Sosyalist Hasta Kolektifi: Hastalığı Silaha Dönüştürmek

1960’ların sonunda Avrupa’da yükselen öğrenci hareketleri, Yeni Sol dalga ve anti-psikiyatri tartışmaları, yalnızca politik alanı değil, insanın en kişisel deneyimlerinden biri olan “hastalık” meselesini de dönüştürdü. Bu bağlamda 1970 yılında Heidelberg’de ortaya çıkan Sosyalist Hasta Kolektifi (SPK), sıradan bir örgütlenme değil; hastalığı, kapitalizme karşı bir politik araç olarak yeniden tanımlayan radikal bir hareketti.

Hastalığı Silaha Dönüştürmek

SPK’nın kurucusu Wolfgang Huber ve kolektif üyeleri, toplumun dışına itilen, damgalanan ve yalnız bırakılan hasta deneyimini bambaşka bir perspektifle ele aldılar. Onlara göre hastalık, kapitalizmin ürettiği bir gerçeklikti. İnsanların kırılganlıkları, yalnızca biyolojik bir durum değil; sistemin yarattığı baskının, sömürünün ve yabancılaşmanın bir sonucuydu.

Bu yüzden SPK, “Hastalığı silaha dönüştürün!” sloganıyla ortaya çıktı. Kolektif, hastalığı utanç, eksiklik ya da yetersizlik olarak değil, direnişin merkezi olarak kavramsallaştırdı. Hastalar, kapitalizme karşı mücadelede devrimci bir sınıfın temeli olabilirdi.

Doktorlara Karşı Bir Manifesto

SPK, doktorları yalnızca sağlık çalışanı olarak değil, kapitalizmin egemen sınıfının bir parçası olarak görüyordu. Onlara göre tıp, tarafsız bir bilim değil; sermayenin insan bedeni üzerindeki en örgütlü iktidar araçlarından biriydi. Bu yüzden kolektif, “doktor sınıfının devrilmesi” çağrısı yaptı.

Jean-Paul Sartre’ın da önsöz yazdığı “Hastalığı Silaha Dönüştürün” metni, SPK’nın en bilinen eseri oldu. Burada, “çıplak gerçekleri tarafsızca gözlemlediğini” iddia eden herkesin ya “aptal” ya da “tehlikeli bir suçlu” olduğu söyleniyordu. Çünkü SPK’ya göre tarafsızlık diye bir şey yoktu; ya kapitalizmin yanında ya da ona karşısındaydın.

Üniversitede Çatışma ve Baskılar

SPK, Heidelberg Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’nde ortaya çıktı ve “siyasi terapi” adıyla bir alan açtı. Hastalar, yalnızca klinik vakalar değil; toplumsal baskının kurbanları olarak ele alınıyordu. Kolektif toplantılar, eğitimler ve ajitasyonlar düzenledi.

Ancak bu radikal yaklaşım kısa sürede üniversiteyle ve devletle çatışmaya yol açtı. Üniversite yönetimi SPK’yı resmî olarak tanımayı reddetti, finansmanını kesti ve polis baskınlarıyla kolektifin faaliyetleri bastırıldı. 1971’de Wolfgang Huber dahil birçok üye tutuklandı. SPK, haksız yere Baader-Meinhof grubu ile ilişkilendirildi; bu, kolektifi kriminalize etmeye yönelik bir dezenformasyon kampanyasıydı.

Hasta Sınıfı ve Devrimci Potansiyel

SPK’nın en dikkat çekici tarafı, sınıf mücadelesi kavramını “hastalık” üzerinden yeniden kurmasıydı. Onlara göre hasta olan herkes potansiyel bir devrimciydi. Çünkü hastalık, herkese tanıdık bir deneyimdi. Bu bakış açısı, orta sınıf öğrenci hareketleriyle işçi sınıfı arasındaki boşluğu da dolduruyordu. Hastalık, evrensel bir ortak payda olarak kapitalizmin en zayıf noktasına dönüşebilirdi.

Bugüne Yansıması

SPK 1971’de dağılmış olsa da, 1973’ten itibaren “Hasta Cephesi” adıyla yoluna devam etti. Bugün hâlâ varlığını sürdüren SPK/PF(H), radikal söylemini koruyor. Hareketin izleri yalnızca politik alanda değil, sanat ve kültürde de görüldü. Hatta 1978’de kurulan SPK isimli endüstriyel müzik grubu, adını bu kolektiften aldı.

Neden Önemli?

Sosyalist Hasta Kolektifi, bir yönüyle ütopyacı ve tartışmalıydı. Ama aynı zamanda, tıbbın ve psikiyatrinin tarafsız olmadığını, sağlığın da sınıfsal ve politik bir mesele olduğunu yüksek sesle söyleyen bir hareketti. SPK bize şunu hatırlatıyor:

“Hastalık, bireyin taşıdığı bir yük değil; kapitalizmin ürettiği bir çelişkidir.”

Ve belki de en rahatsız edici soruyu soruyor:
Hasta mıyız, yoksa bizi hasta eden bir dünyada mı yaşıyoruz?


Kaynak : https://en.wikipedia.org/wiki/Socialist_Patients%27_Collective