Rüşvet: Burjuvazi, Manipülasyon ve Psikodinamik Bir İnceleme
Rüşvet, toplumun kılcal damarlarına sızan, güveni kemiren ve adaleti yozlaştıran evrensel bir olgudur. Tarihsel olarak insanlık kadar eski olan bu pratik, sadece bireysel ahlaki zaafiyetlerden değil, aynı zamanda burjuvazinin manipülatif stratejilerinden ve bireyin psikodinamik süreçlerinden beslenir. Bu yazıda, rüşvetin bu üç boyutlu karmaşıklığını ele alacak, neden bu kadar yaygın olduğunu ve neden bu kadar tehlikeli olduğunu irdeleyeceğiz.
Rüşvetin Psikodinamiği: İd, Ego ve Süperego Çatışması
Rüşvet verme ve alma eylemleri, bireyin iç dünyasında karmaşık bir psikodinamik çatışmaya işaret eder.
- İd’in Anlık Tatmin Arzusu: Freudyen anlamda İd, bireyin ilkel, dürtüsel ve anlık hazza yönelik isteklerini temsil eder. Rüşvet, bu İd’sel arzuların (hızlı kazanç, kolay yoldan iş bitirme, güç elde etme) yasa dışı ve etik dışı yollarla tatmin edilme arzusunu besler. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde veya hızlı toplumsal değişimlerde, bireylerin kendi çıkarlarını koruma veya fırsatları kaçırmama dürtüsü (İd), ahlaki kuralları (Süperego) görmezden gelmeye itebilir.
- Ego’nun Rasyonelleştirme Mekanizmaları: Ego, İd’den gelen dürtüleri gerçeklik ilkesine göre yönetmeye çalışır. Ancak rüşvet söz konusu olduğunda, Ego, etik dışı davranışı meşrulaştırmak için çeşitli rasyonelleştirme mekanizmalarına başvurabilir. “Herkes yapıyor,” “Sistem böyle işliyor,” “Ben yapmasam başkası yapacak,” “Küçük bir şeyden ne olacak?” gibi düşünceler, bireyin kendi davranışını ahlaki açıdan kabul edilebilir kılma çabasıdır. Bu, Solms’un bahsettiği “gayrimeşru otomatikleşme”ye benzer; kişi, sistemi dönüştüremeyince, sisteme uyum sağlamak adına kendi ahlaki pusulasını çarpıtabilir.
- Süperego’nun Zayıflaması veya Çarpıtılması: Süperego, bireyin ahlaki yargılarını, vicdanını ve toplumsal kuralları temsil eder. Rüşvet eyleminde, Süperego’nun sesi ya bastırılır ya da dış faktörler (toplumsal yozlaşma, grup baskısı) nedeniyle zayıflar. Özellikle, “iş bitirici ahlak” gibi çarpık toplumsal normlar, Süperego’nun etik sınırlarını esnetmesine neden olabilir. Birey, içselleştirilmiş ahlaki değerler yerine, dışsal ödüller ve cezalarla motive olmaya başlar.
- Güç ve Kontrol Duygusu: Rüşvet veren veya alan kişi, süreç üzerinde bir tür güç ve kontrol hissi yaşayabilir. Bu, kişinin özgüven eksikliğini veya yetersizlik duygularını telafi etmeye yönelik bir mekanizma olabilir. Kamu görevlisini rüşvete sevk eden psikolojik etkenler arasında beğenilme, takdir edilme, güç sahibi olma ve geleceğini güvence altına alma gibi dürtüler de yer alabilir.
Burjuvazi ve Manipülasyon: Rüşvetin Sistemik Kökenleri
Rüşvet, sadece bireysel bir ahlaki düşüş değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik sistemin, özellikle de kapitalizmin ve burjuvazinin manipülatif doğasının bir sonucudur.
- Sermaye Birikimi ve Rant Arayışı: Burjuvazi (sermaye sahipleri), Sanayi Devrimi’nden bu yana gücü toprak yerine sermaye birikiminde görmüştür. Bu sınıfın temel amacı kâr maksimizasyonu ve sermayenin sürekli büyümesidir. Rüşvet, bu hedefe ulaşmak için kullanılan etkili bir araç haline gelir. Kamu ihalelerinde, lisans alımlarında, tekel gücü elde etmede veya vergilerden kaçınmada rüşvet, burjuvazinin ekstra rant elde etmesini sağlar.
- Devletle İlişkilerin Manipülasyonu: Burjuvazi, kendi ekonomik çıkarlarını korumak ve geliştirmek için devlet aygıtını manipüle eder. Lobicilik, siyasi bağışlar ve doğrudan rüşvet, yasaların kendi lehlerine çıkarılmasına, düzenlemelerin gevşetilmesine ve kamusal kaynakların özel çıkarlara hizmet etmesine olanak tanır.
- Bürokrasinin Rolü: Bürokrasinin kalitesi ile rüşvet arasında ters orantılı bir ilişki vardır. Bürokrasi ne kadar yozlaşmış, aşırı merkeziyetçi ve karmaşıksa, rüşvetin yaygınlaşma zemini o kadar güçlenir. Çünkü bu durum, “iş bitirici” ahlak anlayışına ve rüşvet yoluyla “kolaylaştırıcı” mekanizmalara kapı aralar.
- İdeolojik Manipülasyon: Burjuvazi, rüşvet gibi etik dışı pratikleri gizlemek ve meşrulaştırmak için ideolojik araçlar kullanır. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” (laissez-faire) gibi liberal sloganlar, devletin ekonomiye müdahalesini sınırlarken, sermayenin sınırsız hareket etmesine ve böylece rüşvetin ve yolsuzluğun denetimsiz kalmasına zemin hazırlar. “Bireysel başarı” ve “hızlı zengin olma” ideolojisi, etik dışı yolları cazip hale getirebilir. Ayrıca, “hayırseverlik” gibi faaliyetlerle toplumsal imajlarını parlatarak, temel sömürü mekanizmalarını gizleyebilirler.
- Rekabet Eşitsizliği: Rüşvet, piyasada adaletsiz bir rekabet ortamı yaratır. Rüşvet verebilenler avantaj elde ederken, dürüst ve ahlaklı kalmaya çalışanlar dezavantajlı duruma düşer. Bu, sistemin kendi içinde bir “kokuşma” yaratır ve dürüstlüğü cezalandırır.
Rüşvet: Toplumsal Bir Hastalık ve Yıkım Aracı
Rüşvet, bireysel psikolojiyi ve toplumsal yapıyı derinden etkileyen, adeta bir kanser gibi yayılan bir olgudur:
- Toplumsal Güvenin Yok Olması: Vatandaşların devlete, kurumlara ve birbirlerine olan güveni sarsılır. Adalete olan inanç zayıflar.
- Ekonomik Kaynakların İsrafı: Kamu ihalelerindeki rüşvetler, maliyetleri artırır, kalitesiz mal ve hizmet alımına yol açar ve kaynakların verimsiz kullanılmasına neden olur. Ekonomik büyümeyi engeller ve enflasyonu tetikleyebilir.
- Hukukun Üstünlüğünün Zayıflaması: Yasa dışı faaliyetler teşvik edilir, hukukun üstünlüğü ilkesi aşınır.
- Beyin Göçü ve İdeallerin Kırılması: Rüşvetin yaygın olduğu bir ortamda, yetenekli ve idealist gençler umutlarını yitirerek başka ülkelere yönelirler.
- Toplumsal Yozlaşma ve Çözülme: Rüşvet, zamanla toplumun tüm kesimlerine yayılır, “toplumsal kokuşma” ve yozlaşma yaratır.
Sonuç olarak, rüşvet; bireysel psikodinamik zaafların (İd’in anlık hazzı, Ego’nun rasyonelleştirmesi) toplumsal, ekonomik ve siyasi sistemlerin (burjuvazinin sermaye birikimi, manipülatif stratejileri, bürokratik aksaklıklar) sağladığı zeminle birleştiği karmaşık bir olgudur. Bu üç boyutlu etkileşim, rüşveti sadece bir “suç” olmaktan çıkarıp, toplumun tüm katmanlarını etkileyen sistemik bir hastalık haline getirir. Rüşvetle mücadele etmek, sadece yasal yaptırımlarla değil, aynı zamanda bireysel ahlaki değerlerin güçlendirilmesi, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve sınıf bilincinin gelişimi gibi çok cepheli bir mücadeleyi gerektirir.