıştır; burada nöroçeşitlilik savunuculuğu, nörodiverjan güçlü yönleri veya “süper güçleri” ortaya çıkarmak ve bunları istismar etmek için iş odaklı bir programa dönüştürülür. Bu, bazı nörodiverjan bireylere iş bulmada yardımcı olsa da, nörodiverjan baskının temelini oluşturan daha derin toplumsal yapıları temelden sorgulamaz.
- Nöroçeşitlilik Kavramının Kökenleri:
- Nöroçeşitlilik kavramı, 1997 yılında sosyoloji öğrencisi Judy Singer’ın New York Times‘ta Harvey Blume’un “Otistikler Siber Uzayda Bağlanıyor” başlıklı makalesini okumasıyla ortaya çıkmıştır. Makale, otistik bireylerin çevrimiçi bağlantı kurarak “nörolojik çoğulculuk” talep etmelerini ve “kendi geleneklerini” terk etmeyi reddetmelerini vurgulamıştır.
- Singer’ın bu politikaya olan güçlü bağı, Yahudi diasporasına mensup olması ve dışlanmışlık deneyimlerinden kaynaklanmaktadır; bu durum, toplumun uyum sağlamayanları dışlamasına karşı direnişi anlamasına yardımcı olmuştur.
- Singer, otizmi “sınıf/cinsiyet/ırk” gibi yerleşik siyasi kategorilere bir ek olarak konumlandırarak, nörolojik çeşitliliğin yeni bir sivil haklar hareketi olarak tanınması çağrısında bulunmuştur.
- Bu hareket, engelliliğin bireysel bir sorundan ziyade toplumsal bir sorun olarak görüldüğü engellilik çalışmalarının “sosyal modeli” teorik çerçevesine dayanmıştır. Sosyal model, Vic Finkelstein gibi aktivistler tarafından 1970’lerde “Engelliliğin Temel İlkeleri” belgesiyle geliştirilmiştir.
- “Nöroçeşitlilik”teki “çeşitlilik” kavramı, kültürel ve cinsel çeşitliliğin kutlanmasıyla birlikte, biyolojik çeşitliliğin ekosistemleri sürdürmedeki öneminden ilham almıştır. Blume, nöroçeşitliliğin insan ırkı için biyolojik çeşitliliğin yaşam için olduğu kadar önemli olduğunu öne sürmüştür.
- Nöroçeşitlilik Paradigması ve Sınırlılıkları:
- Nick Walker, nöroçeşitlilik kavramını daha da geliştirerek “patoloji paradigmasını” “nöroçeşitlilik paradigması” ile değiştirmeyi savunmuştur. Patoloji paradigması, nörolojik farklılıkları eksiklik veya patoloji olarak görürken, nöroçeşitlilik paradigması bunları insan çeşitliliğinin bir ekseni olarak kabul eder ve sosyokültürel normlardan önemli sapmaları patoloji olarak görmeyi reddeder.
- Ancak yazar, Singer’ın analizinin “yüksek işlevli” otizmle sınırlı kalması ve nöroçeşitliliğin yalnızca bir “aktivist” kavramı olduğunu iddia etmesi gibi bazı sınırlamalarına dikkat çekmektedir.
- Walker’ın paradigma kavramı, bilimsel araştırmaların nasıl nöroçeşitliliğe yaklaştığını değiştirmek için bir temel sağlamıştır.
- Yine de, mevcut nöroçeşitlilik teorisinin temel sınırlılığı, patoloji paradigmasının tarihsel materyalist analizini sağlamamasıdır ve genellikle materyal koşulları değiştirmekten ziyade düşünce ve tutumları değiştirmeye odaklanmasıdır.
- Yazar, kapitalizmin nöroçeşitliliği, grup düzeyindeki bilişsel ve duygusal işleyişin temel bir bileşeni olmasına rağmen, nörodiverjan insanları aynı anda nasıl dışladığını ve sömürdüğünü vurgulamaktadır.
- Kapitalizmin, liberal nöroçeşitlilik yaklaşımlarını, nörodiverjan “güçlü yönleri” sömürerek kendi mantığına uydurabileceği ve bu durumun gerçek bir özgürleşmeye yol açmayacağı öne sürülmektedir.
- Kapitalizmde nöronormatif bir çelişki vardır: Bireyleri ya sömürerek hasta eder (işçi olarak değer vererek) ya da onları engelli ve dışlanmış kılar (artı nüfus olarak değersizleştirerek). Bu çelişki, kapitalizm altında özgürleşmenin imkansız olduğunu gösterir ve işçi sınıfı ile artı nüfusun çıkarlarının bir olduğunu belirtir.