Dostoyevski bir dâhidir, ancak o bizim öfkeli dâhimizdir.
Tartışılmaz ve kuşku götürmez bir gerçek: Dostoyevski bir dâhidir, ancak o bizim öfkeli dâhimizdir. Çirkin tarihiyle, zor ve kırıcı yaşantısıyla Rus insanında oluşturulmuş ve biçimlendirilmiş iki hastalığı şaşırtıcı bir derinlikle hissetmiş, anlamış ve tadını çıkara çıkara anlatmıştır. Bu iki hastalık, bütün umudunu yitirmiş bir nihilistin sadistçe acımasızlığı ve onun karşıtı olan ezilmiş, yılmış, çektiği acıdan için için sevinç duyarak herkese ve kendisine karşı gösteriş yaparak bu acının tadını çıkarabilen bir varlığın mazohizmidir. Dayak ne kadar acımasızsa o kadar çok övünülür. Dostoyevskiy’nin en önemli ve en ince ayrıntılarına kadar anladığı insan, “acımasız yeteneğin” bütün romanlarında sayısız kez -hem kısmen hem de tümüyle- yinelenen Fyodor Karamazov’dur. Kuşkusuz bir Rus insanıdır bu: Şekilsiz ve karışık, aynı zaman- da korkak ve arsız, her şeyden önce de hastalık derecesinde kötü yürekli: Korkunç İvan, Saltıçiha, çocukları köpeklere kovalattıran toprak ağası, hamile karısını öldüresiye döven köylü, nişanlısına tecavüz eden ve onu tecavüz etsinler diye bir serseri kalabalığına teslim eden şehirli adam. Son derece bozuk ve hayran olunacak hiçbir yanı bulunmayan bir ruh. Acaba bu ruh, kendisini güçlendirebilecek, billurlaştırabilecek, şekillendirebilecek sağlam bir temel arıyor ve bu yüzden her şeyi kırıp yıkarak, her şeyi kirleterek isyan ediyor olabilir mi? Fakat kirleterek, zulmederek, kan dökerek kendi yaralarını iyileştirmek mümkün değildir ve bu deli ruh, kendisine bir temel ya da bir ceza aradığı sürece ister manastira, ister kürek cezasına gitsin dünyaya ne kadar çok zehir akıtacak, ne kadar çok çocuğu ve genci zehirleyecektir! Dostoyevskiy, kendisi de büyük bir zalim ve vicdanı hasta biri olarak özellikle bu karanlık, anlaşılmaz ve iğrenç ruhu yazmaktan hoşlanmıştır. Ancak Fyodor Karamazov’un, “yeraltından bir adamın”, Foma Opiskin’in, Pyotr Verhovenskiy’in, Svidrigaylov’un henüz elde ettiğimiz şeylerin tamamı olmadığını, aslında içimizde yanan tek şeyin canavarlık ve düzenbazlık olmadığını hepimiz de gayet iyi hissediyoruz. Dostoyevskiy yalnızca bu özellikleri görüyordu, ancak değişik bir şey anlatma isteğiyle sadizmi mazohizme, Karamazovluğu Karatayevliğe dönüştürüp bize Budala’yı ya da Alyoşa Karamazov’u gösteriyordu. Platon Karatayev, tıpkı Fyodor Karamazov gibi, bugün de çevremizde yaşayan insanlar gibi canlıdır; ancak anarşistler-şehvet düşkünleri ve yarı ölü kaderciler diye ayrılan bir halkın var olması mümkün müdür? (s.86-87)
Maksim Gorkiy
Edebi Portreler
Rusçadan çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu
Yordam Kitap


