Aylaklar – Melih Cevdet Anday

Meşrutiyet’ten sonraki toplumsal dönüşümlerin her bir devresini ustaca sentezleyen Melih Cevdet Anday, Abdülhamid’in eczacıbaşısı Şükrü Paşa’dan kalma bir konağa yerleştirdiği roman kahramanları üzerinden cumhuriyet Türkiye’si toplumunun tahlilini yapıyor.

Aylaklar, Türkçe edebiyatın en derli toplu romanlarından biri. Olağanüstü bir başarıyla oluşturulan karakterler ve izlekteki kendinden emin duruş, bu romanı edebiyatımızdaki en iyi kurmaca metinlerden biri kılıyor.

… Batıyormuşuz da birimizin haberi olmamış. Hadi Nesime ile Şükrü’yü bir yana bırakalım, onlar aileden değil; ya bana, anneanneme, dedeme ne demeli? Ekmeğin nerden geldiğini birimiz bile düşünmemişiz. Dün gece sofrada bunu söyleyecek oldum, Dündar Bey ‘Osmanlı İmparatorluğu da böyle battı, dedi. ‘Biz aylıklarımızın köylüden alınan vergi ile ödendiğini bilmezdik, devletin bir köşede bir parası var, ondan veriyor sanırdık. Birinci Dünya Savaşana neden girdiğimizi Talat Paşa bilmiyor, Cemal Paşa bilmiyor, Enver Paşa bilmiyor. Peki kim biliyor? Bilen yok…
(Tanıtım Bülteninden)

Bir çağ ve bir aile yok olurken – Asuman Kafaoğlu-Büke
(29/07/2011 tarihli Radikal Kitap Eki)
1970?lerde, 1980?lerde gençlerin çok severek ve etkilenerek okuduğu Salah Birsel ve Melih Cevdet Anday gibi yazarları bugünün gençleri ne denli tanıyor, merak ederim. Birkaç yıl önce yeğenime Anday?ın kitaplarından hediye etmek istediğimde, girdiğim kitapçılarda ne bir romanını ne de deneme kitaplarını bulmuştum. Oysa yüzyıllar öncesinin değil, on yıl öncesinin en önemli yazarlarından biriydi. Neyse ki son yıllarda bazı yayınevleri dilimizin büyük ustalarının kitaplarını yeniden yayımlamaya başladılar. Melih Cevdet Anday?ın da tüm eserleri kitapçı raflarında artık bulunuyor.
Melih Cevdet Anday ilk başta şiirleriyle tanınırdı, sanki romanları deneme ve şiirlerinden sonra gelirdi. Bugün Anday?ın eserlerinin dirilmesi sanırım en çok romanlarına yarayacak. Yazarın en ünlü ve kendi adıyla yayımladığı ilk romanı ?Aylaklar?, 1965?deki baskısından sonra çok kereler farklı yayınevleri tarafından basılmıştı. ?Aylaklar? dört nesil boyunca Şükrü Paşa konağında yaşayan bir ailenin dramatik yok oluş hikâyesini anlatır.

Şaşaalı bir dönem
Abdülhamid?in eczacıbaşısı Şükrü Paşa, sultanın sevdiği paşalardan biridir. Sarayın desteğiyle mal varlığını günden güne çoğaltan Şükrü Paşa, padişahın emriyle görkemli bir konak yaptırır ve burada üçüncü karısı ve küçük kızı Leman ile yaşar; diğer iki eşi ve çocukları ayrı konaklarda yaşamaktadırlar. Halayıklar, hizmetçiler, uşaklar, seyislerle dolu Şükrü Paşa konağının şaşaalı dönemi, 1909 yılında Abdülhamid tahtan indirilinceye dek sürer. Paşa Anadolu?ya sürgün edilir fakat konaktaki hayat tarzında bir değişim olmaz, paşanın mal varlığı o kadar çoktur ki, sahip olunanlar fazlasıyla yeter aileye. Şımartılarak büyümüş paşanın kızı Leman Hanım, tüm lüks zevklere sahip, gösteriş seven bir kadın olarak büyür. Konakta babasının ölümünden sonra da kocası ve iki kızıyla yaşamayı sürdürür.
Roman başlarında Leman Hanım artık yaşlı bir kadındır; konakta kocası, avukat torunu Muammer, gelini, damadı ve evde kalmış kızıyla birlikte otururlar. Gitgide küçülmüş bu ailenin yanında bir de parazit hayatı yaşayan bir grup tanıdık yerleşmiştir. Konakta yaşayanlar hep bir elden Şükrü Paşa?nın mirasını hızla tüketmektedirler fakat paranın tükeneceği ve er geç çalışmaları gerekeceği düşüncesi akıllarına hiç gelmez. Para işlerinden Leman Hanım sorumludur. Leman Hanım bu konuda garip bir tavır geliştirmiştir, aylardır ödeme yapmadığı mahalle esnafı kendinden para istediğinde, onları soylu davranmamakla suçlar ve ağır dille azarlar. Para isteyenler onun gözünde ancak sonradan görmelerdir. Kocası ile birlikte gerçeklerden kopuk, kendi içine kapalı bir dünyada yaşarlar.

İlkemiz çalışmadan yaşamak
Evdeki diğer insanlar da evin hanımefendisinden çok farklı değillerdir. Çoğu mizantrop kişilik sergiler: insanlardan, iş hayatından kaçarlar, odalarına kapanıp boşluklara bakarak bol içki tüketirler. Romandaki birkaç karakterin çok ciddi içki sorunu vardır, erkekler sırayla evdeki küçük hizmetçi kıza sarkıntılık ederler, kadınlar da birbirleriyle çekişmeden duramazlar. Hepsinin ortak özelliği, çalışmadan yaşamayı ilke edinmiş olmalarıdır. Bazıları kendilerini soylu saydıkları için, bazıları ne işe yarayacaklarını bilmediklerinden ve bazıları da hazır yiyiciliği hak ettiklerini düşündüklerinden çalışmazlar. Roman kahramanlarından biri bu hakkını ironik biçimde şöyle dile getirir: ?Bu toplum beni yaşatmak, yedirmek, içirmek zorundadır. Çünkü, ben ona küfrediyorum, onu sarsıyorum, onu dövüyorum. (…) Uzağa gitmeyelim, bu ev neyle dönüyor? Bilmiyor musunuz? Şükrü Paşa?nın çaldığı paralarla… O kadar çalmış ki, artık ona hırsız denemez, soylu denir. O yemiş, karıları, çocukları yemişler, siz yiyorsunuz, biz yiyoruz hâlâ bitmiyor… bu parada benim neden hakkım olmasın??

Çöküş başlıyor
Sonunda bu kadar insanın sorumsuzca yemesine Şükrü Paşa?nın mirası bile dayanamaz ve konak rehinecilerin eline düşer. Ailenin tükenişine doğru giden yolda büyük darbedir bu. Yıllardır yanlarında yaşayan cimri damadın biriktirdiği paralar imdatlarına yetişir ve hep birlikte bir apartman dairesine taşınırlar. İşin garibi kimse olanlardan ders almamıştır, evde aynı şekilde yemeye ve içmeye devam edilir.
Romanın kurgusu iki farklı anlatıdan oluşuyor. Birinci bölüm, konak hayatının dış gözlemle anlatısıdır ve konaktan atılana kadar geçen zamanı anlatır, ikinci bölüm ise Leman Hanım?ın torunu Muammer?in günlüğüdür, apartman dairesine çıktıktan sonraki zaman dilimini anlatır.

Melankolinin içinde yaşayanlar
Roman sürekli bir çöküşe doğru giden, frenleri patlamış, hızla yokuş aşağı inen bir otobüse benzetilebilir. Bu tür kurgularda bir sonraki bölümün daha kötü olacağı hissedilerek okunur, her gün daha kötüye gider, sonunda hiçlik olacağını tahmin etmek zor olmaz. Aslında sadece kötüye gitse kurgu fazla ilginç olmazdı, Melih Cevdet Anday hızlı tükenişe doğru giden yoldan arada bazı sapmalar yapıyor ve böylece kurguya yoğunluk kazandırıyor. Romanda yer alan gidişatın tekdüzeliğini kıran şeylerin başında birkaç karakterin uyanışı geliyor.
Özellikle romanın sonuna kadar Muammer?in bu aylaklık karabasanından uyanıp eyleme geçmesini bekliyoruz. Muammer beklentimizi boş çıkarmayıp üç kez hayatını eleştirecek düzeye geliyor fakat alkol ve çevrenin uyuşukluğu her seferinde yeninden kapanmasına neden oluyor. Muammer yeni eve taşındıktan sonra ?Yeni bir ev, yaşamaya yeniden başlamak demektir? diye yazıyor günlüğüne. ?Demek ki aylaklıktan ilk kurtulan ben olacağım bu evde. Bunu sağlam bir temel olarak alıp oradan işe başlamalıyım.? Oysa Muammer?in sorunu çalışıp çalışmamak değil, hayatının hedeften yoksun olması. Kısa bir süre için de olsa işe başlaması, ardından bir partiye üye olup politikaya girmesi bunu gösteriyor, fakat her seferinde karşısına çıkan ikiyüzlü, çıkarcı, yalancı insanlar vazgeçmesine neden oluyor.
?Aylaklar? konusu ya da ele aldığı temalarla değil, yarattığı karakterlerle önem kazanan bir roman. Örneğin Leman Hanım?ın kocası Davut Bey, ender rastlayacağımız bir karakter. Don Kişot benzeri çılgınca davranışları onu hem sevimli hem de anlaşılmaz kılıyor. Aynı şeyi diğer roman kahramanları için de söylemek mümkün. Anday eşsiz bir yetenekle her bir roman kahramanını benzersiz bir kişiliğe dönüştürüyor. Her birini yakından tanımış gibi, her birini canlı olarak karşımızda görmüş gibi okuyoruz onun satırlarını. Roman çok varlıklı bir ailenin yoksul düşmesi şeklinde görünse de aslında Melih Cevdet Anday bir insan türünün, bir tür melankolinin, yavaşlamış bir zaman dilimi içinde yaşayan başka bir çağın insanlarının 20. yüzyılda kayboluşlarını anlatıyor. ?Aylaklar? çağdaş edebiyatımızın önemli klasiklerinden biridir ve mutlaka okunmalıdır.

Kitabın Künyesi
Aylaklar
Melih Cevdet Anday
Everest Yayınları / Edebiyat – Roman Dizisi
Yayın Yönetmeni: Sırma Köksal
Kapak: Utku Lomlu
İstanbul, Temmuz 2011
250 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir