“Masallar, Mektuplar ve Kuşlar” üzerine – Öznur Özkaya

Şehir; kimi zaman insanı yer yutar kimi zaman da şefkatle sever kollar. Bir gün derinden yaralarken, an gelir baktığında gözlerini acıtır dağlar ve ovalar. Nehirden gelen sesi ninni gibi hatırlamak istedikçe sen, bir bakarsın çağlayan olur kulaklarını yırtar. Yine de yolundan dönmezsin, dönemezsin. Ayaklarının ezberlediği yollarda bazen kaybolur gidersin, bazen de yıllar önce gittiğin bir sokakta, hengâmeyi izlediğin istasyonlarda kendine gelirsin. Sana yabancı olduğunu sandığın her şey yakınlaşır tanışlar sayesinde. Aynı yerde dönenip dursan da, evin saydığın sokaklarla bir bütün olursun düşünde, gerçeğinde. Katlanılmaz anıları bile barındırsa da içinde, uykudan önce onu düşleyip rüyanda bile ona koşarsın. Zaman zaman karabasanlarla bölünse de rüyaların, şehir artık uyanmak istemediğin uykuların olur senin. Sonra yazmaya başlarsın şehrin sana verdiklerini, senden acımasızca aldıklarını. ?Bu şehir arkandan gelecektir? ya, bilirsin, bu yüzden her şeye rağmen arka bahçendeki gülleri devşirir, başkaları da görsün, duysun istersin.

Rahmi Emeç?in ?Masallar, Mektuplar ve Kuşlar? adlı anlatı ? öykü kitabı da yazarın yaşadığı şehri, Eskişehir?i anlatır satır aralarında. Öykülerinin, hatta daha çok anılarının nefes alıp verdiği bir mekân olarak beliren Eskişehir?de kısa bir gezintiye çıkarır okuru. Toplam 18 öykünün yer aldığı kitapta, yazarın karşılıklı söyleşilere, iç konuşmalara ve anılara çağırdığı okur; Eskişehir garını, Porsuk çayını, kentin bilinen caddeleri ve kahvehanelerini de tanır böylelikle. Hafıza oyun oynar insana, seçer, eler, istediğini tutar, beğenmediğini salıverir. Uzatsan elini dokunamazsın anılara, her şey bir film şeridine sığar gibidir. Bu yüzden edebi bir tür olarak anı ? anlatı kıymetlidir.

Diğer edebi türlerde olduğu gibi, anı da insanların yaşamlarını başkalarıyla paylaşma gereksiniminden doğmuştur. Böylelikle yazar ve okur geçmişi farklı yönleriyle yeniden yaşamış olur. Emeç?in kitabında da, Eskişehir?in evlerini, sokaklarını, komşu çocuklarını, fabrikada çalışan kadınları, istasyonda koşturan kalabalığı, yazarın hafızasında bıraktığı kalıcı izler ve bu izlere yönelik değerlendirmeler ışığında görüyoruz. Renk renk çiçeklerle konuşuyor, ?Bazen dışarısı da içerisi kadar hapsedicidir? (S.14) diyerek dışarıda volta atmayı sürdüren kişiyle sokakları adımlamaya başlıyor, Martı Jonathan?ı anımsayıp durmadan göğe bakıyoruz. ?Ne kuşlar gibi çok yukarı çıkıp dünyayı tepeden izlemeyi ne de aşağıdan fark edilecek kadar yere yakın kalmayı başarabildim. Benim çocukluğumdan aklımda kalan üç şey var: Masallar, mektuplar ve kuşlar?? (s.42) satırlarını okurken hemen kendi çocukluğumuzun yansımalarına dalıyoruz.

Anlatılar, samimiyet ve gerçeklik üzerine inşa edilmezse okunmaz. Emeç?in anı tadındaki I. veya II. Tekil şahısla yarattığı öyküleri, güçlü bir belleğe ve anlatıma, incelikli bir dile yaslanıyor. Yazar, unutulup yitmesini istemediği gerçeklerin tarih ve toplum önünde hesabını tutuyor, gençlik yıllarının toplumsal koşullarını ve kültürel özelliklerini gözler önüne seriyor.

Sözgelimi, ?Eski olan her şeyin ?ne çok şey anlattığını? ve o haliyle ?ne çok tanıklığı? içinde barındırdığını düşünerek bedeninizi çok eski bir sonbaharın yolculuğuna çıkarıyorsunuz. Bedeninize ?bilet? niyetine iliştirilmiş takvim yaprağında yazılı ?12 Eylül?, uğursuz bir sayı olarak satın aldığınız piyango biletlerinden bile ?kovduğunuz? bir şeydir artık! Çünkü örselenmiş gençliğinizden anımsadığınız ne kadar kötülük varsa, o rakamın içinde yatmaktadır.? (s.29) derken 12 Eylül?ün Türkiye tarihinde ne kara bir yere sahip olduğunun altını çiziyor.

Anılar ıstırap verse de insana, Andre Gide?in dediği gibi ?Hatıra yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.? Belleğinizden süzülüp içinizi acıtan yahut sizi gülümseten anlar bir şehrin kokusunda, tınılarında, taşlı yollarında biçimlenir. Emeç?in Eskişehir kokan kitabı da yağmur üstüne söylenen samimi bir melodidir; çünkü ?Çayın buğusu, tütün kokusu, bir masanın başında koyun koyuna sohbetin anlaşılmaz sözleri; duvarda sırları dökülmüş ayna, bir dağ manzarası, saatin zamanı kovalayan akrebiyle yelkovanı arasındaki anlaşılması güç ilişki; peronda bir çocuk ağlaması, ona karışan gülüşmeler, daha başkaca mırıldanmalar, ama hepsi o yüzlerle kurulmuş dünyanın içinde bir rüzgâr gibi geziniyor.? (s.72)

*Masallar, Mektuplar ve Kuşlar, Rahmi Emeç, Noktürn Yayınları, Şubat 2014.

ÖZNUR ÖZKAYA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir