Yunan Felsefesinin Kültürel Açıdan Öne Çıkma Nedenleri
Yunan Felsefesinin Kültürel Açıdan Öne Çıkma Nedenleri
Unutulmamalıdır ki bir kültürün barbarları, en az o kültür kadar verimli
bir düşünce kaynağı olabilir ve zengin bir uygarlık meydana getirebilir. Bir
zamanlar dünyanın hemen her yanına yayılmış zengin felsefe okulları ve
karmaşık argümantasyon tekniklerinin varlığından söz etmekten bizi alıkoyan
yegâne şey, önyargılarımız ve bilgisizliğimizdir. Gerçekten de eski
zamanlarda pek çok toplumun, bilgiyi bir kuşaktan diğerine aktarmada, yazı
dışında başkaca etkin teknikleri kullanan sözlü kültürleri vardı. Öykülerin yüz
yüze anlatılması, yazının soğukluğu ve kayıtsızlığıyla kıyaslandığında, sadece
özel ve kişisel bir iş değil fakat aynı zamanda bağlayıcı ve motive edici bir
faaliyetti. Sözlü toplumların yaşlı kuşakları bilgeliklerini genç kuşaklara şiir ve
şarkılarla aktarıyorlardı. Fakat bu kültürler yok olup gittiği zaman, onların
düşünceleri de aynen uygarlıkları gibi, bizim için erişilir olmaktan çıktı.
Kültürün yazılı olmadığı bu dönemde, Antik Yunan bile, felsefi bir düzeye
yükselmeden, yani filozoflar düşüncelerini kâğıda dökmeden önce,
bütünüyle sözlü bir kültürdü.
İlyada ve Odysseia, hiç kuşku yok ki Homeros olarak bilinen tek bir
yazarın eseri değildi. Ve Sparta felsefesinin yazıya dökülmek yerine şarkılarla
söylendiği veya ifade edildiği bir çağda, Homeros’un bu eserlerinin özgün
formuyla olmasa bile, böyle bir edebi ve yazılı form içinde bize erişmesi,
gerçekten de büyük bir şans oldu. Demek ki Yunan felsefesinin öne çıkması,
Atina’nın en nihayetinde dünyanın felsefe merkezi haline gelmesinin en
önemli nedeni, bu felsefenin teknik anlamda sergilemiş olduğu üstünlükten,
diğer kültürlerden hiçbir şey almadan kendi başına yaratmış olduğu farklılık
ve gelişmişlikten ziyade, Atinalıların, özellikle de Platon’un felsefi düşünceleri
yazıya dökme kararlılığı olmuştur.
Hint-Avrupa ailesinden gelen göçebe bir topluluk olarak Yunanlılar,
kuzeyden Akdeniz’e doğru indikleri zaman, sadece Doğu Akdeniz’de ve
Ortadoğu’da değil fakat Asya ve Afrika’da da oldukça gelişmiş uygarlıklar
bulunmaktaydı. Onlar MÖ 1200 yılında geldiklerinde, bu sıralarda Ege
kıyılarına yerleşmiş, uygarlık bakımından hayli ileri bir halkı bulundukları
yerden sürdüler. İşte bu dönemde, Yunanistan büyük ölçüde tahrip olmuş
durumdaydı ve 6. yüzyıla kadar da öyle kaldı.
Ahmet Cevizci,
Felsefe Tarihi
Say Yayınları