Etiket: #kant

Kantçı Etiğin Hayvanlara Yönelik Kör Noktası

Kantçı etik, insan merkezli bir ahlak anlayışını benimseyerek hayvanları yalnızca birer araç olarak konumlandırır ve bu yaklaşım, insanlığın doğayla ilişkisinde önemli bir ahlaki körlük yaratır. Bu metin, Kant’ın etik sisteminin hayvanlara yönelik tutumunu, bu tutumun insan düşüncesine ve topluma etkilerini derinlemesine inceler. İnsan aklını ve özerkliğini merkeze alan Kantçı etik,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zihinsel Engelli Bireylerin Özerklik Sınırları: Kantçı Etikte Bir İnceleme

Bu metin, zihinsel engelli bireylerin Kantçı etik çerçevesinde özerk özneler olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusunu çok katmanlı bir yaklaşımla ele almaktadır. Kant’ın özerklik kavramı, aklın evrensel yasaları doğrultusunda kendi kendine yasa koyma yetisi üzerine inşa edilmiştir. Ancak zihinsel engelli bireylerin bilişsel kapasiteleri, bu tanıma ne ölçüde uyum sağlayabilir? Bu soruya yanıt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kant’ın Yüce Kavramı ve Friedrich’in Sisli Dağ Tabloları

İnsan ve Sonsuzluk Karşılaşması Immanuel Kant’ın “yüce” kavramı, insan aklının doğanın sınırsızlığı karşısında hem hayranlık hem de ürperti hissetmesiyle tanımlanır. Bu, aklın sınırlarını zorlayan bir deneyimdir; doğanın büyüklüğü, insanın fiziksel varlığını küçültürken, aklın bu büyüklüğü kavrama yetisi özgürlüğün bir biçimini ortaya çıkarır. Caspar David Friedrich’in sisli dağ tabloları, bu karşılaşmayı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinçdışı ile Numeni Birleştiren Köprüler

Freud’un bilinçdışı kavramı ile Kant’ın numen (kendinde şey) fikri, insan zihninin ve gerçekliğin sınırlarını sorgulayan iki derin düşünce sistemi olarak, farklı disiplinlerde yankı bulan anlam katmanlarıyla ele alınabilir. Bu metin, bu iki kavram arasındaki paralellikleri, zihnin yapısı, gerçekliğin doğası ve insanın anlam arayışı bağlamında inceler. İnsan deneyiminin görünmez derinliklerini ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kant’ın Yüce Kavramının Caspar David Friedrich’in Buz Denizi Eserinde Somutlaşması

Kavramın Kökeni ve Felsefi Temeli Kant’ın “yüce” kavramı, insan aklının doğanın ezici büyüklüğü karşısında duyduğu hayranlık ve dehşet karışımı bir deneyimi tanımlar. Bu, estetik bir yargı olarak, güzelden farklıdır; çünkü yüce, aklın sınırlarını zorlayan, kavranamaz bir ölçeği içerir. Buz Denizi’nde bu kavram, doğanın insanı cüceleştiren kudretiyle somutlaşır. Friedrich’in eseri, buz

OKUMAK İÇİN TIKLA

Zebercet’in Yalnızlığı ve Varoluşsal Çıkmaz: Anayurt Oteli’nde Sartre’ın Bulantısıyla Kesişen Bir İnsanlık Halimde

Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli, Zebercet karakteri üzerinden insan varoluşunun en çıplak, en rahatsız edici sorularını ortaya serer. Zebercet’in yalnızlığı, yalnızca fiziksel bir tecrit değil, aynı zamanda varoluşsal bir bulantının, Sartre’ın Bulantı eserinde kristalleşen o derin anlamsızlık hissinin cisimleşmiş halidir. Otel, bu bağlamda, Zebercet’in zihninin bir yansıması olarak bireysel bir hapishane

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kant’ın Kategorik İmperatifi ve Yapay Zekanın Etik Karar Verme Sistemi: Bir Felsefi Karşılaşma

Kant’ın kategorik imperatifi, ahlaki eylemlerin evrensel bir ilkeye dayanması gerektiğini savunan bir felsefi temel taşır. Bu ilke, bir yapay zekanın etik karar verme sistemiyle ne ölçüde uyum sağlayabilir? Bu metin, Kant’ın ahlak felsefesinin yapay zekanın soğuk algoritmalarıyla kesişimini derinlemesine inceliyor. İnsan iradesinin özerkliği ile makine mantığının deterministik doğası arasındaki gerilim,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Gerçek’i ve Zizek’in Travmatik Çekirdeği: Varlığın Kırılgan Sınırlarında

Lacan’ın “Gerçek” kavramı ve Zizek’in bu kavrama getirdiği radikal yorum, insan bilincinin sınırlarını zorlayan bir düşünce alanına işaret eder. Lacan’ın Gerçek’i, Kant’ın “numen”inden köklü bir şekilde ayrılırken, Zizek bu kavramı toplumsal, bireysel ve ontolojik boyutlarıyla yeniden şekillendirir. Bu metin, Lacan’ın Gerçek’ini Kant’ın numeniyle karşılaştırarak farklarını açığa çıkaracak ve Zizek’in “travmatik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yabancılaşmanın Çöldeki Yüzü: Hakkâri’de Bir Mevsim ve Yabancı Üzerine Bir Karşılaştırma

Ferit Edgü’nün Hakkâri’de Bir Mevsim’i ile Albert Camus’nün Yabancı’sı, insan varoluşunun kıyılarında gezinen iki eserdir. Her ikisi de bireyin kendi benliğiyle, toplumla ve evrenle yüzleşme serüvenini, farklı coğrafyalarda ve bağlamlarda ele alır. Hakkâri’de Bir Mevsim’deki adsız anlatıcı, uzak bir köyde sürgünlüğün ve yabancılığın ağır yükü altında ezilirken, Camus’nün Meursault’su absürt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilinç ile Algoritma Arasında: Kant’ın A Priori Sentetik Kategorileri ve Yapay Zekâ

İnsan Bilincinin Temelleri Immanuel Kant, insan aklının dünyayı anlamlandırma biçimini a priori sentetik yargılarla açıklamıştır. Bu yargılar, deneyden bağımsız olarak zihnin doğasında bulunan ve dünyayı anlamlandırmak için kullanılan çerçevelerdir; zaman ve mekân, bu çerçevelerin en temel olanlarıdır. Kant’a göre, insan bilinci bu kategoriler aracılığıyla ham duyusal verileri düzenler ve anlamlı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ulysses: Bloom’un İç Monologları ve Modern Bireyin Çelişkileri

James Joyce’un Ulysses adlı eserindeki Leopold Bloom’un iç monologları, Freud’un bilinçaltı teorileriyle derin bir bağ kurar ve modern bireyin umut ile acılar arasındaki gerilimini çarpıcı bir şekilde yansıtır. Bloom’un zihinsel akışı, insan bilincinin karmaşıklığını, bastırılmış arzuları, çelişkili duyguları ve toplumsal bağlamda bireyin varoluşsal sıkışmışlığını açığa vurur. Bu metin, Bloom’un iç

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kötülüğün Sıradanlığı ve İtaatin Gölgesinde İnsan

Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramı, insan doğasının karanlık bir yüzünü, Stanley Milgram’ın itaat deneyiyle kesişen bir aynada yansıtır. Bu kavram, Kant’ın “radikal kötülük” anlayışıyla karşılaştırıldığında, modern toplumun itaat kültürünün ve bireyin ahlaki sorumluluğunun sınırlarını sorgular. Aşağıdaki metin, Arendt’in kavramını, Milgram’ın deneyini ve günümüz itaat kültürünü derinlemesine incelerken, Kant’ın radikal kötülük

OKUMAK İÇİN TIKLA

Vahşiden Medeniyete, Doğadan Ötekine: Enkidu’nun Dönüşümü ve İnsan-Hayvan Etik Labirenti

Vahşinin Medenileşmesi: Enkidu ve Freud’un Hoşnutsuzlukları Enkidu’nun Gılgamış Destanı’ndaki yolculuğu, vahşi doğadan medeniyete geçişin arketipsel bir anlatısıdır. Freud’un Medeniyet ve Hoşnutsuzlukları eserinde, insanlığın medeniyetle birlikte bastırdığı içgüdülerin yarattığı gerilimi ele alır. Enkidu, doğanın saf, kaotik enerjisini temsil ederken, Şamat’ın rehberliğinde şehir hayatına adım atar. Bu, Freud’un medeniyetin bireyin libidinal dürtülerini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gregor Samsa’nın Böceğe Dönüşümü ve Varoluşsal Yüzleşme

Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı eserinde Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş bulması, yalnızca fiziksel bir değişim değil, aynı zamanda insan varoluşunun en derin çelişkilerini sorgulayan bir düşünce düzlemi açar. Bu dönüşüm, bireyin kendi varlığıyla, toplumsal beklentilerle ve öznelliğin kırılgan sınırlarıyla yüzleşmesini merkeze alır. Martin Heidegger’in Dasein

OKUMAK İÇİN TIKLA

Meursault’nün Kayıtsızlığı ve Josef K.’nın Yargılanması: Varoluşsal ve Etik Çatışmalar

Albert Camus’nün Yabancı adlı eserinde Meursault’nün kayıtsızlığı ve Franz Kafka’nın Dava adlı eserinde Josef K.’nın absürt bir yargılama sürecine kapılmışlığı, modern insanın varoluşsal krizlerini ve etik sorgulamalarını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Meursault’nün kayıtsızlığı, saçmalık felsefesinin bir yansıması mıdır, yoksa toplumsal normlara karşı bilinçli bir başkaldırı mı? Josef K.’nın absürt

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mine Söğüt’ün Roman Kahramanlarında Aşk, Umut ve İntiharın Schopenhauer’in İrade Kavramıyla Kesişimi

Mine Söğüt’ün roman kahramanları, insan varoluşunun en derin çelişkilerini, aşk, umut ve intihar gibi duygu durumları üzerinden açığa vururken, Schopenhauer’in irade kavramıyla çarpıcı bir kesişim sunar. Schopenhauer’in felsefesinde irade, evrenin özünü oluşturan bilinçsiz, amaçsız ve durdurulamaz bir itici güçtür; insan yaşamını haz ve acı arasındaki bitimsiz bir gerilimle tanımlar. Söğüt’ün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dostoyevski’nin Kahramanlarının Ahlaki ve Etik Çatışmaları: Nietzsche ve Kierkegaard Arasında Bir Yolculuk

Dostoyevski’nin romanları, insan ruhunun en karmaşık dehlizlerinde gezinen kahramanlarıyla, ahlaki ve etik çatışmaların sahnesi olur. Raskolnikov ve İvan Karamazov gibi karakterler, bireyin kendi varoluşsal sınırlarını zorladığı, doğru ile yanlış arasındaki çizgiyi sorguladığı ve ilahi ya da dünyevi otoritelere meydan okuduğu bir evrende mücadele eder. Bu metin, Dostoyevski’nin kahramanlarının bu çatışmalarını,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeraltındaki Çığlık: Özgür İrade, Varoluşsal Yalnızlık ve Modern Bireyin Aynası

Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ındaki isimsiz anlatıcı, insan bilincinin kaotik derinliklerinde gezinen, özgür iradeyi absürt bir isyan bayrağı gibi sallayan ve modern bireyin yalnızlık ile anlamsızlık arasındaki sıkışmışlığını bedenleştiren bir figürdür. Bu metin, anlatıcının “iki kere iki dört değil, beştir” savunusunu Sartre’ın varoluşsal özgürlük kavramıyla karşılaştırırken, aynı zamanda onun modern bireyin içsel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çiçikov’un Sahtekârlığı: Kapitalist Çöküşün Aynası mı, Hırsın Portresi mi?

Nikolay Gogol’ün Ölü Canlar eserindeki Pavel İvanoviç Çiçikov, yalnızca bir roman karakteri değil, aynı zamanda insan doğasının ve toplumsal düzenin karmaşık bir yansımasıdır. Çiçikov’un sahtekârlığı, ölü kölelerin mülkiyet belgelerini satın alarak servet biriktirme planıyla, hem bireysel hırsın hem de kapitalist toplumun ahlaki erozyonunun bir temsili olarak okunabilir. Bu metin, Çiçikov’un

OKUMAK İÇİN TIKLA

Antik Yunan Tanrılarının İnsan Biçimli Tasvirleri ve Kültürel Yansımaları

Antik Yunan’daki tanrıların insan biçimli (antropomorfik) tasvirleri, yalnızca dini bir anlatı değil, aynı zamanda insanlığın kendi varoluşsal sorgulamalarını, toplumsal düzenini ve anlam arayışını yansıtan bir ayna olarak işlev görür. Bu tasvirler, Lévi-Strauss’un mit ve yapı analizleriyle kesişirken, insan doğasının karmaşıklığını, ahlaki ikilemlerini ve evrensel düzene dair kavrayışlarını açığa çıkarır. Antik

OKUMAK İÇİN TIKLA