Varoluşun İzinde: Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk ve Kafka’nın Şato Arasındaki Yolculukların Kesişimi

Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk adlı eseri, bireysel bir arayışın derinliklerinde gezinen, otobiyografik bir anlatı olarak modern Türk edebiyatında eşsiz bir yer edinir. Franz Kafka’nın Şato adlı romanı ise, bireyin bürokratik ve toplumsal yapılar karşısında anlam arayışını alegorik bir düzlemde işler. Her iki eser de, insanın varoluşsal sorgulamalarını merkeze alırken, Özlü’nün anlatısı Kafka’nın evrensel temalarına yerel bir duyarlılık katar.

Bireyin Anlam Arayışı

Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk’ta izlediği yol, fiziksel olduğu kadar içsel bir yolculuktur. Avrupa kentlerinde, Kafka, Svevo ve Pavese gibi yazarların izlerini sürerken, Özlü kendi benliğini, yalnızlığını ve yaşamın anlamını sorgular. Bu arayış, Kafka’nın Şato’sunda K.’nın köydeki otoriteye ulaşma çabasıyla çarpıcı bir benzerlik gösterir. K., Şato’ya ulaşmayı hedeflerken, erişilemez bir otoritenin gölgesinde kaybolur; Özlü ise, sevdiği yazarların kentlerinde dolaşırken, kendi varoluşsal boşluğunu anlamlandırmaya çalışır. Her iki karakter de, bir hedefe ulaşma çabasıyla değil, bu çabanın kendisinden doğan sorgulamalarla tanımlanır. Özlü’nün yolculuğu, Kafka’nın K.’sının bitmeyen arayışına paralel olarak, sonuca değil sürece odaklanır. Ancak Özlü, bu süreci Türk edebiyatının melankolik ve isyankâr damarıyla yoğurarak, bireysel bir başkaldırının izlerini taşır. K.’nın Şato’ya ulaşma çabası evrensel bir otoriteye karşı mücadelenin sembolüyken, Özlü’nün yolculuğu, bireyin kendi iç dünyasındaki otoriteyle, yani yalnızlık ve ölüm dürtüsüyle hesaplaşmasıdır.

Yerel ve Evrensel Arasında Köprüler

Kafka’nın Şato’su, bürokratik ve toplumsal yapıların birey üzerindeki baskısını evrensel bir düzlemde ele alır. Şato, erişilemez bir otoriteyi temsil ederken, köyün sakinleri bu otoritenin sorgulanamazlığını içselleştirmiştir. Özlü’nün anlatısı ise, bu evrensel temaya yerel bir duyarlılık katar. Türkiye’nin 1980’lerindeki toplumsal ve bireysel sıkışmışlık, Özlü’nün anlatısında belirgin bir şekilde hissedilir. Onun yolculuğu, sadece kişisel bir arayış değil, aynı zamanda bir dönemin Türkiye’sindeki entelektüel ve duygusal çalkantıların yansımasıdır. Özlü, Kafka’nın aksine, bireysel özgürlüğün peşinde koşarken, Türkiye’nin tarihsel ve kültürel bağlamını da taşır. Çocukluğunun Kütahya’sı, İstanbul’un kaosu, Avrupa kentlerindeki yabancılık hissi, Özlü’nün anlatısına yerel bir renk katar. Bu yerel renk, Kafka’nın soyut ve evrensel dünyasına bir beden kazandırır; Özlü’nün kentleri, Kafka’nın köyü gibi soyut bir sembol olmaktan çıkar, yaşanmışlığın ve kişisel tarihin izlerini taşır.

Özgürlük ve Yalıtılmışlık

Özlü’nün yolculuğu, özgürlük arayışıyla doludur, ancak bu özgürlük, yalnızlıkla iç içe geçmiştir. Kafka’nın K.’sı da, Şato’ya ulaşma çabasında özgür bir birey olma isteğiyle hareket eder, ancak köyün toplumsal yapısı ve Şato’nun erişilemezliği, onu sürekli bir yalıtılmışlık hissiyle baş başa bırakır. Özlü, bu yalıtılmışlığı, Avrupa kentlerinde, yazarların izlerini sürerken yaşar. “Yaşamın, daha doğrusu yaşamın ortasında, tüm özlemlerimin doyumsuz kaldığını nasıl da algılıyorum,” derken, Özlü’nün yalnızlığı, Kafka’nın K.’sının yalnızlığına benzer bir varoluşsal boşluk taşır. Ancak Özlü’nün yalnızlığı, Kafka’nın soyut yalnızlığından farklı olarak, bir kadının, bir Türk entelektüelinin ve bir göçebenin gözünden şekillenir. Onun anlatısı, kadın olmanın, aidiyetsizliğin ve modern dünyanın birey üzerindeki baskısının yerel bir yansımasıdır. Özlü’nün Kafkaesk dünyası, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet rolleri, entelektüel yalnızlık ve modernleşme sancılarıyla zenginleşir.

Ölüm ve Yaşam Arasındaki Çatışma

Özlü’nün eserinde ölüm ve yaşam arasındaki çatışma, anlatının temel dinamiklerinden biridir. Kafka’nın Şato’sunda da, K.’nın Şato’ya ulaşma çabası, bir anlamda yaşamın anlamını bulma mücadelesidir, ancak bu mücadele ölümle iç içe bir varoluşsal sorgulamaya dönüşür. Özlü, “Bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum,” diyerek, Kafka, Svevo ve Pavese gibi yazarların eserlerinden ilham aldığını belirtir. Bu, Özlü’nün ölümle yaşam arasındaki gerilimi, yazıyla anlamlandırma çabasıdır. Kafka’nın Şato’sunda ölüm, daha çok bireyin otorite karşısında yok oluşuyla sembolize edilirken, Özlü’nün anlatısında ölüm, bireyin kendi iç dünyasındaki intihar düşüncesiyle somutlaşır. Özlü’nün bu yaklaşımı, Kafka’nın evrensel temalarına kişisel bir katman ekler. Onun intihara olan ilgisi, Türkiye’nin 1980’lerindeki siyasi ve toplumsal bunalımlarla da bağlantılıdır; bu, Özlü’nün anlatısını Kafka’nın soyut dünyasından ayıran önemli bir yerel unsurdur.

Dil ve Anlatının Gücü

Özlü’nün dili, Kafka’nın karmaşık ve bürokratik diline kıyasla daha yalın, ancak bir o kadar yoğun ve duygusaldır. Kafka, Şato’da, dil aracılığıyla bireyin otorite karşısındaki çaresizliğini ve absürtlüğünü vurgular. Özlü ise, dilini bir arınma aracı olarak kullanır. “Bu yaşam, beni ancak içimde esen rüzgârları, içimde seven sevgileri, içimde ölen ölümü, içimde taşmak isteyen yaşamı, sözcüklere dönüştürebildiğim zaman dolduruyor,” derken, Özlü’nün dilinin, kendi varoluşsal çatışmalarını anlamlandırma aracı olduğu görülür. Bu, Kafka’nın dilinden farklı olarak, daha kişisel ve içsel bir boyuta sahiptir. Özlü’nün Türkçeye özgü melankolik ve şiirsel üslubu, Kafka’nın evrensel alegorilerine yerel bir duyarlılık katar. Türk edebiyatındaki bireysel ve toplumsal çelişkiler, Özlü’nün dilinde, Kafka’nın soyut dünyasına bir insan sıcaklığı getirir.

Toplumsal ve Bireysel Çelişkiler

Kafka’nın Şato’su, bireyin toplumsal yapılar karşısındaki çaresizliğini evrensel bir bağlamda ele alırken, Özlü’nün anlatısı, bireyin hem kendi iç dünyasıyla hem de toplumsal normlarla çatışmasını yerel bir perspektiften işler. Özlü’nün Türkiye’si, 1980’lerin siyasi ve kültürel baskılarının gölgesinde bir ülkedir. Bu bağlamda, Özlü’nün yolculuğu, sadece kişisel bir arayış değil, aynı zamanda toplumsal normlara ve kalıplara karşı bir başkaldırıdır. Kafka’nın K.’sı, Şato’nun otoritesine karşı mücadele ederken, Özlü, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet rolleri, entelektüel yalnızlık ve modernleşme sancılarıyla mücadele eder. Bu, Özlü’nün anlatısına, Kafka’nın evrensel temalarına kıyasla daha somut bir tarihsel ve toplumsal bağlam kazandırır. Özlü’nün kadın kimliği, onun yolculuğunu Kafka’nın erkek merkezli dünyasından ayırır ve anlatısına feminist bir bakış açısı katar.

Evrensel ve Yerelin Buluşması

Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk’u, Kafka’nın Şato’sundaki anlam arayışıyla derin bir paralellik taşırken, bu arayışı yerel bir bağlamda yeniden yorumlar. Özlü’nün yolculuğu, Kafka’nın evrensel temalarına, Türkiye’nin tarihsel, toplumsal ve bireysel dinamiklerini katarak, Kafkaesk edebiyatı daha kişisel ve yerel bir düzleme taşır. Onun anlatısı, yalnızlık, ölüm, yaşam ve özgürlük gibi evrensel temaları, Türk edebiyatının melankolik ve isyankâr ruhuyla zenginleştirir. Bu, Özlü’nün eserini, Kafka’nın soyut dünyasından ayıran ve ona özgün bir yerellik kazandıran en önemli unsurdur. Özlü, Kafka’nın evrensel sorgulamalarını, kendi kişisel ve toplumsal bağlamıyla birleştirerek, hem bireysel hem de kolektif bir anlatı sunar. Bu buluşma, edebiyatın evrensel ve yerel arasındaki köprülerini en güçlü şekilde inşa eder.