Öğrenmenin Coğrafyası: Batılılar Ağaçları Hatırlarken, Doğulular Neden Ormanı Hatırlar?

Farklı kültürel birikimlerden gelen insanlar farklı mı düşünür? Farklı düşündükleri kanısı (kültürel görelilik) on yıllardır tabuydu. Bazı bilim insanlarına göre farklı insan gruplarının farklı düşünüp düşünmediğini gündeme getirmek bile ırkçıdır. Diğerleri, kültürel göreliliğin kuramsal olarak kalıplaşmış bir yanlış olduğunu ileri sürüyor. İnsan zihninin temel işleyişleri evrenseldir, değil mi?

Kültürün düşünceyi nasıl şekillendirdiğini merak eden bilim insanları ikinci bir zorlukla karşılaşırlar: Kültürü ve düşünceyi nasıl tanımlarız? Bu soyut kavramlar nasıl ölçülebilir ve karşılastırılabilir?

21. yüzyılın başında Richard Nisbett isimli bir psikolog ve çalışma arkadaşları, kültürlerarası biliş çalışmalarına dair yeni bir çerçeve inşa ettiler. “Düşüncenin Coğrafyası” isimli kitapta da özetlenen bu çerçeveye göre batılılar (Avrupalılar ve Amerikalılar) analitik düşünmeye eğilimliyken doğulular, (Çinliler, Japonlar, Koreliler) daha bütüncül düşünürler. Nisbett’e göre batılıların ve doğuluların düşünme alışkanlıklarının kökleri, batılıların Antik Yunan’da, doğuluların Antik Çin’de benliklerini, toplumlarını ve doğal yaşamı nasıl kavramsallaştırdıklarına dayanıyor.

Antik Yunanlar toplumsal müzakereye önem verir ve sözsel savaşın galibine saygı gösterirlerdi. Yunanlar; gerçeği mantık kurallarının uygulanması yoluyla kavrayabileceklerine ve dünyayı, doğayı parçalarına ayrıştırarak anlayabileceklerine inanmışlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir