Etiket: #foucault

Antik Yunan Polis Etiği ile Modern Çoğulcu Toplumların Etik Anlayışı Arasında Bir Diyalog

Ortak İyi Arayışı Antik Yunan polis etiği, bireyin değil, topluluğun iyiliğini merkeze alır. Polis, sadece bir şehir-devleti değil, aynı zamanda bir anlam dünyasıdır; yurttaşlar, ortak bir erdem anlayışıyla bir arada tutulur. Platon’un Devlet’inde, adalet, her bireyin kendi rolünü oynayarak toplumu uyum içinde tutmasıdır. Aristoteles ise Nikomakhos’a Etik’te, eudaimonia’yı (mutlu ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toplumsal Yasakların Ötesinde: Freud, Foucault ve Žižek Üzerine Bir İnceleme

  Toplumsal tabular, insan deneyiminin karmaşık dokusuna işlenmiş derin izlerdir. Freud, Foucault ve Žižek gibi düşünürler, bu yasakların birey ve toplum üzerindeki etkilerini farklı merceklerle ele alır. Freud, tabuların bireysel ruhsal çalkantılara nasıl yol açtığını incelerken, Foucault bunları iktidarın kendini yeniden üreten mekanizmaları olarak görür. Žižek ise semptom kavramıyla bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Spinoza ve Aristoteles’in Psiko-Politik Karşıtlıkları: Foucault’nun Merceğinden Bir Değerlendirme

Demokrasinin Doğası: Tutkuların Yönetimi mi, Çoğunluğun Hâkimiyeti mi? Spinoza, demokrasiyi bireylerin duygusal eğilimlerini akıl yoluyla yönlendirme ve toplumsal uyumu rasyonel bir zeminde kurma aracı olarak görür. Ona göre, demokrasi, insan doğasının karmaşıklığını kabul eder ve bu doğayı akıl yoluyla düzenlemeye çalışır. İnsanlar, yalnızca rasyonel varlıklar değil, aynı zamanda tutku ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ortaklığın Sınırları: Spinoza ve Deleuze Üzerinden Demokrasi ve Kontrol

Spinoza’nın demokrasi anlayışı ile Deleuze’ün kontrol toplumu eleştirisi, birey ile toplumu, özgürlük ile düzeni, ortak yaşam ile bireysel varoluşu anlamaya yönelik iki derin düşünce sistemini temsil eder. Bu iki düşünür, farklı tarihsel bağlamlarda, insanın toplumsal yapılar içindeki yerini sorgular; ancak yaklaşımları, niyetleri ve sonuçları arasında hem örtüşmeler hem de keskin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Umberto Eco’nun Gülün Adı Romanında Postmodern Anlam Arayışı: Alegori, Tarih ve Felsefi Çoğulluk

Umberto Eco’nun Gülün Adı (The Name of the Rose), bir ortaçağ manastırında geçen cinayet hikâyesini, bilgi, din, otorite ve hakikat gibi kavramları sorgulayan çok katmanlı bir anlatıya dönüştürür. Roman, postmodern bir mercekle, alegorik, tarihsel ve felsefi boyutlarıyla anlam arayışını çoğullaştırır ve sabit bir hakikati reddeder. Alegorik Çoğulluğun Dansı Eco’nun romanı,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sonsuz Şaka ve Postmodern Bireyin Tutsaklığı

David Foster Wallace’ın Infinite Jest romanı, bağımlılık, eğlence ve tüketim toplumunun birey üzerindeki etkilerini irdeleyen bir başyapıttır. Roman, postmodern bireyin politik pasifliğini ve psikolojik bağımlılık döngülerini, eğlence ve medyanın bireyin özgür iradesini tehdit eden mekanizmalarını açığa vurarak ele alır. Bu metin, romanın bu temalarını kuramsal, kavramsal, psişik, politik, distopik, ütopik,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Beyaz Gürültünün Yankıları: Don DeLillo’nun White Noise Romanında Tüketim, Medya ve Ölüm Korkusunun Postmodern Birey Üzerindeki Etkileri

Don DeLillo’nun White Noise romanı, modernitenin tüketim kültürü ve medya bombardımanının insan bilincini nasıl şekillendirdiğini, ölüm korkusunu nasıl bir saplantıya dönüştürdüğünü ve postmodern bireyin gerçeklikten kopuşunu nasıl hızlandırdığını derinlemesine sorgular. Roman, bireyin psişik durumunu, sürekli bilgi akışının kaotik döngüsünde ve anlam arayışının kırılganlığında ele alırken, “hava kaynaklı toksik olay” gibi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yerçekiminin Gökkuşağı: Kaos, Düzen ve Anlam Arayışının Postmodern Sahnesi

Thomas Pynchon’ın Gravity’s Rainbow (Yerçekiminin Gökkuşağı), entropi, kaos ve sistemler teorisi gibi kavramları merkeze alarak postmodernizmin çok katmanlı yapısını inşa eder. Roman, bireyin anlam arayışını kaos ve düzen arasındaki gerilim üzerinden sorgularken, modernizmin “büyük anlatılar”ına karşı eleştirel bir duruş sergiler. Entropinin Ağı: Kaos ve Düzenin Çatışması Gravity’s Rainbow, entropiyi yalnızca

OKUMAK İÇİN TIKLA

Geceyarısı Çocuklarının Özgürlük ve Kimlik Arayışı: Salman Rushdie’nin Postmodern Ulus Sorgulaması

Salman Rushdie’nin Midnight’s Children romanı, Hindistan’ın bağımsızlık sonrası tarihini, bireysel hikâyelerle iç içe geçirerek, postkolonyal bir anlatının sınırlarını zorlar. Postmodernizmin parçalı, çoksesli ve çoğulcu yapısını benimseyen roman, ulus-devlet mitini sorgular ve bireyin politik tarihle ilişkisini yeniden tanımlar. Saleem Sinai’nin hikâyesi, bireysel kimliğin kaotik, çok katmanlı ve tarihsel bağlamda nasıl şekillendiğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Metinlerarasılık ve Üstkurmacanın Merkezsiz Özne ile Kesişimi: Calvino’nun Okuyucu Labirenti

Anlamın Kaygan Zemini: Metinlerarasılığın Çözülmesi Italo Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu romanı, metinlerarasılığın sınırlarını zorlayarak anlatıyı bir ayna oyunu gibi kurgular. Metinlerarasılık, metinlerin birbirine göndermeler yaparak anlamı sabit bir çerçeveye hapsetmekten kaçınır; aksine, her metin başka bir metnin yankısı, parçası ya da gölgesi olarak var olur. Calvino, romanında

OKUMAK İÇİN TIKLA