Yoksulluk Tuzağı: Kapitalist Sınıf Mücadelesinin Kapanı – Sınıfsal Bir Analiz

Yoksulluk tuzağının, yani sınıfsal bir perspektiften ele almaktan önemli ve gereklidir. Kapitalist sınıf ilişkilerinin, sömürünün ve emperyalist tahakkümün doğrudan bir ürünü olarak Yoksulluk meselesi genellikle doğru bağlantıları ele alınmadığı için sosyolojik ve bireysel bir durum olarak ele alınır.


Giriş

Hacer Foggo’nun gözlemleriyle tanıdığımız “yoksulluk tuzağı” kavramı, görünüşte ekonomik ve sosyal mekanizmalarla (kaynak eksikliği, eğitim ve sağlık hizmetlerine sınırlı erişim, borç sarmalı gibi) açıklanır. Ancak sınıfsal bir analiz, bu mekanizmaların arkasındaki esas gücü, yani sınıf mücadelesini ve sömürü ilişkilerini açığa çıkarır. Bu perspektife göre, yoksulluk tuzağı, kapitalizmin arızi bir hatası değil, sistemin işleyişi ve belirli bir sınıfın (burjuvazi) çıkarlarını sürdürmesi için gerekli ve kaçınılmaz bir koşuldur.

1. Marx’ın Penceresinden Yoksulluk Tuzağı: Sömürünün Diyalektiği

Karl Marx için tarihin motoru sınıf mücadelesidir. Kapitalist sistem, temel olarak iki karşıt sınıf arasındaki çelişki üzerine kuruludur:

  • Burjuvazi: Üretim araçlarının (fabrikalar, toprak, sermaye) sahibi olan egemen sınıf.
  • Proletarya: Üretim araçlarına sahip olmayan ve hayatta kalmak için tek varlığı olan emek gücünü burjuvaziye satmak zorunda kalan işçi sınıfı.

Marx’ın artı değer teorisine göre, işçi, ürettiği değerden daha azını ücret olarak alır. İşçinin ücreti, onun hayatta kalması ve emek gücünü yeniden üretmesi için yeterli iken, ürettiği fazladan değer (artı değer), sömürü yoluyla burjuvazinin cebine akar. Yoksulluk tuzağı, bu artı değerin sürekli olarak sömürülmesinin bir sonucudur. İşçiler ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, asla bu kısır döngüden çıkamazlar, çünkü sistemin kendisi onları yoksul kalmaya mahkum eder.

Marx, kapitalizmin aynı zamanda “yedek sanayi ordusuna” ihtiyaç duyduğunu belirtir. Bu, sürekli bir işsizler ordusu demektir. Yoksulluk tuzağı, bu yedek ordunun “doğal” bir parçasıdır; ücretleri düşük tutmak, işçileri disipline etmek ve sınıf mücadelesi potansiyelini zayıflatmak için bir araçtır. Yoksulluk, kapitalist sistemde bir dışsallık değil, sistemin işleyişi için gerekli içsel bir koşuldur.

2. Emperyalizm, Küresel Sömürü ve Yoksulluk Tuzağı

Vladimir Lenin, Marx’ın kapitalizm analizini emperyalizm teorisiyle genişletir. Lenin için emperyalizm, kapitalizmin tekelci, paraziter ve çürüyen, en yüksek aşamasıdır. Kapitalizm ulusal sınırları aşarak küresel bir sömürü sistemine dönüşmüştür.

  • Küresel Yoksulluk Tuzağı: Emperyalist devletler (ABD, Batı Avrupa ülkeleri, Japonya vb.), az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeleri (üçüncü dünya ülkeleri) nasıl finansal, ekonomik ve siyasi olarak sömürür? Bu ülkeler, emperyalist sermayenin kontrolünde kalarak kendi üretim kapasitelerini geliştiremezler; hammadde sağlayıcı ve ucuz işgücü deposu olmaktan öteye gidemezler.
  • Klüjokrasi ve Neoliberal Politikalar: Uluslararası finans kuruluşlarının (IMF, Dünya Bankası) ve emperyalist devletlerin dayattığı neoliberal politikalar (özelleştirme, sosyal harcamaların kısıtlanması, özgür piyasa dayatması), bu ülkelerdeki yoksulluk tuzağını daha da derinleştirir. Bu politikalar, yerel ekonomileri zayıflatır, kamusal hizmetleri çökertir ve yoksulluğu katmerleştirir; bunlar, Batılı kapitalist çıkarlara hizmet eden küresel sömürü araçlarıdır. Dolayısıyla, yoksulluk tuzağı küresel kapitalizmin bir sonucudur.

3. Sınıfsal Yoksulluk Tuzağının Mekanizmaları: Köleliğin Modern Biçimleri

Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz mekanizmalar sınıfsal sömürünün araçları olarak ortaya çıkar:

  • Eğitim: Kaliteli eğitim, burjuvazinin çocukları için bir “sınıf ayrıcalığı” olarak işler. Yoksul çocukların, kültürel ve sosyal sermayeden (Bourdieu) mahrum bırakılması, onların gelecekteki sınıfsal konumlarının pekiştirilmesi için bir araçtır. Eğitim sistemi, işgücünü farklı katmanlara ayırarak eşitsizliği sürdürür.
  • Sağlık: Sağlık hizmetlerinin metalaşması, yoksulların sağlık hizmetlerine erişimini kısıtlar. Sağlıksızlık, işgücü verimliliğini düşürerek yoksulluğu derinleştirir ve yedek sanayi ordusunu besler.
  • Borç Sarmalı: Yoksulun tefecilere, yüksek faizli kredilere mahkum olması, finansal sistemin onları daha da sıkıştırması, kapitalizmin bir sömürü aracıdır. Bu, modern köleliğin bir biçimidir.
  • Damgalama ve Yanlış Bilinç: Yoksullara yönelik “tembel”, “sorumsuz” damgası, egemen sınıfın ideolojisi tarafından yayılan “yanlış bilinç”in bir ürünüdür. Bu ideoloji, yoksulluğun yapısal değil, bireysel bir hata olduğunu göstererek, sistemin sömürücü doğasını gizler ve sınıf mücadelesini engeller.

5. Çözüm ve Kurtuluş: Devrimci Dönüşüm ve Proletarya Diktatörlüğü

Sınıf perspektiften yoksulluk tuzağının asıl çözümü, kapitalist sistemin kendisinin, yani üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıdır.

Sonuç olarak, yoksulluk tuzağı, sınıf perspektifinden, kapitalist sistemin bir arızası değil, tam tersine onun temel işleyiş mekanizmalarından biridir. Bu kapan, sınıf mücadelesinin bir aracı olarak varlığını sürdürür ve bireyleri emeklerini sömürmek için belirli bir konumda tutar. Gerçek kurtuluş, ancak sömürücü sınıfların iktidarının devrilmesi, üretim araçlarının toplumsallaşması ve sınıfsız bir toplumun inşasıyla mümkündür.