Yansımaların Esareti: Byung-Chul Han, Instagram ve Narcissus’un Çağdaş Yankıları

Byung-Chul Han’ın şeffaflık toplumu eleştirisi, modern dijital çağda bireyin kendi imgesine olan saplantısını ve bu saplantının toplumsal, bireysel ve etik yansımalarını anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. Instagram’ın beğeni ekonomisi, bireylerin kendi yansımalarını sürekli sergileyip onay aradığı bir platform olarak, Narcissus’un suyun yüzeyindeki yansımasına dalıp kendini kaybetmesi mitine çarpıcı bir paralellik taşır. Selfie çekme pratiği, bireyin kendini özgürce ifade ettiği bir yaratım alanı gibi görünse de, Han’ın “pozitif özgürlük” kavramı üzerinden bakıldığında, bu eylem bireyin kendisini gönüllü bir sömürü döngüsüne hapsettiği bir mekanizmaya dönüşür. Bu metin, Han’ın fikirlerini temel alarak, Instagram’ın beğeni ekonomisini, Narcissus mitini ve selfie kültürünü çok katmanlı bir şekilde ele alıyor.

Şeffaflığın Yanılsaması

Han’ın şeffaflık toplumu, bireylerin her an görünür olma ve kendilerini sergileme baskısı altında olduğu bir dünyayı tanımlar. Instagram, bu şeffaflığı adeta bir tapınağa dönüştürür: Herkesin kendi imgesini, yaşamını ve başarılarını sergilediği bir vitrin. Ancak bu vitrin, özgür bir kendini ifade etme alanı olmaktan çok, bireyi sürekli bir performans sergilemeye zorlar. Narcissus’un sudaki yansımasına bakarken kendini unutması gibi, Instagram kullanıcısı da beğenilerle ölçülen bir imgeye hapsolur. Bu süreçte, birey kendi varlığını yalnızca başkalarının bakışları üzerinden tanımlar hale gelir. Şeffaflık, özgürlük vaat ederken, bireyi bir onay döngüsüne mahkûm eder; her beğeni, bireyin kendi değerini dışsal bir ölçüte bağlar. Bu, bireyin kendi özünü değil, başkalarının algısını merkeze alan bir varoluş biçimidir.

Beğeni Ekonomisinin Dinamikleri

Instagram’ın beğeni ekonomisi, bireyin sosyal değerini sayısal bir ölçüte indirger. Her beğeni, paylaşım ve yorum, bireyin toplumsal kabulünü pekiştiren bir para birimi gibidir. Ancak bu ekonomi, Han’ın “pozitif özgürlük” kavramıyla ele alındığında, bireyin kendi arzularını özgürce gerçekleştirdiği yanılsamasını yaratır. Pozitif özgürlük, bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirmesi olarak sunulsa da, Instagram’da bu özgürlük, beğenilme ve görünme zorunluluğuna dönüşür. Selfie çekme eylemi, bu bağlamda, bireyin kendi imgesini sürekli yeniden üreterek kendini “özgürce” ifade ettiği bir alan gibi görünür. Oysa bu, bireyin kendi emeğini ve imgesini bir meta haline getirerek sömürmesidir. Kullanıcı, kendi yansımasını üretirken, aynı zamanda bu yansımayı platformun algoritmalarına ve diğer kullanıcıların beğenisine sunar. Bu, gönüllü bir sömürüdür; birey, kendi imgesini bir ürün gibi paketler ve piyasaya sürer.

Narcissus’un Modern Yansıması

Narcissus miti, bireyin kendi imgesine olan saplantısını ve bu saplantının trajik sonuçlarını anlatır. Narcissus, sudaki yansımasını gördüğünde, ona aşık olur ve kendini ondan ayıramaz; sonunda bu aşk, onun yok oluşuna yol açar. Instagram’da selfie çekme pratiği, bu mitin modern bir yankısıdır. Kullanıcı, kendi imgesini sürekli olarak düzenler, filtreler ve sergiler; ancak bu imge, gerçek bir özü yansıtmak yerine, idealize edilmiş bir yansımaya dönüşür. Han’ın perspektifinden bakıldığında, bu süreç, bireyin kendi özünü değil, bir “marka” olarak kendini inşa etme çabasıdır. Selfie, bireyin kendi varlığını kontrol ettiği bir araç gibi görünse de, aslında birey, platformun algoritmaları ve toplumsal beklentiler tarafından şekillendirilen bir imgeye hapsolur. Narcissus’un trajedisi, kendi yansımasına olan aşkında değil, bu yansımanın gerçek olmadığını fark edememesindedir; Instagram kullanıcısı da, beğenilerle onaylanan imgesinin gerçek benliğinden koptuğunu göremeyebilir.

Bireyin Gönüllü Teslimiyeti

Han, şeffaflık toplumunda bireyin kendi iradesiyle kendini sömürdüğünü savunur. Instagram’da bu, özellikle selfie kültüründe açıkça görülür. Kullanıcı, kendi imgesini üretmek için zaman, emek ve yaratıcılık harcar; ancak bu emek, platformun algoritmaları ve diğer kullanıcıların beğenileri tarafından yönlendirilir. Selfie çekme eylemi, bireyin kendi estetik değerlerini ve yaratıcılığını ifade ettiği bir alan gibi sunulsa da, bu ifade, toplumsal normlar ve platformun dayattığı estetik standartlar tarafından sınırlandırılır. Örneğin, belirli filtreler, pozlar ve estetik trendler, bireyin “özgün” imgesini şekillendirir. Bu, bireyin kendi özgürlüğünü kullandığı yanılsamasını yaratırken, aslında bireyi bir tüketim ve üretim döngüsüne hapseder. Han’ın “neoliberal psikopolitik” kavramı burada devreye girer: Birey, özgür olduğunu sanırken, kendi arzularını platformun ve piyasanın hizmetine sunar.

Toplumsal Onay ve Varoluşsal Kriz

Instagram’ın beğeni ekonomisi, bireyin varoluşsal değerini dışsal bir ölçüte bağlar. Beğeniler, yorumlar ve takipçi sayıları, bireyin toplumsal kabulünü ve özdeğerini belirleyen birer gösterge haline gelir. Ancak bu, bireyin kendi varlığını sürekli bir karşılaştırma ve rekabet döngüsüne sokar. Narcissus’un yansımasına olan aşkı, onun dış dünyayla bağını koparmıştı; Instagram’da ise birey, dış dünyayla bağlantı kurduğunu sanırken, aslında sadece bir yansımalar ağına hapsolur. Bu ağ, bireyin kendi özünü tanımasını zorlaştırır; çünkü birey, sürekli olarak başkalarının bakışlarına göre kendini yeniden inşa eder. Bu süreç, bireyin içsel bir boşluk hissetmesine yol açabilir; zira özdeğer, artık bireyin kendi içsel dünyasından değil, dışsal bir onaydan türetilir. Han’ın eleştirisi burada keskinleşir: Şeffaflık toplumu, bireyi özgürleştirmez, aksine onu kendi imgesinin bir kölesi haline getirir.

Zamanın ve Belleğin Dönüşümü

Instagram, bireyin kendi imgesini sadece mekânsal olarak değil, zamansal olarak da yeniden inşa eder. Selfie’ler, anıların değil, anların birer temsili haline gelir. Han’ın şeffaflık toplumunda vurguladığı gibi, her şey anlık bir tüketim nesnesine dönüşür. Selfie, bir anı yakalamaktan çok, o anı başkalarına sunmak için vardır. Bu, bireyin kendi geçmişini ve belleğini de bir performansa dönüştürür. Narcissus’un sudaki yansıması statikti; ancak Instagram’da yansıma sürekli yenilenir, düzenlenir ve paylaşılır. Bu sürekli yenilenme, bireyin kendi kimliğini sabitlemesini zorlaştırır; çünkü her yeni paylaşım, bireyin kimliğini yeniden tanımlama zorunluluğu getirir. Bu, bireyin kendi tarihini bir anlatıya dönüştürme yeteneğini zayıflatır; zira her an, bir sonraki anın gölgesinde kaybolur.

Etik Bir Sorgulama

Selfie kültürü ve beğeni ekonomisi, bireyin kendi imgesiyle ilişkisini etik bir boyuta taşır. Birey, kendi imgesini üretirken, hangi değerleri merkeze alır? Özgünlük mü, yoksa toplumsal kabul mü? Han’ın perspektifinden bakıldığında, Instagram’ın şeffaflık talebi, bireyi etik bir ikileme sürükler: Kendini dürüstçe ifade etmek mi, yoksa başkalarının beklentilerine uygun bir imge yaratmak mı? Bu ikilem, bireyin kendi özüne yabancılaşmasına yol açabilir. Narcissus’un trajedisi, kendi yansımasına olan aşkında değil, bu yansımanın gerçek olmadığını fark edememesinde yatar. Instagram kullanıcısı da, kendi imgesini sürekli düzenlerken, bu imgenin ne kadar “gerçek” olduğunu sorgulamayabilir. Bu, bireyin kendi etik sorumluluğunu göz ardı etmesine ve kendi varlığını bir meta haline getirmesine yol açar.

Geleceğin Yansımaları

Instagram’ın beğeni ekonomisi ve selfie kültürü, bireyin kendi imgesiyle ilişkisini yeniden tanımlarken, aynı zamanda geleceğin toplumsal yapısını da şekillendirir. Han’ın şeffaflık toplumu, bireyin kendi özünü yitirdiği bir dünya tasvir eder; ancak bu dünya, aynı zamanda bireyin kendi imgesini sürekli yeniden yaratma potansiyeline de sahiptir. Bu potansiyel, bireyin kendi varlığını özgürce inşa edebileceği bir alan gibi görünse de, platformun algoritmaları ve toplumsal beklentiler bu özgürlüğü sınırlandırır. Gelecekte, bireyin kendi imgesiyle ilişkisi, teknolojinin ve toplumsal normların şekillendirdiği bir alanda daha da karmaşık hale gelebilir. Narcissus’un sudaki yansıması, sabit bir görüntüydü; ancak Instagram’da bu yansıma, sürekli değişen, algoritmalarla şekillenen ve başkalarının bakışlarına bağımlı bir imgeye dönüşür. Bu, bireyin kendi özünü bulma çabasını hem zorlaştırır hem de yeniden tanımlar.

Yansımadan Özgürleşmek

Byung-Chul Han’ın şeffaflık toplumu eleştirisi, Instagram’ın beğeni ekonomisi ve selfie kültürünün, bireyi kendi imgesine hapseden bir mekanizma olduğunu gösterir. Narcissus’un sudaki yansımasına olan aşkı, trajik bir şekilde kendi sonunu getirmişti; Instagram’da ise birey, kendi imgesini sürekli üreterek ve paylaşarak bu trajediyi yeniden yaşar. Ancak bu süreç, bireyin kendi özünü tamamen yitirdiği bir sonla bitmek zorunda değildir. Han’ın eleştirisi, bireye bir farkındalık çağrısıdır: Kendi imgesine olan saplantıdan kurtulmak, belki de özgürlüğün ilk adımıdır. Instagram’ın sunduğu şeffaflık ve beğeni döngüsünden sıyrılmak, bireyin kendi özünü yeniden keşfetmesini sağlayabilir. Soru şu: Birey, kendi yansımasından başını kaldırıp, gerçekten kim olduğunu görebilecek mi?