Psikanalistlere Açık Mektup
Marcus Coelen, Patricia Gherovici, David Lichtenstein, Evan Malater, Jamieson Webster
Belirsizlikte Anlam Arayışı
Belirsizlik bu kadar yoğun olduğunda, kesinlik üreten anlatılar kurma dürtüsü artar.
Ve bu anlatılar, her yerde karşımıza çıkan o tanıdık “ruh sağlığı tavsiyeleri” ile el ele gider:
- Çok izole olmayın,
- Haberleri okuyun ama çok fazla değil,
- Ellerinizi yıkayın ama takıntılı şekilde değil,
- Başkalarıyla bağlantıda kalın ama bu zamanı kendinizle baş başa da geçirin,
- Yapı kurun ama eğlenmeyi unutmayın.
Bütün bu iyi niyetli formüller, krizin başındaki pirus zaferleri gibi: gerçek deneyim çoğu zaman ifade edilmiyor.
Sanal Çerçevenin Sarsılması
Artık seanslar ekranlar üzerinden yürütülüyor. Hastalarımızın ev dekorasyonunu, kedilerini, mutfak sandalyelerini görüyoruz. Çerçevenin bu kayması “ilginç” bulunuyor.
Ama aynı zamanda, bize sosyal medyada dolaşan balkon şarkıları ve toplu egzersiz videoları aracılığıyla “felakette insanlığı” bulmamız salık veriliyor.
Peki psikanaliz gerçekten bu romantik ve rahatlatıcı gösterinin parçası mı olmalı? Bu soruyu sormak yanlış mı?
Beklenmedik İtiraflar
İlginçtir ki, hastaların bir kısmı bu izolasyonda kendilerini daha iyi hissediyor:
- FOMO (kaçırma korkusu) ortadan kalkmış,
- Kaos, endişelerini ve melankolilerini yatıştırmış,
- Hatta bazısı enfekte olma fantezisini dile getirecek kadar ileri gidiyor.
Bazıları ise sessizleşiyor; sosyal medyada sürekli konuştuklarını ama seanslarda susmayı tercih ettiklerini söylüyorlar.
Belki de burada, psikanalist olarak kahramanlık anlatısından uzak, odaklanmamış ve rahatsız edici deneyimleri dile getirme cesaretini hastalarımızdan öğrenmeliyiz.
Felaketten Ders Çıkarmak?
Gerçekten “böyle zamanlardan” öğreniyor muyuz?
Tarih, bu konuda pek iyimser değil:
- Atina Vebası (M.Ö. 5. yy)
- İspanyol Gribi (1918)
- Büyük Buhran (1929)
- 2008 ekonomik krizi
Freud’un kızı Sophie, İspanyol gribinden öldüğünde, Ferenczi’ye sadece “söyleyecek bir şey yok” diye yazmıştı. La séance devam ediyordu… Ama “bir hafta için fazlaydı.”
Sağlıkçı Rolüne Bürünmek
Psikanalistler “sağlık görevlisi” değildir. İletişim, özellikle kriz anlarında, yalnızca açık olma pratiğidir.
Psikanaliz, gürültünün ötesini duymaya çalışır. Ancak şu soruyu sormadan edemiyoruz:
- Böyle bir zamanda psikanaliz yapmak ne anlama geliyor?
- Neden hemen gerekli ve “iyi” olduğu varsayılıyor?
- Belki de hizmetlerimiz başka türlü –ve belki daha sonra– daha faydalı olabilir mi?
Kendi Kendimizi Sorgulamak
Eğer hastalarımızdan radikal bir içe bakış istiyorsak, biz de aynısını yapmalıyız.
Winnicott’un “çöküş korkusu” kavramı burada yankılanıyor: Yıkılma korkusunun yokluğu, psikanalize karşı bir savunma olabilir.
Freud’un psikanalizi vebaya benzetmesi, bugün kulağa rahatsız edici gelse de, bu rahatsızlık tam da dikkate alınması gereken şey.
Müstehcen Gerçek
Bugün mesleğimiz, yaşlıların ağırlıklı olduğu bir topluluk olarak, salgında doğrudan risk altında.
New York’ta en az bir psikanalist COVID-19’dan öldü. Yakında bir nesli kaybedebiliriz.
Bu yüzden “grup çalmaya devam etsin” refleksi yerine, durup düşünmek gerek.
Son Soru
Dil de bir virüs olabilir. Bu zorunlu “psikolojik hijyen” söylemi, dili sterilize edip etkisiz hâle getirebilir mi?
Başkan’ın bile “semptom” kelimesini telaffuz edemediği bir dünyada, ölümün sert gerçekliğini dile getirmek neden tabu olsun?
Soru açık:
Böyle bir zamanda psikanaliz yapmanın anlamı nedir?
Ve belki daha da önemlisi: Bunu yapmamak, bazen daha doğru olabilir mi?
💡 Not: Bu mektup, psikanalistlere olduğu kadar, “iyilik” adına refleksif çözümler sunmaya hevesli herkese sorulmuş zor sorularla dolu. Belki de bugün en önemli pratik, önce susmak ve gerçekten dinlemek olabilir.
Kaynak Yazı : https://curedquailjournal.wordpress.com/2020/03/25/an-open-letter-to-psychoanalysts/