Saramago’un Körlük Romanı Üzerine Bir İnceleme

José Saramago’nun, ‘Körlük’ romanı, insanlığın hem bireysel hem de kolektif doğasını sorgulayan, çok katmanlı bir distopya olarak edebiyat dünyasında eşsiz bir yer edinmiştir. Roman, ani ve açıklanamaz bir körlük salgınının bir toplumu nasıl kaosa sürüklediğini anlatırken, insan doğasının en karanlık ve en kırılgan yönlerini, toplumsal düzenin kırılganlığını ve ahlaki sınırların bulanıklaşmasını derinlemesine inceler. Saramago’nun akıcı, noktalama işaretlerinden yoksun anlatımı, okuyucuyu bu kaotik dünyanın içine çeker ve insanlığın özünü aramaya zorlar.

 

1. Körlük: Fiziksel ve Metaforik Bir Kayıp

Körlük, yüzeyde bir salgın gibi yayılan fiziksel bir felaketi konu edinir: İnsanlar bir anda, beyaz bir ışıkla kaplanmış gibi kör olur. Ancak Saramago, körlüğü yalnızca fiziksel bir kayıp olarak değil, aynı zamanda metaforik bir çöküş olarak kullanır. Körlük, bireyin kendini ve ötekini algılama biçiminin, toplumsal bağların ve ahlaki pusulanın kaybıdır. Bu bağlamda, roman şu soruları gündeme getirir:

Kimlik ve Tanımlama:

İnsan, görme yetisi olmadan kendini nasıl tanımlar? Saramago’nun karakterleri, körlükle birlikte isimlerini ve toplumsal rollerini kaybeder. Karakterler, “doktor”, “doktorun karısı” ya da “ilk kör” gibi sıfatlarla anılır, bu da bireysel kimliklerin toplumsal işlevlere indirgendiğini gösterir. Görme yetisinin kaybı, bireyin kendi varoluşunu sorgulamasına ve kimlik krizine yol açar.

Ötekiyle İlişki:

Körlük, bireylerin ötekini “görme” yetisini de ortadan kaldırır. Empati, anlayış ve dayanışma gibi insani bağlar, görme yetisine bağımlı bir dünyada nasıl yeniden inşa edilir? Roman, bu kaybın, bireyler arasında güvensizlik ve yabancılaşma yarattığını gösterir.

Toplumsal Körlük:

Saramago, fiziksel körlüğü, modern toplumların ahlaki ve empatiye dayalı “görme” yetisini kaybetmesiyle ilişkilendirir. İnsanların birbirine duyarsızlığı, sosyal adaletsizlikler ve otoriter sistemler, romanın eleştirdiği “toplumsal körlük” türleridir.

Körlük, yalnızca bir felaket değil, aynı zamanda insanlığın kendi karanlığına bakmasını sağlayan bir aynadır. Saramago, bu metafor aracılığıyla, insanlığın kendi yarattığı sorunlara karşı nasıl körleştiğini ve bu körlüğün nasıl bir yıkıma yol açabileceğini sorgular.

 

2. Toplumun Çöküşü: Düzenin ve İnsanlığın Sınavı

Körlük salgını, toplumsal düzenin ne kadar kırılgan olduğunu acımasızca ortaya koyar. Romanın karantina kampları, başlangıçta devletin kriz yönetme çabası gibi görünse de, kısa sürede insanlık dışı koşulların ve vahşetin merkezi haline gelir. Saramago, bu sahnelerle, modern toplumların kriz anlarındaki yetersizliğini ve otoritenin çöküşünü eleştirir.

Toplumsal Sözleşmenin Çöküşü:

Hobbes’un “insan insanın kurdudur” fikrini hatırlatan sahnelerde, insanlar hayatta kalmak için birbirine karşı vahşileşir. Karantina kampında yiyecek ve barınma gibi temel ihtiyaçlar için mücadele, bireyleri kendi çıkarlarını koruma içgüdüsüne indirger. Bu, Rousseau’nun toplumsal sözleşme kavramının çöküşünü temsil eder: Toplum, bireylerin ortak iyilik için fedakârlık yaptığı bir yapı olmaktan çıkar ve bir anomi (normsuzluk) durumuna sürüklenir.

Otoritenin Yetersizliği:

Hükümetin karantina politikaları, kaosu kontrol etmek yerine daha da derinleştirir. Askerlerin kamp sakinlerini uzaktan kontrol etmesi ve yiyecek dağıtımındaki adaletsizlik, modern devletin kriz yönetimindeki bürokratik ve duygusuz doğasını yansıtır. Saramago, burada, otoritenin meşruiyetini kaybettiği anlarda, güç boşluğunun nasıl yeni tiranlıklar doğurabileceğini gösterir.
– **Dayanışma ve Direniş**: Ancak, doktorun karısı gibi karakterler, bu kaosta insanlıklarını koruma çabasıyla umut ışığı yakar. Doktorun karısı, görme yetisini kaybetmemiş tek kişi olarak, diğerlerini korumak için kendi sınırlarını zorlar. Bu, bireysel fedakârlığın ve kolektif dayanışmanın, en karanlık anlarda bile mümkün olduğunu gösterir. Saramago, toplumun çöküşünün, aynı zamanda yeniden inşa için bir fırsat sunduğunu ima eder.

 

3. Bireyin İçsel Yüzleşmesi: Kendi Karanlığına Bakmak

Körlük, bireylerin yalnızca dış dünyayla değil, aynı zamanda kendi iç dünyalarıyla da yüzleşmesini zorunlu kılar. Görme yetisinin kaybı, bireyin kendine dair algısını sarsar ve korkularını, arzularını ve utançlarını yeniden keşfetmesine yol açar.

Doktorun Karısı: Bilinç ve Sorumluluk:

Romanın en karmaşık karakteri olan doktorun karısı, kör olmayan tek kişi olarak, diğerlerini kurtarmaya çalışırken kendi etik ve psikolojik sınırlarını zorlar. Onun görme yetisi, bilinçli bir farkındalığı simgeler; ancak bu farkındalık, aynı zamanda bir yük haline gelir. Diğerlerinin acısına tanık olmak, onu hem kurtarıcı hem de kurban konumuna sokar. Saramago, burada bireyin ötekiyle ilişkisinde sorumluluk alma meselesini derinlemesine irdeler.

Korku ve Utanç:

Körlük, bireylerin en ilkel duygularını açığa çıkarır. Karantina kampındaki hijyen eksikliği, cinsel istismar ve vahşet, bireylerin utanç ve onur gibi kavramlarla yüzleşmesini sağlar. Örneğin, karakterlerin kendi bedenlerine yabancılaşması, insanlığın medeniyet maskesinin ne kadar ince olduğunu gösterir.

Varoluşsal Sorular:

Körlük, bireyin kendi varoluşsal sorularına yanıt aramasını zorunlu kılar. İnsan, kendi içsel karanlığıyla yüzleşmeden, başkalarına nasıl yardım edebilir? Saramago, bireyin bu içsel yolculuğunun, insanlığın ortak acısına duyarsız kalmayı imkânsız kıldığını gösterir.

 

4. Güç ve Otoritenin Dönüşümü: Yeni Tiranlıklar

Karantina kampında, bir grup kör insanın diğerlerini silahla kontrol altına alması, güç dinamiklerinin nasıl hızla değişebileceğini gözler önüne serer. Bu grup, yiyeceği ve temel ihtiyaçları kontrol ederek, diğerlerini köleleştirir ve hatta cinsel istismara varan bir baskı kurar.

Gücün Kaynakları:

Saramago, gücün, görme yetisinden bağımsız olarak, kaynaklara ve şiddete erişimle nasıl yeniden üretildiğini gösterir. Silahlı grup, fiziksel körlüklerine rağmen, diğerlerini baskı altına alarak bir hiyerarşi kurar. Bu, insanlık tarihinin otoriter rejimlerini ve sömürü sistemlerini hatırlatır.

Sömürü ve Şiddet:

Cinsel istismar sahneleri, gücün en iğrenç yüzünü ortaya koyar. Kadınların, yiyecek karşılığında bedenlerini sunmak zorunda kalması, insanlığın medeniyet iddiasının çöküşünü simgeler. Saramago, bu sahnelerle, güç dinamiklerinin cinsiyet, sınıf ve kaynak eşitsizlikleriyle nasıl kesiştiğini eleştirir.

Direniş ve Adalet:

Doktorun karısının, bu tiranlığa karşı koyarak intikam alması, güç dinamiklerine karşı bireysel direnişin mümkün olduğunu gösterir. Ancak, bu direnişin etik sınırları da sorgulanır: Şiddet, adalet arayışının bir parçası mıdır, yoksa ahlaki çöküşün bir uzantısı mı?

 

5. Etik Sınırların Bulanıklaşması: Ahlakın Sınavı

Körlük, ahlaki değerlerin sınanmasına yol açar. Karantina kampındaki vahşet, bireylerin hayatta kalmak için ne kadar ileri gidebileceğini sorgular.

Hayatta Kalma ve Ahlak:

Açlık ve korku karşısında, insanlar başkalarına zarar vermeyi meşrulaştırabilir mi? Saramago, bu soruyu, karakterlerin çaresizlik anlarındaki seçimleri üzerinden yanıtlar. Örneğin, yiyecek çalmak ya da şiddete başvurmak, bireylerin ahlaki sınırlarını bulanıklaştırır.

Adalet ve İntikam:

Doktorun karısının, tiran gruba karşı şiddete başvurması, etik bir ikilemi ortaya çıkarır. Adalet arayışı, ahlaki çöküşün bir parçası olabilir mi? Saramago, bu sahnelerle, insanın hem kurban hem de fail olabilen doğasını irdeler.

Evrensel Etik:

Roman, etik değerlerin yalnızca refah toplumlarında mı geçerli olduğunu, yoksa kaosun içinde de bir anlamı olup olmadığını sorgular. Doktorun karısının fedakârlığı, evrensel bir ahlakın hâlâ mümkün olduğunu ima eder.

 

6. Dilin ve İletişimin Sınırları: Bağ Kurmak ya da Ayrışmak

Saramago’nun anlatısında dil, hem bir bağ kurma aracı hem de bir ayrışma noktasıdır. Romanın diyalogları, noktalama işaretlerinden yoksun, akıcı bir şekilde ilerler. Bu, körlüğün getirdiği kaosu ve bireylerin birbirini anlamaya çalışırken yaşadığı karmaşayı yansıtır.

Dilin Yetersizliği:

Görme yetisini kaybettiklerinde, insanlar dili daha yoğun kullanmaya başlar, ancak dil de kendi sınırlarıyla karşı karşıyadır. Karakterlerin birbirine “kör” diye hitap etmesi, dilin damgalama gücünü gösterir.

Birleştirici ve Yıkıcı Potansiyel:

Dil, karakterlerin dayanışma kurmasına olanak tanırken, aynı zamanda ayrışmayı da derinleştirir. Saramago, dilin hem insanlığın ortaklığını inşa eden hem de yıkıcı bir araç olabileceğini gösterir.

Anlatının Stili:

Saramago’nun kesintisiz diyalogları ve uzun cümleleri, okuyucuyu kaosun içine çeker. Bu stil, körlüğün getirdiği belirsizliği ve karmaşayı doğrudan hissettirir.

 

7. Tarihsel Belleğin İzleri: İnsanlığın Döngüleri

Körlük, insanlık tarihinin kriz anlarıyla ilişkilendirilebilir. Salgınlar, savaşlar ve toplumsal çöküşler, insanlığın geçmişinde tekrar eden motiflerdir.

Tarihsel Döngüler:

Saramago, roman aracılığıyla, modern toplumların bu döngülerden ne kadar uzak olduğunu sorgular. Teknoloji ve bilim, insanlığı bu tür felaketlerden koruyabilir mi? Yoksa, körlük gibi bir kriz, insanlığın ilkel dürtülerini yeniden mi ortaya çıkarır?

Bellek ve Uyarı:

Roman, tarihsel belleğin, insanlığın hem bir rehber hem de bir uyarıcı olduğunu ima eder. Geçmişteki krizlerden ders çıkarmayan bir toplum, aynı hataları tekrarlamaya mahkûmdur.

 

8. İnsanlığın Doğayla İlişkisi: Kopuş ve Kaos

Körlük, insanın doğayla ilişkisini dolaylı olarak ele alır. Görme yetisinin kaybı, insanların çevreleriyle kurduğu bağı koparır.

Doğanın Çöküşü:

Karantina kampındaki hijyen eksikliği ve çöpler, doğanın insan müdahalesi olmadan nasıl bir kaosa dönüştüğünü gösterir. Saramago, modern insanın doğadan kopuşunu ve bu kopuşun sonuçlarını eleştirir.

Kontrol Yanılsaması:

İnsan, doğayı kontrol edebileceğini düşünürken, kendi yarattığı kaosun içinde boğulabilir. Roman, insanın doğayla uyum arayışının, hayatta kalma mücadelesinde nasıl göz ardı edildiğini sorgular.

 

9. Simgesel Anlamların Katmanları: Körlük ve Farkındalık

Körlük, yüzeyde fiziksel bir kayıp gibi görünse de, daha derin anlamlara işaret eder.

Toplumsal Körlük:

İnsanların birbirini “görmemesi”, empati eksikliğini ve toplumsal duyarsızlığı temsil eder. Saramago, bu imgelerle, insanlığın kendi yarattığı sorunlara karşı körleşme eğilimini eleştirir.

Doktorun Karısı: Bilinç:

Doktorun karısının görme yetisini koruması, bilinçli bir farkındalığı simgeler. Ancak bu farkındalığı, aynı zamanda bir yük haline gelir. Bilmek ve görmek, sorumluluk getirir.

Umut ve Değişim:

Roman, körlüğün farkına varmanın ve değişimin mümkün olduğunu önerir. İnsan, kendi karanlığını fark ettiğinde, yeni bir başlangıç yapabilir.

 

10. Hayal Gücünün Sınırları: Düş mü, Kabus mu?

Körlük, hem bir kabus hem de bir düş gibi okunabilir. Saramago’nun dünyası, gerçekliğin sınırlarını zorlayarak, okuyucunun hayal gücünü harekete geçirir.

Felaket Senaryosu:

Körlük, bir insanlık felaketi senaryosu olarak, insanlığın geleceğine dair bir uyarı mıdır, yoksa sadece bir düşünce deneyi mi? Bu belirsizlik, romanın gücünü artırır.

Hayal Gücü ve Kurtuluş:

Saramago, okuyucuyu, kendi dünyasını yeniden hayal etmeye ve mevcut düzenin kararılganlığını sorgulamaya davet eder. Hayal gücü, insanlığın kurtuluşu mu, yoksa kendi sonunu hazırlayan bir araç mı?

 

11. İnsanlığın Yeniden İnşası

Körlük, insanlığın hem yıkım hem de yeniden doğuş potansiyelini ele alan bir eserdir. Saramago, kaosun içinde bile umudun yeşerebileceğini, dayanışmanın ve empatinin insanlığı kurtarabileceğini gösterir. Ancak bu kurtuluş, kolay değildir; bireylerin ve toplumların kendi karanlıklarıyla yüzleşmesini gerektirir.

Roman, okuyucuya şu soruları bırakır:
– İnsanlık, kendi körlüğünü fark edip, daha iyi bir dünya inşa edebilir mi?
– Kaosun içinde, insanlık ve dayanışma hain mümkün olabilir?
– Saramago’nun evrensel ve zamansız anlatımı, insanlığın ortak sorunlarına nasıl bir ışık tutar?

Körlük, insanlığın hem bir eleştirisi hem de bir umut manifestosudur. Saramago, okuyucuyu, kendi karanlığına bakmaya ve bu karanlıkta bir çıkış yolu aramaya davet eder. Bu davet, romanın zamansız gücünü ve evrensel çekiciliğini ortaya koyar.