Sessizliğin Ardındaki Gerçek: Psikiyatrinin Gündem Dışı Kalan 5 Kritik Sorusu

Psikiyatri, modern tıbbın en tartışmalı ve en az anlaşılan alanlarından biri olmaya devam ediyor. Zihinsel sağlığın ve hastalığın derinliklerini keşfederken, kamuoyunun gözden kaçırdığı, medyanın ise bilinçli olarak sessiz kaldığı kritik konular mevcut. Eğer zihinsel sağlık alanında şeffaflık ve etik istiyorsak, bu beş ihmal edilmiş soruyu sormak zorundayız.


1. Yanlış Teşhis ve Hukuki Sorumsuzluk: Kim Hesabı Verecek?

Sorun #1: Neden hiçbir Amerikalı psikiyatrist, yanlış teşhis sonucu oluşan zarardan dolayı tazminat ödemek zorunda kalmadı?

Diğer tıp dallarında yanlış teşhis veya tedavi (malpraktis) ciddi hukuki sonuçlar doğururken, psikiyatrik teşhisler söz konusu olduğunda benzer bir hesap verebilirlik mekanizması nadiren işler. Ruh sağlığı teşhisleri doğası gereği özneldir ve çoğu zaman nesnel biyobelirteçlere dayanmaz.

İhmalin Anlamı: Bu durum, teşhislerin hatalı olabileceği gerçeğini kabul etmemizi zorlaştırır. Yanlışlıkla akıl hastası teşhisi konan bir bireyin kariyerinde, sosyal hayatında ve öz imajında oluşan telafisi mümkün olmayan zararlar, genellikle göz ardı edilir. Medyanın bu konudaki sessizliği, zihinsel hastalıkların teşhis sürecindeki etik sorumluluğun sorgulanmasını engeller.


2. Psikoterapinin Standartları: FDA Testlerinden Geçebilir mi?

Sorun #2: Medya, çok az psikoterapinin etkililik, güvenlik ve uygunluk açısından FDA standartlarını karşıladığı gerçeği konusunda neden sessiz kalmaktadır?

Kongre, FDA’nın ilaçlar için kullandığı etkililik, güvenlik ve uygunluk kriterlerinin aynısını psikoterapide kullanılacak yöntemler için de belirlemiştir. Oysa bugün uygulanan yüzlerce psikoterapi yaklaşımının çok azı, ilaçların tabi tutulduğu titizlikteki randomize kontrollü çalışmalara (RCT) dayanır.

İhmalin Anlamı: Medya, psikofarmakolojinin (ilaç tedavisi) risklerini sıkça haber yaparken, psikoterapi yöntemlerinin bilimsel geçerliliği konusunda benzer bir sorgulama yapmaktan kaçınır. Bu, halkın, aldığı terapinin ne kadar etkili veya güvenli olduğu konusunda yanlış bir güvenceye sahip olmasına neden olur. Etik bir zorunluluk olarak, terapötik yöntemlerin de ilaçlar kadar şeffaf bir şekilde kanıta dayalı testlere tabi tutulması talep edilmelidir.


3. Büyük İlaç Şirketlerinin Gölgesi: Teşhisler Kimin Çıkarına?

Sorun #3: Medya, büyük ilaç şirketlerinin Amerikan psikiyatristlerinin “zihinsel hastalıkları” teşhis ve tedavi etme biçimini nasıl şekillendirdiği konusunda neden sessiz kalıyor?

Büyük ilaç şirketleri, psikiyatri alanındaki araştırmaları finanse etmede, tanı kriterlerini belirleyen kılavuzların (DSM) hazırlanmasında ve hatta kongrelerdeki eğitimlerde kritik rol oynamaktadır.

İhmalin Anlamı: Bu durum, tanı kategorilerinin ve tedavi yöntemlerinin, tıbbi gereklilikten çok ticari çıkarlara hizmet etme potansiyeli taşıdığı endişesini doğurur. Örneğin, yeni bir ilaç geliştikten sonra, bu ilacın tedavi edebileceği yeni bir “bozukluk” kategorisinin DSM’ye eklenmesi yönündeki baskılar sorgulanmalıdır. Medyanın bu finansal ilişkileri ifşa etmekten kaçınması, kamuoyunun aldığı tanı ve tedavilerin ardındaki ticari motivasyonu anlamasını engeller.


4. Şizofreninin Kanıtı: Gerçekten Bir Hastalık mı?

Sorun #4: Medya neden şizofreninin bir hastalık veya rahatsızlık olduğuna dair kanıt istemiyor?

Şizofreni gibi ciddi psikiyatrik durumlar için dahi, diğer tıp alanlarındaki gibi kesin, biyolojik veya patolojik kanıtlar (biyobelirteçler) henüz bulunamamıştır. Teşhis, büyük ölçüde gözlem ve davranışsal semptomlara dayanır.

İhmalin Anlamı: Medya, bu durumu “hastalık” veya “rahatsızlık” olarak sunarken, bunun sadece bir hipotez olduğu gerçeğini ihmal eder. Bu dil, hastanın deneyimini ve acısını geçersiz kılmaz, ancak bu durumların nörobiyolojik temellerinin henüz tam olarak anlaşılmadığı gerçeğini gizler. Halkın, psikiyatrik etiketlerin kesin, bilimsel gerçekler değil, klinik uzlaşmalar olduğunu bilme hakkı vardır.


5. İyileşme Hikayeleri: Dönüşümün Gücü Neden Gizleniyor?

Sorun #5: Haberleriniz neden birçok insanın sözde “akıl hastalıklarından” tamamen kurtulduğunu ve daha sonra eskisinden daha sağlıklı hale geldiğini bildirmiyor? Akıl hastalarına, yaşadıkları deneyimlerle daha iyi insanlara dönüşebilecekleri neden söylenmiyor?

“Akıl hastalığı” teşhisi konmuş birçok kişi, yaşadıkları krizleri ve zorlukları aşarak sadece “iyileşmekle” kalmaz, aynı zamanda bu deneyimler sayesinde büyüme, derinleşme ve eskisinden daha sağlıklı bir kimlik geliştirir (post-travmatik büyüme).

İhmalin Anlamı: Medya ve ana akım psikiyatri, genellikle zihinsel hastalıkları kronik ve iyileşmesi zor durumlar olarak çerçeveler. Bu dil, umutsuzluk yaratır ve bireylerin kendi iyileşme potansiyellerini görmelerini engeller. Krizin, bir dönüşüm fırsatı olduğu fikri, kamuoyundan gizlenir. İyileşme hikayelerinin ve bireysel dönüşümün öne çıkarılması, hem zihinsel sağlık mücadelesi verenlere umut verir hem de toplumsal damgalamayı azaltır.


Sonuç: Psikiyatri alanında gerçek bir etik devrim, ancak bu ihmal edilmiş sorular kamuoyunda yüksek sesle tartışılmaya başlandığında mümkündür. Gerçek şeffaflık, hem ruh sağlığı profesyonelleri hem de kamuoyu için bir zorunluluktur.

kaynak : https://www.radpsynet.org/newsletters/radpsynl13.html#Radicalizing