“Sakın Oraya Gitme” isimli kitabınızın “Samodey” adlı öykünüzde “Anlayacağın, kurtarma sözlüsüne hazırlanan öğrenci kadar sağlam hazırlandım deliksiz bir uykuya. Uyumak emek ister, bilirsin.” diyecek kadar zor bir iş midir uyku? Sizin uykuyla aranız nasıl?
Yekta Kopan: İlk kez uykuyla ilgili bir soru soruluyor bana. Hayatımın en önemli konularından biri oysa. Hepimiz için de öyledir. Bütün ülke, bütün dünya kendisini “derin bir uykuya” bırakmayalı o kadar uzun zaman oldu ki… Sanki her gece, dünyanın yarısı ellerini başının arkasında birleştirmiş tavanı seyrediyor. Kalan yarısı ise, savaşlardan, açlıktan, adaletsizlikten, hastalıklardan, yoksulluktan uyuyamıyor zaten. Zihinlerimiz o kadar dolu ki, öylesine acılar yaşıyoruz ki gün boyunca, uyumak zor bir iş haline geliyor. Tabii, uyumadan önce günü düşünen, hayatı sorgulayan, kendisiyle yüzleşen ve vicdanı olanlar için bu böyle. Eminim, dünyada her gece horlaya horlaya uyuyan bir mutlu azınlık da vardır. Bana gelince, “uykusuzluk” benim temel dertlerimden biri. Ne yalan söyleyeyim, kedersiz bir uykuyu pek severim. Hatta sadece gece uykusu değil, öğlen uykusunu da severim. Ama ne mümkün… Yakın çevrem bilir zaten, az uyuyan biriyim. Oysa rüyalara sığınmayı severim, zihnimin derinlerine o rüyalardan ulaşmaya çalışırım. Ama günün yükü, zihnimi o kadar oyalıyor ki geç uyuyor, erken uyanıyorum. Neyse ki kitaplar var. Uykusuz saatlerin bana tek yararı, bol bol kitap okuyabilmek.
F. Çağdaş İslim’in Yekta Kopan ile bir söyleşinden bir bölüm
(27 Kasım 2016 oggito .com)