ALTIN
bir derviş, bir yoksula dedi ki;
? bir düşün mü istersin benden,
bir altın mı? ?
? altın isterim, ? dedi yoksul.
? neden bir düşün değil de,
altın istiyorsun, ? dedi ermiş.
? aç çünkü çocuklarım,
düşünün iyi olsa bile
doyurmaz ki çocuklarımı.
onun için istemiyorum, ? dedi üzülerek.
yoksula bir altın verdi derviş.
koşarak uzaklaştı sevinle.
yola düştü ermiş yeniden.
bir tenhada bir dervişe rastladı.
? selam ? dedi ermiş, dervişe.
derviş ? selam ? dedi sevinle.
oturup
koyu bir sohbete daldılar.
sözü balla tartıp,
bala bandılar.
ermiş, dervişe dedi ki:
? ey derviş;
altın mı istersin benden, ? / ?
bir düşün mü? ?
derviş: ? altın senin olsun,
bana düşün ver, ? dedi.
ermiş fısıldayarak,
kulağına söyledi düşününü.
düşünü alan derviş
koyuldu yola.
yüreği sevin içinde.
ne cebinde bir kuruş para,
aldırmadan
midesinde kıvrılan yılanlara;
gitti uzaklara.
peşinden baktı ermiş.
söyleşerek kendisiyle:
? ne mutlu bana,
hem dervişi mutlu ettim,
hem yoksulu.
birinin karnı açtı,
doyurdum;
diğerinin yüreğini.
ne güzel,
mutlu etmek insanları,? diyerek
övündü kendisiyle.
kimileri için,
görecelidir açlık.
ondandır ki;
kim ne istiyorsa
onu ver kendisine.
ki verdiğiniz
ya da
vereceğiniz şey
istemediğiniz şey olsa bile.
ne istediğiniz değil,
onları
ne istedikleridir önemli olan.