Demokritos İle Epikuros’un Doğa Felsefeleri – Karl Marx

Karl Marx’ın Jena Üniversitesi Felsefe Fakültesine sunduğu (15 Nisan 1841) doktora tezi Differenz der Demokritischen und Epikureischen Naturphilosophie’yi (1840-1841 Martı arasında yazıldı. İlk kez Marx und Engels, Aus dem literarischen Nachlass, Stuttgart 1902, içinde yayınlandı) Hüseyin Demirhan dilimize çevirdi ve kitap Demokritos ile Epikuros’un Doğa Felsefeleri adı ile Sol Yayınları tarafından Kasım 2000 tarihinde Ankara’da Şahin Matbaası’nda bastırıldı.

ÖNSÖZ – KARL MARX
Bu inceleme, eğer ilk amacı bu doktora tezi olmasaydı, bir yandan daha sıkı sıkıya bilimsel, bir yandan da, birçok kanıtlamalarında daha bilgiçlikten uzak bir biçim taşıyabilirdi. Ancak, dış nedenlerden ötürü kitabı bu biçimde baskıya vermek zorunda kaldım. Ayrıca şu da var ki bu kitapta, şimdiye değin Yunan felsefesinde çözülmemiş kalan bir problemi çözdüğüm kanısındayım.

Uzmanlar bilirler ki bu incelemenin konusuna ilişkin olarak ortada, en ufak ölçüde bile işe yarayabilecek ön araştırma yoktur. Günümüze değin, bu konuda hep Cicero ile Plutarkhos’un geveledikleri gevelenip durmuştur. Epikuros’u, Kilise Babalarının ve bütün Ortaçağın ?bu gerçekleşmiş akıldışılık döneminin? üzerine koyduğu yasaktan kurtaran Gassendi, açıklamalarında yalnız bir tek ilginç öğe ortaya koyar. Kendi Katolik vicdanını pagan [putatapar] bilgisine, Epikuros’u da Kiliseye uydurmaya çalışır ki bu, boşuna harcanmış çabadır. Böylesi, tıpkı Yunan yosmalarının [Lais] parlak ve serpilmiş vücudu üzerine bir hıristiyan rahibesinin giysisini giydirmeye kalkışmak olur. Gassendi, bize Epikuros’un felsefesini öğretebilmekten çok kendisi Epikuros’tan felsefe öğrenmektedir.

Bu inceleme epikurosçu, stoacı ve kuşkucu felsefe çevrimini tüm Yunan kurgusal düşüncesi ile ilişkileri içinde ayrıntılı olarak ortaya koyacağım daha geniş bir yapıta yalnızca bir hazırlık niteliğinde görülmelidir. Bu incelemenin biçim vb. yönünden taşıdığı eksiklikler, sözkonusu ikinci yapıtta giderilmiş olacaktır.

Gerçi Hegel, yukarıda anılan sistemlerin genel görünümlerini bütünü bakımından doğru olarak tanımlamıştır. Ama onun felsefe tarihinin ?ki felsefe tarihi genel olarak ancak bu yapıtla başlamış sayılabilir? o hayranlık uyandırıcı büyük ve cesur planı içinde, hem ayrıntılara girme olanağı yoktu, hem de, dev düşünürün en üstün biçimde kurgusal düşünce adını verdiği şeyle ilgili görüşü, bu sistemlerin Yunan felsefe tarihi için ve genellikle Yunan düşünüşü için taşıdığı büyük önemi görüp kabul etmesine engel olmuştu. Bu sistemler, Yunan felsefesinin doğru tarihi için birer anahtardır. Bunların Yunan yaşamı ile bağlantısını gösteren daha derin bir açıklama, dostum Köppen’in Friedrich der Grosse und seine Widersacher adlı denemesinde bulunabilir.

İncelemeye, Epikuros’un tanrıbilimine karşı Plutarkhos’un yönelttiği polemiğin bir eleştirisini eklememin nedeni, bu polemiğin hiç de tek kalmış bir örnek olmayıp, daha çok, bir türün temsilcisi olmasıdır, çünkü bu polemik, tanrıbilimci kafanın felsefeyle bağıntısını kendi başına en belirgin biçimde ortaya koymaktadır.

Eleştiri, birçok konular yanında, Plutarkhos’un, felsefeyi din mahkemesi önüne çıkardığı zamanki görüşünün genel yanlışlığına değinmemektedir. Bu konuda, her türlü kanıtlama yerine geçmek üzere, David Hume’un şu sözünü anmak yeterli olacaktır:

“… Egemen otoritesinin her yerde tanınması gereken felsefeyi, her fırsatta, çıkardığı sonuçlar için özür dilemek ve kendisine kırılabilecek her tikel sanat ve bilim karşısında kendini temize çıkarmak zorunda bırakmak, kuşku yok ki felsefeye karşı bir çeşit hakarettir. Bu, bir kralı, uyruklarına karşı vatan hainliği etmekle suçlayıp mahkemeye çıkarmaya benzer.”

Felsefe, dünyaya baş eğdiren o alabildiğine özgür kalbinde bir damla kan devindiği sürece, düşmanlarına Epikuros’un şu haykırışıyla karşılık vermekten hiçbir zaman usanmayacaktır:

“Dine karşı asıl saygısız kişi, kalabalığın taptığı tanrıları tanımayan değil, tanrılar hakkında kalabalığın inandığını onaylayan kişidir.”

Felsefe bunu açıkça söyler. Prometheus’un şu itirafı:

“Sözün açığı, ben o tanrılar sürüsünden nefret ediyorum.”

onun itirafıdır, insanın özbilincini en yüksek tanrı olarak tanımayan tüm göksel ve yersel tanrılara karşı onun özdeyişidir. Onun, başkaca hiçbir özdeyişi olmayacaktır.

Felsefe, kendisinin görünüşte sarsılmış medeni durumuna sevinen o zavallı mart kedilerine ise, yine, Prometheus’un tanrıların uşağı Hermes’e verdiği karşılığı vermektedir:

Şunu bil ki şu kötü kaderimi

Senin köleliğine değişmem dünyada.

Zeus Babaya sadık uşak olmaktan

Şu kayanın kulu olmak yeğdir bana.

Prometheus, felsefe takviminde en yüce aziz ve şehittir.

Berlin, Mart 1841

KİTABIN KÜNYESİ
Karl Marx
Demokritos İle Epikuros’un Doğa Felsefeleri
Differenz der Demokritischen und Epikureischen Naturphilosophie, 1841
Çeviren: Hüseyin Demirhan
Sol Yayınları
İlk Baskı: Kasım 2000
112 sayfa

İÇİNDEKİLER
9 – Önsöz
13 – İçindekiler
15 – Birinci Kısım: Demokritos ve Epikuros’un Doğa Felsefelerinin Genel Olarak Farkı
15 – I. İncelemenin Konusu
19 – II. Demokritos ve Epikuros’un Fiziği Arasındaki Bağıntı Üzerine Yargılar
21 – III. Demokritos ve Epikuros’un Doğa Felsefelerinin Özdeşliği Konusundaki Güçlükler
33 – İkinci Kısım: Demokritos ve Epikuros’un Fiziğinin Ayrıntılı Olarak Farkı Üzerine
33 – Birinci Bölüm: Atomun Doğru Çizgiden Sapması
44 – İkinci Bölüm: Atomun Nitelikleri
51 – Üçüncü Bölüm: Atomoi Arkai ve Atoma Stoikeia
58 – Dördüncü Bölüm: Zaman
62 – Beşinci Bölüm: Meteorlar
73 – [Ek’ten Parça]
[Epikuros’un Tanrıbilimine Karşı Plutarkhos’un Yönelttiği Polemiğin Eleştirisi]
73 – [II. Bireysel Ölümsüzlük]
73 – [1. Dinsel Feodalizm Üzerine. Avamın Cehennemi]
77 – Notlar
108 Açıklayıcı Notlar

Bir yorum

  1. Marks kendi felsefesini tanımlarken şunları söyler; “Benim diyalektik anlayışım, Hegel anlayışıyla taban tabana zıttır.” Marks bunu söyleyerek kendi felsefesinin, Hegel felsefesinin bir aşılmış devamı olmadığını aksine ona karşıt olduğunu çok açık bir dille anlatır. Atomcu okulun kurucuları olduğunu bildiğimiz Leukippos ve Demokritos Materyalist felsefenin de kurucularından sayılmalıdır. Demokritos’un doğa anlayışıyla Epikuros’un doğa anlayışları arasındaki karşıtlık da aynen Marks ve Hegel felsefelerinde olduğu gibi birbirine karşıttır. Marks bu yapıtında iki materyalist düşünür arasındaki farklılıkları ortaya koyar. Bunu yapmaktan öte geçerek kendi materyalizmini bu iki düşünürün doğa anlayışlarının eleştirisi üzerine kurar. Bu nedenle Marksist bilimi ve felsefeyi anlamak, öğrenmek isteyenlerin kesinle okuması gereken bir kitap..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir