Selim Işık’ın Ansiklopedik Haykırışı: Varoluş, Dışlanma ve Mitolojik Yüzleşme

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı eseri, Türk edebiyatında modern bireyin varoluşsal sancılarını ve toplumsal çatlaklar içindeki yerini sorgulayan bir başyapıttır. Selim Işık’ın “Türk Tutunamayanları Ansiklopedisi” fikri, yalnızca bir edebi motif değil, aynı zamanda bireyin kendi varlığını anlamlandırma çabası ile toplumun kenarına itilmişlik hissi arasında salınan çok katmanlı bir imgedir. Berna Moran’ın “İsa arketipi” yorumu ise, Selim’in yalnızlığını mitolojik bir düzleme taşıyarak, onun çilesini evrensel bir kurtarıcı figürün trajik kaderiyle ilişkilendirir. Bu metin, Selim’in ansiklopedik arayışını ve Moran’ın yorumunu, bireysel ve toplumsal boyutlarıyla derinlemesine inceler.

Ansiklopedik Bir Çığlık: Selim’in Varoluşsal Arayışı

Selim Işık’ın “Türk Tutunamayanları Ansiklopedisi” fikri, onun varoluşsal krizinin kristalleşmiş bir ifadesidir. Bu ansiklopedi, yalnızca tutunamayan bireylerin hikayelerini toplama çabası değil, aynı zamanda Selim’in kendi parçalanmış kimliğini bir araya getirme girişimidir. Ansiklopedi, kaotik bir dünyada anlam arayışının bir yansımasıdır; her bir madde, Selim’in kendi benliğini yeniden inşa etme çabasıdır. Ancak bu çaba, Camus’nün Sisifos’u gibi, hem umutsuz hem de dirençlidir. Selim, toplumu anlamak için bir sistem kurmaya çalışırken, aslında kendi iç dünyasının kaosunu düzenlemeye çalışır. Ansiklopedi, bireyin kendi varlığını tanıma ve ifade etme arzusunun bir aracıdır; fakat aynı zamanda, bu çabanın nafileliğini de gözler önüne serer. Selim’in ansiklopedisi, modern bireyin anlamsızlık karşısında verdiği mücadelede bir ayna tutar: Ne kadar yazarsak yazalım, ne kadar sınıflandırırsak sınıflandıralım, insan varoluşunun özü, kaosun gölgesinde kaybolmaya mahkumdur.

Toplumun Kenarında: Dışlanmanın Anatomisi

Selim’in ansiklopedik hayali, yalnızca bireysel bir arayış değil, aynı zamanda toplumsal dışlanmanın bir yansımasıdır. “Tutunamayanlar” kavramı, Türk toplumunun modernleşme sürecinde bireyi nasıl kenara ittiğini, ona nasıl yabancılaştığını gösterir. Selim, ne geleneksel değerlere ne de modernitenin dayattığı yeni normlara tam anlamıyla uyum sağlayabilir. Ansiklopedi fikri, bu dışlanmışlığı belgelemek, görünmez kılınanları görünür kılmak için bir çabadır. Ancak bu çaba, aynı zamanda bir ironiyi barındırır: Toplumun reddettiği bireylerin hikayelerini yazmak, o toplumu dönüştürmek için değil, yalnızca kendi yalnızlığını teselli etmek içindir. Selim’in tutunamayanları, bir bakıma modern Türkiye’nin “öteki”leridir; ne köylü ne kentli, ne doğulu ne batılı, ne inanan ne inançsız bir ara konumda sıkışmış bireylerdir. Ansiklopedi, bu ara konumun hem bir isyanı hem de bir teslimiyetidir. Selim, toplumun ona dayattığı zincirleri reddederken, aynı zamanda o zincirlerin ağırlığını her zaman hissetmektedir.

İsa’nın Çilesi: Berna Moran’ın Mitolojik Okuması

Berna Moran’ın Selim Işık’ı “İsa arketipi” ile ilişkilendirmesi, onun yalnızlığını mitolojik bir bağlama oturtur ve bu yalnızlığı evrensel bir kurtarıcı figürün trajedisiyle anlamlandırır. Moran’a göre, Selim, tıpkı İsa gibi, toplum tarafından anlaşılmayan, reddedilen ve sonunda kendi çilesine terk edilen bir figürdür. Ancak bu arketip, Selim’in pasif bir kurban olmadığını, aksine kendi varoluşsal yükünü bilinçli bir şekilde taşıdığını ima eder. İsa’nın çarmıha gerilişi, insanlığın günahlarını yüklenmesi anlamına gelir; Selim’in ansiklopedisi ise, tutunamayanların acısını ve dışlanmışlığını yüklenme çabasıdır. Moran’ın yorumu, Selim’in yalnızlığını bireysel bir trajediden evrensel bir düzleme taşır. Selim, yalnızca kendi acısını değil, tüm tutunamayanların acısını sırtlanır; bu, onun hem bir kahraman hem de bir kurban oluşunun göstergesidir. Ancak bu mitolojik okuma, aynı zamanda bir çelişkiyi barındırır: Selim’in İsa’ya benzemesi, onun kurtarıcı bir misyon üstlendiğini gösterirken, aynı zamanda bu misyonun nafileliğini de vurgular. Zira Selim, ne toplumu dönüştürebilir ne de kendi varoluşsal krizini çözebilir.

Dilin ve Yazının Sınırları: Ansiklopedinin İmkansızlığı

Selim’in ansiklopedi fikri, dilin ve yazının anlam yaratma kapasitesine duyulan hem bir inanç hem de bir şüpheyi yansıtır. Ansiklopedi, kaotik bir dünyayı düzenlemek için bir araç olarak görülse de, aynı zamanda dilin bu kaosu tam anlamıyla yakalayamayacağının farkındalığıyla doludur. Selim’in yazma çabası, bir bakıma Wittgenstein’ın “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” sözünü yankılar. Ansiklopedi, tutunamayanların hikayelerini anlatmayı vaat eder, ancak bu hikayeler yazıya döküldüğünde, onların yaşanmışlıklarının özünü kaybeder. Selim’in çabası, bu nedenle, hem yaratıcı hem de yıkıcıdır; yazmak, aynı anda hem bir kurtuluş hem de bir tuzaktır. Ansiklopedi, Selim’in kendi varoluşunu anlamlandırma arzusunun bir yansımasıdır, ancak aynı zamanda bu arayışın hiçbir zaman tamamlanamayacağının da bir göstergesidir.

Modern Türkiye’nin Çatışmaları: Selim’in Yeri

Selim Işık’ın ansiklopedik hayali, modern Türkiye’nin birey-toplum gerilimini de yansıtır. Cumhuriyetin modernleşme projesi, bireyi geleneksel bağlardan koparmış, ancak ona yeni bir anlam dünyası sunmakta yetersiz kalmıştır. Selim, bu geçiş sürecinin yarattığı boşlukta sıkışmış bir figürdür. Ansiklopedi fikri, bu boşluğu doldurma çabasıdır; ancak bu çaba, aynı zamanda modernleşmenin birey üzerindeki yıkıcı etkisini de gözler önüne serer. Selim’in tutunamayanları, yalnızca bireysel hikayeler değil, aynı zamanda bir ulusun modernleşme serüveninde kaybolanların hikayesidir. Bu bağlamda, ansiklopedi, bir ulusun kolektif bilincini yeniden yazma girişimidir; ancak bu girişim, Selim’in kendi kişisel çöküşüyle paralel bir şekilde başarısızlığa mahkumdur.

Sonuç: Selim’in Mirası ve Ansiklopedinin Sessizliği

Selim Işık’ın “Türk Tutunamayanları Ansiklopedisi” fikri, varoluşsal bir arayışın ve toplumsal dışlanmanın kesişim noktasında durur. Berna Moran’ın İsa arketipi yorumu, bu yalnızlığı mitolojik bir düzleme taşıyarak, Selim’in çilesini evrensel bir bağlama yerleştirir. Ancak ansiklopedi, ne Selim’in varoluşsal krizini çözebilir ne de toplumun dışlanmışlarını kurtarabilir. Bu, onun hem trajik hem de ironik yanını ortaya koyar: Selim, yazarak kurtuluşu arar, ancak yazının kendisi bir tuzaktır. Tutunamayanlar, modern bireyin anlam arayışını ve toplumun kenarına itilmişliğini sorgularken, aynı zamanda bu arayışın imkansızlığını da cesurca gözler önüne serer. Selim’in ansiklopedisi, yazılmamış bir kitap olarak kalır; ancak bu yazılmamışlık, onun en güçlü ifadesidir.