Fahrenheit 451, Ray Bradbury’nin 1951’te ilk defa basılan ünlü bilim kurgu romanıdır. Baskıcı bir gelecek toplumunun anlatıldığı bu kitap aynı zamanda distopya olarak da sınıflandırılabilir.
Eser, kitapların itfayeciler tarafından yakıldığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği ve kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecekte geçmektedir.
1. Bradbury’nin kitabı yazmaya karar verme ve yazım süreci de içinde çok farklı bir hikâyeyi barındırmakta.
Bradbury, bir gece vakti arkadaşıyla beraber yolda yürürken bir polis memuru tarafından durdurulur. Polis, onlara ne yaptıklarını sorduğunda “Ayaklarımızın birini diğerinin önüne koyuyoruz” diye cevap verir. Polis memuru aynı soruyu tekrar sorduğunda ise “Havayı soluduklarını, konuştuklarını, tartıştıklarını ve yürüdüklerini” söyler. Memur, “Demek yürüyorsunuz, peki sadece yürüyor musunuz?” diye sorduğunda ise Bradbury bu soruyu başıyla onayladıktan sonra polis memuru, “Pekâlâ, bir daha yapmayın!” der ve uzaklaşır.
2. İki arkadaşın medeni bir eylem karşısında yaşadıkları bu olaydan sonra Bradbury, yürümenin yasak olduğu ve gelecek zamanda geçmesini planladığı Yaya’yı yazmaya karar verir.
Başına gelen bu olay zamanla, önce bir itfaiyeci hikâyesine, ardından da Bradbury’nin iyi bir üniversiteye gidemediği için vaktini bolca geçirdiği kütüphanelerden ve kitaplardan yola çıkarak farklı bir boyuta evrilmeye başlar. Ve romanını, maddi durumu yeterli olmadığı için tesadüf eseri keşfettiği bir kiralık daktilo odasında, biriktirdiği bozuk paraları kullanarak yazar.
3. Ray Bradbury, Fahrenheit 451’in yakaladığı başarıyı ise çok sürpriz bir isme borçlu; Hugh Hefner!
Dönemin politik ortamından dolayı yazıyı basacak bir dergi bulamadığı zamanlarda, ünlü erkek dergisi Playboy’un sahibi Hugh Hefner karşısına çıkar ve yayınlamak üzere kitabı satın alır. O dönem için büyük bir cesaret örneği olan bu hareket, Bradbury’i de dünya edebiyatına kazandıracaktır.
4. Kitapta, insanların kitaplardan ve dolayısıyla bilgiden uzaklaştırıldığı bir toplumdan bahsedilmektedir.
Bilgisiz bir toplumun diktatörlerce yönetilmesi de bir o kadar kolay olacağından, bunu sağlamanın en pratik yolu da kitapların yakılmasından geçmektedir. İnsanların beyinleri, duvarları dev ekranlarla kaplı evlerinde sadece devlet eliyle yayınlanan dizilerle, haberlerle yıkanmaktadır.
5. Olayların gerçekleştiği dünyada bir zamanlar her şey normaldir. Buna itfaiyecilik de dahil olmak üzere. Ta ki itfaiyecilik bir kitap yakma sanatı olana kadar…
İtfaiyeciler, bir zamanlar yangına ilk müdahale edenlerken artık yangını başlatan ve ilk olarak da yakmaya kitaplardan başlayanlar olmuşlardı.
6. Kitabın ana kahramanı olan Guy Montag, gelen ihbarlarla evleri basan, alev püskürterek kitapları ve evleri yakan bir itfaiye ekibinin 10 senelik üyesidir.
Kitapları neden yaktığını, içinde bulunduğu düzeni bir an olsun bile sorgulamayı aklının ucuna getirmeden, sistemin bir dişlisi olarak hayatını eşi Mildred ile devam ettirmektedir.
7. Bir gece işten dönerken karşı komşularının kızı Clarisse ile karşılaşıp sohbet etmeye başladıktan sonra ise hayatı bambaşka bir hâl alır.
Clarisse, Montag’e şu ana kadar sorgulamadığı, farkına varmadığı bir dünyanın kapılarını açar. Hayatındaki bütün yanlışlar, doğrularla yer değiştirmeye başlar ve Montag, bu çıkmazdan kurtulmak için büyük bir arayışın içerisindedir artık.
8. Uyuşturulmuş, yozlaştırılmış bir toplumdan sıyrılıp kendi gibi düşünenleri ararken karşısında eşi Mildred ve itfaiye şefi Çavuş Beatty’i bulur.
9. Aradan yıllar geçmesinin ardından Ray Bradbury, kitabının yanlış yorumlandığından dem vurmuştur.
Kitabı, McCarthy dönemindeki sansür ve otoriter devleti eleştirmekten ziyade televizyonun, edebiyata, kitap okumaya olan ilgiyi nasıl yok ettiğini ve bu konudaki asıl suçlunun da devlet değil bizzat halkın ta kendisi olduğunu göstermek için yazdığını söylemiştir.
10- Kitap adı nereden geliyor
Kitabın ismi yani Fahrenheit 451, kitap kâğıtlarının yanarak tutuştuğu sıcaklık derecesinden yola çıkılarak verilmiştir.