Etiket: #karlmarx

Toplumsal Düzenin Çelişkili Yüzleri: Fonksiyonalizm ile Çatışma Teorisinin Karşıtlığı

Toplumsal düzen, insan topluluklarının bir arada varoluşunu sağlayan temel bir kavram olarak, farklı kuramlar tarafından farklı biçimlerde ele alınmıştır. Émile Durkheim’in fonksiyonalizmi ve Karl Marx’ın çatışma teorisi, bu kavramı anlamlandırma noktasında köklü bir karşıtlık sergiler. Fonksiyonalizm, toplumu birbiriyle uyumlu parçaların iş birliğiyle işleyen bir organizma olarak görürken, çatışma teorisi, toplumsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hephaistos’un Zanaat Tanrılığı ve Marx’ın Emek-Yabancılaşma Kuramı: Antik Yunan’da Emek ve Toplumsal Statü

Hephaistos’un Mitolojik Kimliği ve Emek Kavramı Hephaistos, Antik Yunan mitolojisinde zanaat, ateş ve teknoloji tanrısı olarak öne çıkar. Fiziksel kusurları, tanrılar arasındaki dışlanmışlığı ve yaratıcı gücü, onun emeğin hem yüceltilmiş hem de hor görülen doğasını temsil ettiğini gösterir. Marx’ın emek ve yabancılaşma teorisi, emeğin kapitalist sistemde işçiyi kendi ürününden ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sanal Benliklerin Kendi Gölgesine Dokunuşu

İnsan, Marx’ın yabancılaşma kavramında, emeğinin ürününe, kendine ve topluma yabancılaşırken, metaverse’te bu süreç dijital avatarlar üzerinden yeniden şekillenir. Avatar, bireyin özünü yansıtan bir ayna gibi görünse de, aslında bir yanılsama perdesidir. İnsan, kendi yarattığı bu sanal bedende hem özgürleşir hem de tutsak olur. Metaverse, bireyi fiziksel dünyadan soyutlayarak, onun kimliğini

OKUMAK İÇİN TIKLA

Marx’ın Yabancılaşma Teorisi ve Kapitalizmin Eleştirisi

Yabancılaşmanın Kökenleri ve Kapitalist Üretim Marx’ın yabancılaşma teorisi, kapitalist ekonomik sistemin insan doğası üzerindeki yıkıcı etkilerini ortaya koyar. Ona göre, sanayi devrimiyle birlikte emek süreci radikal bir dönüşüm geçirmiş, insanın üretimle olan organik bağı kopmuştur. Geleneksel toplumlarda zanaatkâr, ürettiği nesne üzerinde tam bir hakimiyete sahipti ve eseriyle gurur duyabiliyordu. Oysa

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heathcliff ve Justine Üzerinden Arzu, Sınıf ve Kutsalın Sınırları

Arzunun Ötekine Yönelimi Heathcliff’in intikamı, Emily Brontë’nin Uğultulu Tepeler romanında, yalnızca kişisel bir öfke ya da hınç olarak değil, aynı zamanda Jacques Lacan’ın “öteki” kavramı üzerinden derin bir arzunun izdüşümü olarak okunabilir. Lacan’a göre, özne kendi eksikliğini ötekinde tamamlamaya çalışır; Heathcliff’in Catherine’e duyduğu tutku, bu eksikliğin en somut biçimidir. Catherine,

OKUMAK İÇİN TIKLA