Schiller: Estetik Tarih Felsefesi

Alman İdealizmi’nde özellikle Friedrich Schelling’i ve Schelling üstünden Romantizm akımını etkilemiş olan Friedrich Schiller (1759-1805), Kant’ın bir tarih felsefesinin olabilirliğini teorik akılla değil, ancak pratik akılla onaylayabileceğimiz yolundaki görüşünü benimser. Schiller’e göre de “tarihsel evrendeki reel gidiş”, genel olarak teorik akılla, onun deyimiyle “kavrayıcı (konseptiv) çalışan bir felsefe”ye açık değildir. “Tarihin reel gidişini asla tam olarak kavrayamayız.”45 Ama felsefe sadece “kavrayıcı bir çaba” da değildir; o aynı zamanda “bir uyuma doğru çabalayan insan tini”nin bu çaba doğrultusundaki düşünce etkinliklerini de içerir. “Uyum” idesini bize telkin eden şeyse, ne sadece doğal olguların gözlemi ne de tarihsel olayların haber alınması yoluyla elimizde bulunan “gelenek parçaları”dır.46 “Uyum” idesi, elimizdeki olgu malzemesini birbiriyle ilişkiye sokmak için kullandığımız ve “kendi tinimizden kaynaklanan” bir idedir.47 Biz bu ideyi, aslında teorik çalışan zihnimize sokarız ve böylece tüm olgulara “uyumcu zihnin atfedici ışığı altında” bakarak, onlara “kavrayıcı felsefi tin”i, yani teorik aklı bütünleyen bir “uyumcu tin”le de yönelmiş oluruz. Özellikle tarih alanında etkin olamayan “kavrayıcı tin”in bu alanda “uyumcu tin”le desteklenmesi ihtiyacı içindeyizdir. Çünkü Schiller’e göre, “Geçmişte kalan her şey sonsuz bir sessizliğe bürünmüştür.”48 Bilim olarak tarih, bu sessizliğin, bu tam olarak kavranılamaz olaylar yığınının bölük pörçük betimini yapmaya çalışan verimsiz bir çabadır. Bu yüzden “tarihin bütünü”ne yönelecek bir çaba, ancak “uyumcu felsefi tin”e uygun düşebilir. Ama bu felsefi tin, belirtildiği gibi “uyum” idesini kendisi üretmekte ve olaylara yüklemektedir. Schiller’in deyişiyle, “O (felsefi tin), demek ki bu uyumu kendisinden çıkarmakta ve onu kendi dışına taşıyarak nesneler düzenine aktarmaktadır.”49 Böyle olunca da Schiller’e göre, “uyumcu felsefi tin, evrenin gidişine akılsal bir hedef taşımış ve tarihe de erekbilimsel (teleolojik) bir ilke sokmuş olmaktadır.”50

Buraya kadar Schiller’in ereklilikten, Kant’ın organik doğayla analoji içinde yargıgücümüzle ürettiğimiz bir ide olarak konumladığı erekliliği anladığı görülebilir. Ama Schiller, bir adım daha atarak, ereklilik idesini, aklın bir ürünü saymakla yetinmez ve ona aynı zamanda insan tininin yaratıcılığının, yaratıcı tinin (poetisches Geist) bir ürünü gözüyle de bakar.51 Öyle ki, bu ide “insanın evrene kendi tininin yaratıcılığına göre biçim vermesini sağlayan” bir güdümleyicidir de.52 “Uyumcu tin”in ürünü olan erek idesi, insan yaratıcılığının bir ürünüdür ve bu haliyle tarihte bulunan bir şey değildir. Tersine, evrende olduğu gibi tarihte de bir “uyum” görmek ve onun bir “ereğe” sahip olduğunu söylemek, olsa olsa, insan tinine “yüksek bir hoşnutluk” ve “kalbe büyük bir mutluluk” verdiği için kabullenilir. İnsanın özgürlüğü de bizzat bu yaratıcı tinin güdümünde doğada ve tarihte bir “uyum”u gerçekleştirmesinde, yani kendi “tinselliğinin sonsuz olanakları”nı doğaya ve tarihe taşımasında belirir. İşte Schiller’e göre, bir tarih felsefesi, insanın kendi “yaratıcı ve atfedici” tini açısından tarihi anlamaya çalışan bir etkinlik olabilir. Böyle bir tarih felsefesinin hedefi ise, bir yandan doğa ile insan özgürlüğü, öbür yandan birey ve toplum arasında bir uyumu gerçekleştirme ülküsüne hizmet etmektir. Böyle bir ülküye ise, Schiller’e göre, tarihsel gerçekliğin çözümlenmesiyle, yani tarih bilimiyle değil, ancak sanat yoluyla varılabilir.53 Çünkü insan doğayı da, tarihi de kendi yaratıcı tinine göre kurduğu ölçüde özgürdür. Buna da ancak sanat yoluyla varılabilir. Bu yüzden bir tarih felsefesi, insanın bu yaratıcı etkinliği açısından tarihin anlamını sorgulayan bir çabadır.

Doğan Özlem
Tarih Felsefesi – Üçüncü Bölüm
No­tos Ki­tap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir