Sözlü kültürden, yazılı edebiyata, destandan direnişe: Newroz

‘Newroz söylemi bugün de Moden Kürt Edebiyatında önemli yer tutar. Yer yer yeniden işlenen anlatı yer yer de kimi anlatılara şiirlere konuk olur. Sovyetler Birliğinde Wezire Nadiri Nûbahar adlı eserini kaleme alırken Türkiye’de ve Irak’ta yaşan Kürt aydınları da benzer şekilde edebiyatta işlemişlerdir.’

Kürt Kültüründe sözlü edebiyat yazılı edebiyata kıyasla daha gelişkindir. Bunun nedeni kimi Kürdologlara göre Kürtlerin Zerdüştlük öncesi dini inanışlarından biri olan yazılı kültüre muhalif ritüelleriyle bilinen Matneparesti İnancı iken kimisi de devlet aygıtının yokluğu ile göçebe yaşam tarzına çubuk bükerek açıklamalarda bulunur.

Görece hafızalarda pek yer edinmeyen Matneparesti inancı birkaç araştırmacının listesinde yer alırken ağırlık kazanan görüş ise devlet aygıtının yokluğuydu. Uzunca bir dönem, destek görmeyen kişilerin varlıklı da değilse üretiminde bulunamayacağından üretimler çok nadirdi. Ancak Kürtlerde, tüm coğrafi ve siyasi bölünmüşlüğe, Mirler arası çatışmalara, Osmanlı-Safevi savaşlarına, Kürdistan coğrafyasının Helen-Pers savaşları güzergâhında olmasına karşın sözlü edebiyatı ağızdan ağıza, dilden dile, kuşaktan kuşağa yayılmış ve günümüze gelmiştir. Bunları ilkin “yabancı” kaynaklardan derleyip sonrasında Kürt yazınında bu üretimlerin arayışa çıkan ilk dönem Kürdologları sözlü edebiyattan yazılı edebiyata sirayet eden bir konu bütünlüğü ve anlam derinliği ile karşılaşır. Bunlardan bir tanesi de günümüzde politik zeminde temasımızın daha yoğun olduğu meşhur Demirci Kawa ya da başka bir deyişle Newroz destanıdır.

Newroz, Ortadoğu’da pek çok halkın genel olarak yeni yılın ya da baharın gelişi olarak kutladığı, kökeni antik döneme kadar dayanan, her halkın farklı boyutlarla ele aldığı ve farklı ritüellerle kutladığı bir bayramdır. Ancak ben bunu burada daha çok Kürtler açısından nasıl kutlandığını ve edebiyatta nasıl işlendiğini ele almaya çalışacağım.

Öncelikle kelime bakacak olursak karşıma çıkan ilk kelimeler Newroz-Nûroz-Nûroj-Iyd-î Kurd-Sersalî-Adarî gibi örneklerdir. Adarî dışındaki örneklerin hemen hemen hepsi yeni gün, yeni yıl, Kürt bayramı gibi kavramlara işaret ederken Adarî (Adar=Mart,) Mart ayında olan “Martlık” benzeri bir kavrama işaret ediyor. Bunun da nedeni Newroz’un Mart ayının 21’ine denk düşüyor olması ile açıklanıyor.

Sözlü edebiyatta ise en bilinen örneği ise Demirci Kawa Destanı. Anlatı bilindiği üzere Dehak adındaki zalim hükümdardan söz eder. Zalim kralı şeytanlar dahi kıskanır zulümdarlığı yüzünden. Bir gün Dehak?ı kandıran şeytan usulca eğilir ve iki omuz başından öper. O an Dehak’ın iki omuz başında iki yılan belirir. Korkudan dehşete düşen Dehak bu yılanları keser ancak şiddetli acılar çeker o esnada. Yılanlar kesildikçe daha hızlı büyür ve büyüdükçe de krala zarar verir. Şifacılar çağrılır saraya. Şifacılarla konuşan Dehak, bu derde tek çarenin her gün genç insanların beyninin bu yılanlara yedirilmesi gerektiğinin öğrenir. Ardından emri altındaki askerlere talimat verir. Askerler köylere gider ve gençleri toplarlar getirirler. Her gün iki gencin ölümüne razı olmayan sarayın aşçısı (kim anlatılarda askeri) gençlerden birini azad eder ve diğer gencinin beyni ile hayvan beynini karıştırarak yılanlara yedirir. Kurtulan gençler ise dağlara sığınır ve kurtuluş gününü beklerler.

Kurtuluş gününün habercisi ise demir işçisi Kawa olacaktır. Geriye kalan son evladını zalim kral Dehak?a vermek istemeyen Kawa evladını kendi eliyle krala kurban edeceğini söyler ve kralın huzuruna çıkar. Orada hançeri evladına değil de krala saplayan Kawa zalimden öcünü alır. Dehak?ın yerinde de Feridun başa geçer. İnsanlar bu durumu dağ başlarında işaret habercisi olarak ateş yakarak müjdelerler.

İşte bu anlatıya göre Kürtler Dehak’tan kurtulduğu her yıldönümünü kutlarlar… Her sene ilk kurtuluşun ilk müjdeleyicisi olan ateşler yakılır ve halaylara tutuşur insanlar.

Sözlü edebiyatta üzerine stranlar söylenen maniler okunana bu efsanenin yazılı örneklerinden biri Firdevsi’nin Şehnamesidir. Firdevsi Şehnamesinde Kürtlerin, beyinlerini almak için öldürülmekten esirgenen ve dağa kaçırılan gençlerin soyundan geldiğini iddia eder.

Ortadoğu’da pek çok halkın anlatısında olan bu edebi ürün nasıl oldu da Kürtlerle anılmaya başladı sorusu daha derin ve daha farklı bir konu. Ancak en basit açıklamasını, modern Kürt milliyetçiliğinin (1880-1920) inşa sürecindeki tarih yazımının ve edebi ürünlerinin en çok işlediği iki üründen bir tanesi olan Demirci Kawa efsanesi üzerinden Kürt halkının kurtuluşu anlatımıdır. Diğer en çok işlenen ürün ise Ahmedê Xanî’nin Mem û Zîn Destanıdır. Mem û Zîn’de bir aşk hikâyesi işlenirken, Ahmedê Xanî’nin ulusal kimlik ifadesinde dönemin zirve sayılan anlatımında, Kürtler ve Newroz yine hikâyede yer alan ögelerdendir. Zira anlatıda Mem ve Zîn yeni yıl şenliklerinde yani Newroz’da bir araya gelirler ilk kez ve orada karşılaşıp birbirlerine âşık olurlar.

1920 sonrası dört parçada farklı ülkelerde yaşamak zorunda kalan Kürtlerin edebi ve yazınsal hayatı da durma noktasına gelir. Hele ki kitap yazmak ve bunu yayımlamak imkânsız denecek kadar zordur. Üstelik Kürtler artık sadece Arap harflerinden farklı olarak Latin, Fars ve Kiril harflerini kullanmak durumunda kalmıştır. Bu dönemin en etkili türü dergi, gazete ve fanzinlerdir.

1918-1919 yılları arasında çıkarılmakta olan Jin dergisi Kawa efsanesi işler. Bugünden farklı olarak 21 Mart’ın aksine 31 Ağustos olarak belirlenir takvimi. Yıllar sonra aynı konuyu işleyen İhsan Nurî Paşa ise konuyu derinleştirir ve adını “Tolhıldan” yani öç alma günü olarak değiştirir. Miktat Bedirhan’ın çıkardığı tarihin ilk Kürtçe gazetesi Kurdistan’da da Mem û Zîn destanı üzerinden Newroz’a değinilir ancak çok irdelenmez. Daha sonrasında çıkan dergilerden Kürt kültüründe ve aydınlanmacılığında önemli yer tutan Hawar’da da durum aynıdır. 1960’larda Maksist Kürtler tarafından çıkarılan dergilerde efsane Kürt halkının uyanışını ifade eden bir tarzda ele alınır. Rızgari dergisi akla ilk gelen örneğidir.

Newroz söylemi bugün de Moden Kürt Edebiyatında önemli yer tutar. Yer yer yeniden işlenen anlatı yer yer de kimi anlatılara şiirlere konuk olur. Sovyetler Birliğinde Wezire Nadiri Nûbahar adlı eserini kaleme alırken Türkiye’de ve Irak’ta yaşan Kürt aydınları da benzer şekilde edebiyatta işlemişlerdir. Eser bir destan örneği olmaktan çıkmış, zamanla çocuk masalı, tiyatro metni, radyo tiyatrosu, sinema metni olmuştur.

Şiir de en güzel eyleyenlerden biri sanırım Ehmed Huseynî. 1955 Amûde doğumlu şair, Goristanên Teng (Dar Mezarlar) adlı şiirinde uzunca 21 Mart’ın hemen öncesine denk düşen Kürtlerin kara günü Halepçe katliamını, elma kokusuyla yayılan kimyasal gazların öldürdüğü binlerce Kürdü anlatır şiirinde. Halepçe’nin yıkımını Newroz’un yaratıcılığı ile buluşturur şair dizelerinde” Paha Biçilmez Yaslarınızı Ağlayarak Harcamayın” diyerek 1988 de kaleme aldığı şiirinde Kürt halkını metanete ve direnişe davet eder. Kürdistanı ise bir sevgiliye benzeten şair Newroz’u ince bir üslupla işler?

“Karaltı sürme çekiyor yurdumun kirpiklerine/ Dağların tahtına kurulmuş gelindi o/ Baharın yuvasında taşa sorsan kuştu o/ Yediveren güldü ince dudakları/ Süzgün gözleri dağınık saçlarıyla gerdanı kırımız gülden bir besteydi o/ Bir öpücük borçluydu bana/ Çabuk bir öpücük ayakta/ Ama amansız hardal gazı kesti dudaklarımı/ Oysa eskiden armağan edilmiş bir elmayla şendi tüm?/ Aman diledi/ Onunla harladık kendimizi/ Vedalaşma Newrozudur/ Ölüm bayramıdır bu/ Ve biz “Umudu ördük İçimizde”

(19 Mart 2014, http://haber.sol.org.tr/)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir