VİKTOR E. FRANKL: İnsanın anlam arayışı, içgüdüsel itkilerin “ikincil bir ussallaştırması” değil, yaşamındaki temel bir güdüdür.
ANLAM ÎSTEMİ
İnsanın anlam arayışı, içgüdüsel itkilerin “ikincil bir ussallaştırması” değil, yaşamındaki temel bir güdüdür. Bu anlam, sadece kişinin kendisi tarafından bulunabilir oluşuyla ve böyle olması gereğiyle, eşsiz ve özel bir yapıdadır; ancak o zaman bu, kişinin kendi anlam istemini doyuran bir önem kazanabilmekledir.
Bazı otoritelere göre anlamlar ve değerler, “savunma mekanizmalarından, tepki oluşumlarından ve yüceltmelerden öte bir şey değildir.” Ama bana göre, ben, sadece “savunma mekanizmalarım* uğruna yaşamak istemeyeceğim gibi, sadece “tepki oluşumlarım” uğruna ölmeye de hazır değilim. Öte yandan insan, kendi idealleri ve değerleri için yaşayabilme, hatta ölme yetisine sahiptir.
Fransa’da birkaç yıl önce bir kamuoyu araştırması yapılmıştı.
Bu araştırmaya göre insanların yüzde 89’u, insanın, uğruna yaşayacağı “bir şey”e ihtiyaç duyduğunu kabul etmişti Buna ek olarak, araştırmaya katılanların yüzde 611, yaşamlarında, uğruna ölmeye bile hazır oldukları bir şey ya da bir insan bulunduğu yolunda sözler söylemiştir. Bu araştırmayı Viyana’daki hastane bölümünde hem hastalara hem de personele uyguladım; elde edilen sonuç, Fransa’da taranan binlerce insandan alınan sonuçla pratik anlamda aynıydı, aradaki tek fark, sadece yüzde 2’lik bir farktı.
Bir başka istatistiksel araştırma da kırk sekiz üniversitede,
7948 öğrenci üzerinde, Johns Hopkins Üniversitesi’nden sosyal
bilimciler tarafından yürütülmüştür. Hazırladıkları ön rapor,
Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü adına yapılan iki yıllık bir araştırmanın bir parçasıdır. Kendileri için neyin “çok önemli” olduğu
sorulduğunda, öğrencilerin yüzde 16’sı “çok para kazanmak”,
buna karşılık yüzde 78’i “yaşamımda bir amaç ve anlam bulmak”
şıkkını işaretlemiştir.
Elbette bireyin değerlere yönelik ilgisinin gerçekte gizli iç çatışmaları için bir kamuflaj olduğu durumlar bulunabilir, ama
böyle bile olsa, bunlar, kural olmaktan çok, istisnaya karşılık gelmektedir. Bu tür durumlarda gerçekte sahte değerlerle uğraşmak
zorundayız; bu sahte değerlerin ortaya çıkarılması (maskesinin
düşürülmesi) gerekir. Bu noktada durulmadığı takdirde “maske
düşüren psikologun” gerçekte maskesini düşürdüğü tek şey, kendi “gizli güdüsü” olur, yani insanda gerçek olan, gerçekten insanca olan şeylere yönelik kendi bilinçsiz küçümseme ihtiyacı.
Viktor E. Frankl,
İnsanın Anlam Arayışı
Çeviren: Selçuk Budak
Okuyan Us Yayınları


