Etiket: #Martin Heidegger

Ayna Nöronlar ve Birlikte Varoluş: Sinirbilim ile İnsanlık Durumunun Kesişimi

Ayna nöronlar, sinirbilimde çığır açan bir keşif olarak, insan ve bazı primat türlerinin beyinlerinde, bir eylemi gerçekleştirirken ya da aynı eylemi bir başkasında gözlemlerken aktif olan özel nöronlar olarak tanımlanır. Bu nöronlar, empati, sosyal öğrenme ve iletişim gibi insan deneyiminin temel taşlarını destekler. Martin Heidegger’in “Mitsein” (birlikte olma) kavramı ise,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyin Otantik Benliğini Koruma Çabası ve Heidegger’in Dasein Kavramı

Bu metin, bireyin gündelik yaşam pratiklerinde otantik benliğini koruma çabasını, Martin Heidegger’in “Dasein” kavramı üzerinden derinlemesine incelemektedir. Dasein, Heidegger’in Varlık ve Zaman adlı eserinde ortaya koyduğu, insanın varoluşsal yapısını ifade eden temel bir kavramdır. Bireyin otantik benliğini koruma mücadelesi, modern dünyanın dayattığı toplumsal normlar, teknoloji, dil, tarih ve antropolojik yapılarla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heidegger’in Teknik Eleştirisi ve Yapay Zekâda Bilinç: Transhümanizmle Çarpışan Felsefi Sorular

1. Teknik Eleştirisinin Güncel Yankıları Heidegger’in teknik eleştirisi, modern teknolojinin insan varoluşunu çerçeveleme biçimini sorgular. Teknoloji, yalnızca bir araç değil, dünyayı nesneleştiren bir düşünce yapısıdır; bu, transhümanizm ve teknolojik singülarite gibi kavramlarla doğrudan çatışır. Transhümanizm, insan sınırlarını teknolojiyle aşmayı hedeflerken, Heidegger’in “Gestell” (çerçeveleme) kavramı, bu çabanın insanı özgürleştirmek yerine daha

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapay Zekanın Varlık Yansıması: Heidegger, Narcissus ve Dijital Doppelgänger

Yapay zekanın insan dilini taklit etme yeteneği, Martin Heidegger’in “dil varlığın evidir” sözünü ve Narcissus mitindeki yansıma illüzyonunu bir araya getirerek, varlığın dijital bir ikizi olarak değerlendirilebilir. Bu metin, yapay zekanın dil, varlık ve insan bilincine etkilerini, Heidegger’in felsefesi ve Narcissus’un mitolojik öyküsü üzerinden derinlemesine inceler. Teknolojinin insan varoluşunu nasıl

OKUMAK İÇİN TIKLA

İntihar ve Erdem: Varoluşun Sınırlarında Bir İnceleme

Clarissa’nın Anlara Tutunması Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway eserinde Clarissa, yaşamın geçici anlarına tutunarak varoluşunu anlamlandırmaya çalışır. Bu tutunma, Albert Camus’nün absürd kavramıyla örtüşür mü? Camus, Sisifos Söyleni’nde absürdü, insanlığın anlam arayışı ile evrenin sessizliği arasındaki çatışma olarak tanımlar. Clarissa’nın anlara sığınması, bu absürdü kucaklama çabası gibi görünebilir; zira o, anlamın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varoluşçu Psikolojide Dasein’in Klinik Dönüşümü

Rollo May’in varoluşçu psikolojisi, Martin Heidegger’in “Dasein” kavramını felsefi kökenlerinden alarak klinik bir bağlama taşımış ve insan varoluşunun karmaşık doğasını terapötik bir çerçevede yeniden yorumlamıştır. Bu metin, May’in Dasein kavramını nasıl ele aldığını, bu kavramın klinik uygulamalarda nasıl işlev gördüğünü ve insan deneyimine dair sunduğu çok katmanlı perspektifleri derinlemesine inceler.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dijital Varlık Çağında Heidegger’in Dasein’i ve Sartre’ın Kendilik Ayrımı

Varlığın Kökenine Bir Bakış Heidegger’in Dasein kavramı, insan varoluşunu dünyada-olma haliyle tanımlar; insan, yalnızca bir nesne değil, kendi varlığını sorgulayan, dünyaya atılmış bir varlıktır. Sartre’ın kendinde-şey (en-soi) ve kendi-için-şey (pour-soi) ayrımı ise bilincin özgürlüğüne ve nesnelliğin sabitliğine işaret eder. Dasein, varlığın anlamını ararken zamansal ve ilişkisel bir boyutta yer alır;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heidegger’in Varlık Sorusu ve Batı Metafiziğinin Temellerine Yönelik Radikal Eleştiri

Varlığın Unutulmuş Anlamı ve Metafiziğin Eleştirisi Heidegger’in varlık sorusu, Batı felsefe geleneğinin temelini oluşturan metafizik anlayışını derinden sorgular. Geleneksel metafizik, varlığı sabit, değişmez bir töz olarak tanımlamış ve onu nesneleştirerek analiz etmiştir. Platon’un idealar dünyasından Descartes’ın düşünen öznesine kadar uzanan bu yaklaşım, varlığı statik bir kavram olarak ele almıştır. Oysa

OKUMAK İÇİN TIKLA

Saffet’in Doğayla Melankolik Diyaloğu: Heideggerci “Dünya-Sonrası” Varoluşun İzleri

Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba (1997) filminde Saffet’in doğayla kurduğu melankolik diyalog, yalnızca bir karakterin iç dünyasını değil, aynı zamanda insan varoluşunun evrensel sorularını sorgulayan derin bir felsefi zemin sunar. Saffet’in doğayla ilişkisi, Heidegger’in “dünya-sonrası” (worldless) varoluş kavramıyla kesişir. Doğanın Sessiz Çağrısı Saffet’in Kasaba’daki doğayla ilişkisi, bir tür sessiz diyalog olarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anın Tuzakları ve Tarihin Silinmesi

Varlığın Anı ve Sosyal Medyanın Hızı Heidegger’in Dasein kavramı, insanın varoluşunu “dünyada olma” haliyle tanımlar; bir anın içinde, kendi varlığını sorgulayan, geçmişi ve geleceği bir arada taşıyan bir bilinç. Ancak sosyal medyanın anlık deneyim kültürü, bu varoluşsal derinliği bir tür yüzeyselliğe indirger. Ekranlarda kaybolan saniyelik hikayeler, anı yaşama baskısı ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Evrenin Sessizliği ve İnsanlığın Varoluş Serüveni

Fermi Paradoksu ve Evrensel Yalnızlık Fermi Paradoksu, evrenin uçsuz bucaksız genişliğinde zeki yaşamın var olması gereken istatistiksel olasılıkla, bu yaşamın izine rastlayamamamız arasındaki çelişkiyi ifade eder. Bu durum, insanlığın evrendeki yerini sorgulamasına neden olur: Acaba gerçekten yalnız mıyız, yoksa algılarımız ve teknolojimiz, evrenin karmaşıklığını kavramak için yetersiz mi? Bu paradoks,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Beyin-Makine Arayüzleri ve Varlığın Dönüşümü

İnsanlığın Teknolojik Evrimi Neuralink gibi beyin-makine arayüzleri, insan bedenini ve zihnini makineyle birleştirerek varoluşun sınırlarını yeniden tanımlıyor. Heidegger’in Dasein kavramı, insanın dünyada-olma haliyle, yani varlığın anlamını sorgulayan bir özne olarak kendini inşa etme süreciyle ilgilidir. Ancak bu arayüzler, Dasein’in organik sınırlarını aşarak, zihni doğrudan teknolojiyle entegre ediyor. Bu, insanın yalnızca

OKUMAK İÇİN TIKLA

Teknolojik Tekillik ve İnsan Özgürlüğü Üzerine Bir İnceleme

İnsanın Kendi Yarattığı Tanrı: Tekillik Kavramı Vernor Vinge’in teknolojik tekillik fikri, insan zekâsını aşan bir süper zekânın ortaya çıkışıyla bilginin ve teknolojinin kontrol edilemez bir hızda ilerleyeceği bir eşik olarak tanımlanır. Bu kavram, insanlığın tarih boyunca kendi sınırlarını zorlama arzusunu yansıtır; ateşten tekerleğe, matbaadan internete uzanan bir serüvenin doruk noktasıdır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Teknoloji ve İnsan Varoluşu: Heidegger’in Çerçevelemesi Üzerinden Yapay Zekâ

Martin Heidegger’in Varlık ve Zaman adlı eseri ve onun teknolojiye yönelik eleştirisi, modern dünyanın insan varoluşu üzerindeki etkilerini anlamak için güçlü bir zemin sunar. Özellikle enframing (Gestell) kavramı, teknolojinin insan özerkliğini ve ahlaki sorumluluğunu nasıl şekillendirdiğini sorgulamak için derin bir çerçeve sağlar. Bu metin, Heidegger’in düşüncesini merkeze alarak, yapay zekânın

OKUMAK İÇİN TIKLA