Otizm: Patolojikleştirme ve Normalleştirme Çelişkisi

Otizmin toplumda nasıl ele alındığına dair iki yaygın ancak birbiriyle çelişen yaklaşımı, patolojikleştirme ve normalleştirmeyi, gündelik hayat örnekleriyle açıklayacağım. Otizmi bir hastalık olarak görmek ya da onu yok saymak yerine, otistik bireylerin deneyimlerini anlamak ve desteklemek çok daha önemli.


Patolojikleştirme: Otizmi Bir Hastalık Olarak Görmek

Patolojikleştirme, otizmi bir “bozukluk,” bir “eksiklik” ya da “tedavi edilmesi gereken bir hastalık” olarak ele alan yaklaşımdır. Bu bakış açısı, otistik özelliklerin olumlu yönlerini göz ardı eder ve bireyi “normal” kabul edilen standartlara uymaya zorlar.

Gündelik Örnekler:

  • Aşırı Göz Teması Talebi: Bir terapistin, otistik bir çocuğu sürekli göz teması kurmaya zorlaması, en yaygın patolojikleştirme örneklerindendir. Göz teması, bazı otistik bireyler için rahatsız edici veya acı verici olabilir. Bu davranışı düzeltmeye çalışmak, aslında bireyin konfor alanını ihlal etmek ve onu nörotipik (normal gelişim gösteren) bir davranışa zorlamaktır.
  • “Duyusal Diyet”: Otistik bir bireyin duyusal ihtiyaçları, genellikle “duyusal diyet” gibi terapi jargonlarıyla etiketlenir. Bu terim, kişinin duyusal hassasiyetlerini sanki bir rahatsızlıkmış gibi ele alır ve ona “normal” duyusal girdiler almayı öğretmeye çalışır. Oysa bir bireyin parlak ışıklardan rahatsız olması ya da belirli seslere karşı hassas olması bir hastalık değil, sadece bir farklılıktır.
  • “Bunu Düzeltmeliyiz”: Bir otistik bireyin derin ilgi alanlarına (“özel ilgi”) sürekli odaklanması, çoğu zaman “takıntılı” olarak damgalanır. Uzmanlar, bu ilgiyi azaltmaya veya başka alanlara yönlendirmeye çalışabilir. Oysa bu derin ilgi, birçok otistik birey için bir bilgi kaynağı, bir rahatlama aracı ve hatta bir kariyer yolu olabilir.

Normalleştirme: Otizmin Varlığını Reddetmek

Normalleştirme, otizmin varlığını veya getirdiği zorlukları küçümseyen, “herkes biraz otistiktir” gibi ifadelerle otizmli bireyleri genel nüfusa dahil etmeye çalışan yaklaşımdır. Bu, iyi niyetli gibi görünse de, otizmin getirdiği benzersiz zorlukları görünmez kılar ve bireyin ihtiyaç duyduğu desteği almasını engeller.

Gündelik Örnekler:

  • “O Sadece Biraz Utangaç”: Otistik bir bireyin sosyal ortamlarda yaşadığı zorluklar, “o sadece biraz utangaç” veya “herkesin sosyal anksiyetesi var” gibi ifadelerle geçiştirilebilir. Bu durum, bireyin iletişim zorluklarının, sosyal ipuçlarını anlama kapasitesindeki farklılıklarının veya duyusal aşırı yüklenmenin neden olduğu gerginliğin göz ardı edilmesine yol açar.
  • “Herkesin Garip Alışkanlıkları Var”: Bir otistik bireyin duyusal kendini rahatlatma davranışları (örneğin sallanma, el çırpma) “garip alışkanlık” olarak adlandırılabilir ve önemsenmez. Oysa bu davranışlar, kişinin duyusal sistemini düzenlemesi için hayati öneme sahiptir.
  • “Kendini Çok Ciddiye Alma”: Otistik bir bireyin, şakaları anlamakta veya mecazî ifadeleri kavramakta zorlanması “mizah anlayışının olmaması” olarak yorumlanabilir. Bu, kişinin sosyal etkileşimde yaşadığı gerçek zorlukları hafife alır ve onun kendisini anlaşılmamış hissetmesine neden olabilir.

Doğru Yaklaşım: Nöroçeşitliliğe Saygı

Ne patolojikleştirme ne de normalleştirme otistik bireylere fayda sağlar. Asıl doğru olan, otizmi nöroçeşitliliğin bir parçası olarak kabul etmektir. Bu yaklaşım, otistik özelliklerin birer bozukluk değil, beynin farklı bir şekilde çalıştığının bir göstergesi olduğunu savunur.

Bir terapist olarak amacım, otistik bireylere kendilerini “düzeltmeyi” öğretmek değil, kendi güçlü yönlerini keşfetmelerine, zorluklarla başa çıkmak için kişisel stratejiler geliştirmelerine ve topluma uyum sağlamak yerine toplumun onlara uyum sağlaması için savunuculuk yapmalarına yardımcı olmaktır.

Unutmayın, otizmle ilgili en doğru bilgi, bizzat otistik bireylerin kendisinden gelir. Onların deneyimlerini anlamak ve dinlemek, bu konuda atılacak en önemli adımdır.